🇹🇷
=======================
Aslı Baykal, İBB'ye yönelik büyük operasyon hakkında dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Baykal, "Bu soruşturmalar ülkemiz için zarar değil, aksine büyük bir fayda sağlayacak. Temiz siyaset adına önemli bir adım." dedi.
19-Mart-2025
Aslı Baykal’dan olay İBB operasyonu sözleri! Bu soruşturmalar ülkenin zararına değil çok yararına
CHP'nin merhum genel başkanı Deniz Baykal’ın kızı Aslı Baykal, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun aralarında bulunduğu 100 isme yönelik başlatılan operasyona ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
Baykal, İmamoğlu ve ekibinin gözaltıların olacağını ön görerek apar topar tek kişilik bir önce seçimle vatandaşı adalet ile karşı karşıya getirmeyi amaçladıklarını vurguladı.
Baykal, "Bize düşen Türk adaletine güvenmek ve soruşturmaların sonucunu beklemek. CHP'ye düşen güzel bir takvim belirleyip tertemiz bir kurultay yapmak, Atatürk’e gerçekten bağlı bir kadro ile yoluna devam etmek." ifadelerini kullandı.
Aslı Baykal, sosyal medya hesabından konuyla ilgili şu açıklamaları yaptı;
Bugünkü gözaltılar üst üste darbeler gibi görünüyor ama muhtemelen bekletildi bile diploma soruşturmasını etkilememek için.
İmamoğlu’nun CHP üzerindeki etkinliği düşünülünce bu etki nereden kaynaklanıyor ne ile besleniyor diye düşünmemek mümkün değil.
Çok gereksiz, tek kişilik, apar topar bir önseçim yapılma sebebi bu gözaltıların olacağını bilmek ve vatandaşı adalet ile karşı karşıya getirmek idi.
Bu soruşturmalar ülkenin zararına değil çok yararına ve temiz siyaset için büyük adımlar.
Bize düşen Türk adaletine güvenmek ve soruşturmaların sonucunu beklemek.
CHP'ye düşen güzel bir takvim belirleyip tertemiz bir kurultay yapmak, Atatürk’e gerçekten bağlı bir kadro ile yoluna devam etmek.
🇹🇷
=======================
İBB Başkanı İmamoğlu’nun gözaltına alınması kararıyla güne başlayan piyasalarda dalgalanmalar sert oldu. TL’de değer kaybı, Borsa İstanbul’da sert düşüş derken, Türkiye’nin 5 yıllık kredi risk primi de son 5 ayın zirvesini gördü.
19-Mart-2025
Piyasalarda sert dalgalanma Türkiye’nin CDS’ini 5 ayın zirvesine taşıdı
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve 100’den fazla kişinin gözaltına alındığı haberleri siyaset gündemini hareketlendirirken, piyasalarda da oynaklık yüksek oldu.
Türk Lirası’nda tarihi bir değer kaybı görüldü. Sabah saatlerinde TL, dolar ve Euro karşısında yüzde 10’dan fazla değer kaybederken, Borsa İstanbul’da da değer kaybının artmasıyla devre kesici iki kez çalıştı.
Türkiye’nin borçlanma maliyetlerini etkileyen 5 yıllık kredi risk primi (CDS) 279 baz puana yükselerek Ekim 2024’ten bu yana zirveye çıktı.
5 yıllık TL tahvil faizi de yüzde 6 oranında arttı.
Bakan Mehmet Şimşek, “Piyasaların sağlıklı işleyişi için gereken her şey yapılıyor” derken, dolar/TL’de de uzmanlar Merkez Bankası müdahalesine işaret ederek 38 seviyesinin altına gerileme görüldü.
🇹🇷
=======================
İBB Başkanı ve CHP'nin cumhurbaşkanı aday adayı Ekrem İmamoğlu gözaltına alındı. İmamoğlu’nun yanı sıra İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat da gözaltında. Peki Mahir Polat kimdir? Hangi suçlamalarla gözaltına alındı?
19-Mart-2025
Gözaltına alınan İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat kimdir?
İBB Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı aday adayı Ekrem İmamoğlu gözaltına alındı. Aralarında gazeteci ve iş insanlarının da bulunduğu en az 100 isme gözaltı kararı verilen operasyonun, İstanbul Medya A.Ş.’deki ihaleler ve kent uzlaşısı ile ilgili olduğu kaydedildi.
“CHP’de para sayma görüntüleri” ve “kent uzlaşısı” soruşturmaları kapsamında Murat Ongun, Tuncay Yılmaz, Fatih Keleş, Ertan Yıldız, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, İBB Genel Sekter Yardımcısı Mahir Polat, Reform Enstitüsü Başkanı Mehmet Ali Çalışkan’ın da aralarında olduğu en az 100 şüpheli hakkında gözaltı kararı verildi.
İmamoğlu ve Şahan’ın da aralarında bulunduğu yedi şüpheli “PKK/KCK terör örgütüne yardım etmek” suçundan gözaltına alındı.
Mahir Polat kimdir?
Mahir Polat, 1976 yılında Erzincan’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi eğitimi aldı. Akademik çalışmalarını İstanbul Teknik Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde sürdürerek kültür yönetimi alanında uzmanlaştı.
Kariyerine Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde vakıf uzmanı olarak başlayan Polat, 2019 yılında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun göreve gelmesiyle birlikte İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanı olarak atandı. 2020 yılında İBB Genel Sekreter Yardımcılığı görevine terfi etti.
Görev süresi boyunca kentsel planlama, mimari ve kentsel tasarım, kültürel miras, imar, deprem risk yönetimi, sosyal hizmetler, kültür ve sanat etkinlikleri gibi birçok projede aktif rol aldı. Ayrıca Tarih Vakfı Mütevelli Heyeti, Europa Nostra Türkiye ve Vakıf Uzmanları Derneği üyelikleri bulunmaktadır.
2024 yerel seçimlerinde CHP'nin Fatih Belediye Başkan Adayı olan Polat, seçimi az bir farkla kaybetti. Seçimlerin ardından İBB'deki görevine geri döndü
19-Mart-2025 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan bir soruşturma kapsamında, evinde yapılan aramanın ardından gözaltına alındığını sosyal medya hesabından duyurdu.
Polat, açıklamasında "Bizim İstanbul’a, insanımıza ve vatanımıza duyduğumuz sevdayı hiçbir güç engelleyemez" ifadelerini kullandı.
🇹🇷
=======================
Morgan Stanley Menkul Değerler A.Ş., kendi talebiyle faaliyet izinlerinden feragat ederek Borsa İstanbul üyeliğinden ayrıldı.
19-Mart-2025
Morgan Stanley, Borsa İstanbul’dan çekildi
Borsa İstanbul A.Ş., 19-Mart-2025 tarihinde Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yaptığı açıklamada, Morgan Stanley Menkul Değerler A.Ş.’nin Borsa üyeliğinden çıkarıldığını duyurdu.
Açıklamada, Morgan Stanley Menkul Değerler A.Ş.’nin faaliyet izinlerinden tamamen feragat etmek üzere Sermaye Piyasası Kurulu’na (SPK) başvuruda bulunduğu ve bu başvurunun olumlu karşılanarak sahip olduğu Dar Yetkili Aracı Kurum Belgesi’nin iptal edildiği belirtildi.
Bu gelişmenin ardından Borsa İstanbul Yönetim Kurulu’nun 12-Mart-2025 tarihli kararı doğrultusunda, Morgan Stanley Menkul Değerler A.Ş.’nin (Üye Kodu: MSI) Borsa üyeliğinin sonlandırıldığı ifade edildi.
Morgan Stanley Menkul Değerler A.Ş., uzun yıllardır Türkiye sermaye piyasalarında faaliyet gösteren bir aracı kurum olarak hizmet veriyordu. Şirketin faaliyet izinlerinden feragat etmesi ve üyelikten çıkarılması, yabancı yatırım bankalarının Türkiye piyasalarındaki varlığı açısından dikkat çeken bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
İletişim Başkanlığı’ndan açıklama
Dezenformasyonla Mücadele Merkezi tarafından yapılan açıklamada "Bazı basın yayın organlarında, “Dünyaca ünlü banka Morgan Stanley, Borsa İstanbul’dan çekildi” iddiasıyla paylaşılan haberler manipülasyon içermektedir. Morgan Stanley, daha önce mevcuttaki faaliyet izinlerinden feragat etme başvurusunda bulunmuştur. Bu başvuru Sermaye Piyasası Kurulunca olumlu karşılanarak kurumun sahip olduğu Dar Yetkili Aracı Kurum Belgesi iptal edilmiş ve Borsa İstanbul Yönetim Kurulunun 12-Mart-2025 tarihli kararı ile Borsa üyeliğinden çıkarılmıştır. Morgan Stanley A.Ş. uzun yıllardır Borsa İstanbul’da aktif olarak işlemlere aracılık etmemektedir. Morgan Stanley’in 12 Mart’ta kabul edilen feragat başvurusunun, ülkemizde yaşanan güncel gelişmelerin bir sonucu olduğu iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Sermaye piyasasının işleyişini bozabilecek spekülatif açıklamalara itibar etmeyiniz." denildi.
🇹🇷
=======================
March 19, 2025
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından yasaklar peş peşe geldi. Çok sayıda metro istasyonu kapatılırken, 4 gün boyunca her türlü eylem de yasaklandı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltı kararı sonrasında İstanbul’da metrolar kapatıldı. İstanbul Valiliği, 4 gün boyunca her türlü toplantı, gösteri ve basın açıklamasının yasaklandığını da bildirdi.
İstanbul Valiliği’nin konuya ilişkin açıklaması şöyle:
“Valiliğimizce il genelinde kamu düzenini muhafaza etmek ve oluşabilecek provokatif eylemlerin önüne geçmek için 19 – 23 Mart tarihleri arasında 4 gün süreyle her türlü toplantı, gösteri ve basın açıklaması yasaklanmıştır.
5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 15/H maddeleri çerçevesinde alınan bu karar doğrultusunda çeşitli tedbir kararları uygulanacaktır. Bu kararlar kapsamında; 19-Mart-2025 günü saat 06.00’dan itibaren; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Metro A.Ş. tarafından işletilen – M1A Yenikapı – Atatürk Havalimanı ve M1B Yenikapı-Kirazlı metro hatlarının Emniyet-Fatih İstasyonunun iptal edilerek (tüm yolcu giriş ve çıkış noktaları dahil) sefere kapatılması, M2 Yenikapı-Seyrantepe-Hacıosman metro hattının Taksim İstasyonunun iptal edilerek (tüm giriş ve çıkış noktaları dahil) sefere kapatılması, kararı alınmıştır.
Öte yandan, aşağıda isimleri bulunan cadde ve sokakların da araç trafiğine kapatılması ve belirlenen alternatif güzergahların kullanılması kararlaştırılmıştır
1-)Adnan Menderes Bulvarı (Vatan Caddesi) ve bu caddeye çıkan tüm yollar (Aksaray Kavşağı İle D100 Kavşağı Arası),
2-) Adnan Menderes Bulvarı Yan Yollar (Akdeniz Caddesi – Oğuzhan Caddesi kavşakları ile Kale Boyu caddesi – Sulukule Caddesi Kavşakları arası iki yönlü)
3-) Akşemsettin Caddesi ve Bu caddeye Çıkan Tüm Yollar
4-) Kocasinan Caddesi ve Bu Caddeye Çıkan Tüm Yollar
5-) Mütercim Asım Caddesi ve Bu caddeye çıkan tüm yollar
6-) Oğuzhan Caddesi ve Bu caddeye Çıkan tüm Yollar
7-) Akdeniz Caddesi ve Bu caddeye Çıkan tüm Yollar
8-) Şair Cem Sokak, Safran Sokak, Sarı Nasuh Sokak, Hüsrev Paşa Sokak, Hoca Efendi Sokak, Korkut Ata sokak, Neyzen İhsan Sokak, Albay Cemil Sakarya Sokak, Tuti Abdülatif Sokak, Zembilci Sokak, Yamak Sokak, Aktar Sokak, Yeni Bahçe Sokak, Keçeci Çeşmesi Sokak, Arpa Emini Köprüsü Sokak, Öztan Sokak, Keçeci Meydanı Sokak, Keçeciler Fırını Sokak, Kasideci Sokak, Mevlütçü Sokak.
1- Turgut Özal Bulvarı Millet Caddesi
2-2- Atatürk Bulvarı
3-3- Fevzi Paşa Caddesi
Metro İstanbul sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, “İstanbul Valiliği’nin aldığı karar doğrultusunda bugün ikinci bir duyuruya kadar;
– M1 Yenikapı-Atatürk Havalimanı/Kirazlı Metro Hattımızın Emniyet-Fatih istasyonu ve
– M2 Yenikapı-Hacıosman Metro Hattımızın Taksim istasyonu ile
– F1 Taksim-Kabataş Füniküler Hattımız işletmeye kapatılmıştır. Araçlarımız Taksim ve Emniyet-Fatih istasyonunda durmayarak seferine devam edecektir” denildi.
Sabah saatlerinde yaşanan durumdan haberi olmayan vatandaşlar ise metroların girişlerinde kalabalık oluşturdu.
⦿ https://acikgazete.com/ istanbulda-yasak-ustune-yasak/
🇹🇷
=======================
Dünya basınının haberlerinde, gözaltına alınan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önemli bir rakibi olduğu" ifade edildi.
İmamoğlu’nun gözaltına alınması dünya basınında
Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Amor: Otoriter devlete doğru tam gaz devam.
İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki
gözaltı
kararı, dünya kamuoyunda da yankılandı. Bazı medya
kuruluşları
gelişmeyi “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın bir
numaralı rakibi gözaltına alındı” ifadeleriyle
duyurdu. İmamoğlu’nun gözaltına alınması, dış basında şu
ifadelerle gündeme geldi:
Reuters: “Türk makamları,
İstanbul Belediye Başkanı ve 100 kadar kişi hakkında
gözaltı
kararı verdi” Reuters haber ajansının, “Türk
makamları İstanbul Belediye Başkanı ve 100 kadar kişi
hakkında
gözaltı kararı verdi” başlıklı haber yayımladı.
Haberde, “Türk yetkililer, İstanbul Belediye Başkanı
Ekrem İmamoğlu ve aralarında gazeteciler ile iş
insanlarının da
bulunduğu yaklaşık 100 kişi hakkında yolsuzluk
soruşturması
kapsamında gözaltı kararı verdi” denildi.
DW: “Cumhurbaşkanı’nın ana siyasi rakibi İmamoğlu” Almanya merkezli Deutsche Welle (DW) televizyon kanalının haberinde "Türkiye Cumhurbaşkanı’nın ana siyasi rakibi Ekrem İmamoğlu, partisinin cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmek üzereydi. Gözaltına alınması, üniversite diplomasının iptal edilerek adaylık için yeterliliğinin düşürülmesinin ardından geldi” ifadeleri kullanıldı.
AFP: “Türkiye, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu gözaltına aldı, basın danışmanı açıkladı” Fransa merkezli AFP de İmamoğlu’nun gözaltına alınmasına ilişkin haberinde, “Türk polisi, bugün İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu evine baskın düzenledikten sonra gözaltına aldı. Yerel medya, operasyonun bir yolsuzluk soruşturmasıyla bağlantılı olduğunu bildirdi. İsminin açıklanmasını istemeyen danışman, ’İmamoğlu gözaltına alındı ve şu anda emniyet müdürlüğünde’” ifadelerine yer verdi.
CNN: “Erdoğan’ın önemli rakiplerinden olan İstanbul Belediye Başkanı ve 100 diğer kişi hakkında gözaltı kararı" ABD merkezli televizyon kanalı CNN’in de haberinde ise “Savcıların açıklamasına göre, Türk yetkililer, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın önemli rakiplerinden biri olan İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve yaklaşık 100 kişi hakkında gözaltı kararı verdi. Bu karar, ana muhalefet partisi CHP’nin ön seçim düzenlemesine sadece birkaç gün kala geldi. İmamoğlu’nun bu seçimde cumhurbaşkanı adayı olarak seçilmesi bekleniyordu.” bilgileri kullanıldı.
Bloomberg: “Türkiye,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ana siyasi rakibi İmamoğlu’nu
gözaltına aldı” ABD merkezli televizyon
kanalı
Bloomberg’in haberinde şu ifadeler kullanıldı: “İstanbul
Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bu sabah evinde
gözaltına
alındı. Bu, Türk yetkililerin üniversite diplomasını
iptal
etmesinin ve onun bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde
Recep
Tayyip Erdoğan’a rakip olmasını engelleyebilecek bir
hamlenin
ardından geldi. İmamoğlu, ekibi tarafından paylaşılan
bir ses
kaydında, güvenlik güçlerinin evine baskın düzenlediğini
belirterek, yetkilileri polisi siyasi amaçlar için
kullanmakla
suçladı”
AP: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önemli rakibi İmamoğlu..." Associated Press (AP) haber ajansı ise gelişmeyi abonelerine “Polis, İstanbul Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önemli rakibi Ekrem İmamoğlu’nu, suçlanan yolsuzluk ve terör bağlantıları nedeniyle gözaltına aldı” ifadeleriyle aktardı.
Washington Post: “Erdoğan’ın rakibi İmamoğlu hakkında gözaltı kararı” ABD merkezli Washington Post gazetesi, “Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın rakibi olan İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında gözaltı kararı verdi” başlıklı haber yayımladı. Haberde, "Savcılar, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve yaklaşık 100 diğer kişi hakkında gözaltı kararı verdi. Devlet destekli medya bildirdi. İmamoğlu, muhalefetin önde gelen isimlerinden biri" ifadelerine yer verdi.
Ria Novosti: “İstanbul’da belediye başkanının tutuklanmasının ardından gösteriler yasaklandı” Rus Ria Novosti ajansının haberinde İmamoğlu’nun gözaltına alınması duyuruldu ve “İstanbul’da belediye başkanının tutuklanmasının ardından gösteriler yasaklandı” denildi.
The Guardian: “İstanbul Belediye Başkanı, olası cumhurbaşkanlığı adaylığından sadece günler önce tutuklandı” İngiltere merkezli The Guardian gazetesi, “İstanbul Belediye Başkanı, olası cumhurbaşkanlığı adaylığından sadece günler önce tutuklandı” başlığıyla İmamoğlu’nun gözaltına alınmasını aktardı. Haberde, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önemli rakibi, üniversitesinin diplomasını geçersiz kılmasının bir gün ardından gözaltına alındı; bu hareket, siyasi amaçlı olarak değerlendirildi” ifadeleri kullanıldı.
FT: “Recep Tayyip Erdoğan’ın ana rakibi, Türk polisi tarafından gözaltına alındı” İngiltere merkezli Financial Timed (FT) gazetesi, konuyu “Recep Tayyip Erdoğan’ın ana rakibi, Türk polisi tarafından gözaltına alındı” başlığıyla haberleştirdi. Haberde şöyle denildi: “Türk polisi, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu gözaltına aldı. İmamoğlu’nun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı ana muhalefet adayı olarak açıklanması bekleniyordu. İmamoğlu’nun gözaltına alınma sebebi hemen netleşmedi. Kendisi, çoğunluğu siyasi konuşmalarıyla ilgili olan bir dizi ceza soruşturmasıyla karşı karşıya ve hükümeti, iktidarını sürdürmek için yargıyı kullanmakla suçluyor.”
Times of India: "Muhalefetin önemli bir figürünü gözaltına aldı" Hindistan merkezli Times of India, "Türk yetkililer, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu, iddia edilen yolsuzluk ve terör soruşturması kapsamında gözaltına aldı" başlığıyla konuya ilişkin haber yaptı. Haberde, "Türk polisi, yolsuzluk ve terör bağlantıları suçlamalarıyla İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu, muhalefetin önemli bir figürünü gözaltına aldı" ifadeleri kaydedildi.
⦿ https:// www.demokrathaber.org/imamoglunun-gozaltina-alinmasi- dunya-basininda
🇹🇷
=======================
Tuncer Bakırhan, “İmamoğlu’nun kent uzlaşısı üzerinden gözaltına alınmasını kabul etmiyoruz. Sayın Savcı’ya sesleniyoruz, Kürtler siyaset ve ittifak yapmayacaksa ne yapacak Savcı Bey? Bu siyasi operasyon aynı zamanda bizleredir, kent uzlaşısındadır. Ne demek Türk ve Kürt ittifak yapamaz. Türk ve Kürt tarihsel ittifakından bahsediyorduk Sayın Savcı, o zaman bizim AK Parti ile yapmış olduğumuz görüşmelere de mi dava açacak” diye konuştu.
Tuncer Bakırhan: Sayın Savcı bizim AK Parti ile yapmış olduğumuz görüşmelere de mi dava açacak?
Özgür Özel ve Mansur Yavaş‘tan ’gözaltı’ yorumu: Darbe girişimidir! Özgür Özel ve Mansur Yavaş’tan ’gözaltı' yorumu: Darbe girişimidir!
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Bitlis Tatvan’da Nevruz programında İBB ve Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki “silah bırakma” çağrısına ilişkin konuştu. Bakırhan, İmamoğlu’nun gözaltına alınmasına ilişkin şunları kaydetti: “Bu operasyonu kınıyoruz, eleştiriyoruz ve reddediyoruz.
Bu operasyon ne yargı ne hukuk meselesidir açık açık siyasi bir operasyondur.
İmamoğlu’nun kent uzlaşısı üzerinden gözaltına alınmasını kabul etmiyoruz.
Kent uzlaşısı Türk’ün Kürt’ün Arap’ın, emekçinin, kadının, kentteki bütün dinamiklerin kendi yöneticilerini seçtiği ve kazandığı bir yöntemdir.
Sayın Savcı bu operasyonla diyor ki, ‘Tatvanlıların İstanbul’daki iradesini tanımıyorum, Tatvanlı Kürtler İstanbul’daki Türklerle ittifak yapamaz.’
Sayın Savcı’ya sesleniyoruz, Kürtler siyaset yapmayacaksa ittifak yapmayacaksa ne yapacak Savcı Bey?
Dolayısıyla bu siyasi operasyon aynı zamanda bizleredir, kent uzlaşısındadır.
Bu operasyonu kabul etmediğimizi bir kez daha belirtmek istiyorum.
Sayın Savcı’nın dediğinin tersine demokratik bir Türkiye, demokrasi, şeffaf ve demokratik yerel yönetimler için daha fazla Türklerle, emekçilerle, Alevilerle, kadınlarla birlikte bir araya geleceğiz, Sayın Savcının dediğini tam tersini yapmaya devam edeceğiz.
Bu ayrımcı ve bu düşmanlaştırıcı anlayışı reddediyoruz.
Ne demek Türk ve Kürt ittifak yapamaz.
Türk ve Kürt tarihsel ittifakından bahsediyorduk o zaman bizim AK Parti ile yapmış olduğumuz görüşmelere de mi sayın savcı dava açacak?
Biz bu topraklarda yıllardır devam eden Türk ve Kürt ittifakını demokratik bir zeminde yeniden güncellenmesinin mücadelesini veriyoruz.
Kent uzlaşısı suç değil, kent uzlaşısı demokratik bir modeldir.
Aylardır Türkiye iç barışını konuşuyor, biz de konuşuyoruz, toplantılar yapıyoruz.
Sanırım bizle Savcı Bey’in iç barıştan anladığı şey aynı şey değil.
Bizim iç barıştan kastımız sadece Kürtlerle değil 85 milyonla barışmaktır.
Sabahın 4’ünde operasyon olmasın halkın seçtiği irade tutsak altına alınmasın üzerine de ama iç barış derken bunlar sabah operasyonlarını anlıyorlar.”
“16 milyon aynı zamanda Türkiye’nin küçük bir prototipidir” “İstanbul, Türkiye’nin kendisidir.
İstanbul Bitlis’tir, Tatvan’dır, Sirt’tir, Kars’tır” diyen Bakırhan, 16 milyonun aynı zamanda Türkiye’nin küçük bir prototipi olduğunu söyledi.
Bakırhan, İstanbul iradesine ve İstanbul iradesinin seçmiş olduğu belediye başkanına suç örgütü lideri demelerini kabul etmediklerini belirterek “İstanbul iradesiyle dayanışacağız.
Bir an önce Sayın İmamoğlu ile birlikte gözaltına alınanların serbest bırakılmasını ve barış sürecini zedeleyecek sabotajlar ve provokasyonlardan kaçınılması gerektiğini belirtmek istiyorum” dedi.
Bakırhan, Tatvan Nevruz’unda Öcalan’a selam gönderdi 2025 yılı Nevruz’un çok büyük anlam ve önemi olduğuna dikkat çeken Bakırhan, “Aynı zamanda Demirci Kava’nın yaktığı özgürlük meşalesi, Sayın Öcalan’ın demokratik toplum çağrısıyla beraber bizleri aydınlatmaya devam ediyor.
Bu vesileyle Tatvan’da sayın Öcalan’a selamlarımızı gönderiyor ve Nevroz Bayramı’nı kutluyoruz” dedi.
“Bir gün mutlaka Öcalan’ın pusulasıyla birlikte bu gemiyi barış limanına taşıyacağız” Bakırhan, Öcalan’ın çağrısının samimiyet ve ciddiyetle ele alınması gerektiğini ifade ederek “Bu çağrının gerekliliklerini iktidar ve devlet yerine getirmelidir.
Sayın Öcalan’ın çağrısı öyle sıradan bir çağrı değildir, Sayın Öcalan yeni bir start verdi.
Sayın Öcalan bize bir rota çizdi, Sayın Öcalan’ın çağrısı bize bir pusuladır.
Bu gemiyi bu pusula olduğu müddetçe başarıya ulaştıracağımızın sözünü bir kez daha Tatvan halkının huzurunda yaşamını yitirenlere acı çekenlere ve bedel ödeyenlere sözünü veriyoruz.
Bir gün mutlaka ama mutlaka Sayın Öcalan’ın pusulasıyla birlikte bu gemiyi barış, özgürlük ve demokrasi limanına taşıyacağımızın sözünü bir kez daha veriyoruz” diye konuştu.
“Provokasyonlar ve sabotajlar olmasın istiyorsak çağrının gereğini yerine getirilmesi lazım” Devlete ve iktidara da çağrıda bulunan Bakırhan, şunları söyledi: “Bugüne kadar diyordunuz ki ’Sayın Öcalan bir çağrı yapsın.’
Biz de adadaydık Sayın Öcalan ve tutsak arkadaşlarıyla birlikte dört saat kaldık.
Sayın Öcalan batmış, bitmiş, demokrasisi olmayan, ekonomisi neredeyse yok olmuş bir ülkeye yeni bir kapı açtı.
İşte hükümet ve iktidar beklediği bu çağrı geldiyse şimdi Kürt halkının istemiş olduğu demokratik talepleri karşılayacak adımlar atmalı bunun gereğini yerine getirmeli.
Bu çağrı aynı zamanda Sayın Öcalan’ın örgütüne yapıldığı gibi biz demokratik zemine yapıldığı gibi devlete ve iktidara da yapılmış bir çağrıdır.
Biz Sayın Öcalan’ın çağrısının arkasında durduk, Sayın Öcalan’ın örgütü de bu çağrının arkasında durdu.
O zaman devlet de bu çağrının gerekliliklerini yerine getirmelidir.
Bu çağrı uzatıldıkça gerekleri yapılmadıkça provokasyonlara ve sabotajları açık olur.
Provokasyonlar ve sabotajlar olmasın istiyorsak çağrının gereğini yerine getirilmesi lazım.”
🇹🇷
=======================
19-03-2025
–Anayasaya aykırı anayasa değişikliğini destekliyoruz ama, bir sor bakalım, neden?
–Hiç anlamıyorlar bizdeki siyasi akıl ve kıvraklığı, hiç.
–Bu huysuz muhaliflerin derdi tasası muhalefeti eleştirmek, böyle şey olur mu kardeşim.
–Ya şimdi, siz öyle diyorsunuz ama o dokunulmazlıkların kaldırılmasına bir de devlet aklıyla bakmak gerekir.
–Bizim gördüklerimizi görmüyorlar, bilmiyorlar ki akıllarını muhalefet eleştirisiyle bozmuşlar.
–Yahu inanmazsın bir de sine-i millete dönmeyi önerenler var, neymiş efendim, olağanüstü koşullarda olağandışı bir şeyler yapmak gerekirmiş, yok ya, terk edelim de o ceylan derisi koltuklar onlara kalsın, pışık.
–Karar usulsüz verilmiştir, iktidar mensupları bu hukuk dışı uygulamalarından bir an önce vazgeçmelidir, yargıya gideceğiz.
–OHAL KHK’larına itiraz edemeyiz şimdi, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde.
–O KHK’lar sorunlu tabii, ama devlet de kendini koruyacak bir yerde.
–Atılanlar bunu hak etti ama.
–Valla kusura bakma kardeşim, onların da hakkını savunamam artık.
–İmzacılıktan atılanlar biraz şey tabii.
–Eeee, ıııııı, uuuuuu, ama yani, o metin de, bilmiyorum yaa.
–Sonuçta solcu hocalar, ama o metin, üff ya, hakikaten, ben mi dedim imzala diye, ıııı, uuuuu, üüüüü.
–Tamam barış talep ediyorlarmış ama o kadar da sert yazılır mı, nerede yaşıyorsun.
–Offff, yani, bilemiyorum ki… Iıııı, uuuuu, hımmmmm.
–Abi n’oldu sizin işler, geri döndünüz mü, hadi ya, kaç yıl oldu, sekiz mi, yok artık, zaman ne çabuk geçiyor ya, döneceksiniz, ben inanıyorum.
–Karar usulsüz verilmiştir, iktidar mensupları bu hukuk dışı uygulamalarından bir an önce vazgeçmelidir, yargıya gideceğiz.
–Kötü oldu atılmaları, neyse, yeni kadro gelmiş, üst kattaki odayı kime verdiler, evet ne yazık ki, bizden atıldı onlar, yok hayır, ben o imzacılık şeysine karşıyım, hımmm, hı hı, ne yazık ki.
–Neyse ki komisyon var, oraya başvurmuşlar, yıllarca sürebilirmiş bu iş, kötü be, öfff, ne can sıkıcı, n’oldu sizin kadro meselesi çözüldü mü, ha iyi bari.
–Karar usulsüz verilmiştir, iktidar mensupları bu hukuk dışı uygulamalarından bir an önce vazgeçmelidir, hukuk devletine yakışmıyor.
–Yine kayyım atadılar.
–Sen de temiz birini aday yap kardeşim, laf mı yani.
–Iıııı, hımmmm, aslında, ama, demokrasi, hık, mık, guk, hukuk, seçme hakkı, bir de seçilme vardı, seçimle gelen seçimle gider ama orada işler biraz karışık, mesafe koyamıyorlar araya mesafe, bütün mesele mesafesizlikte.
–Bunlar neden hep sabıkalı tipleri aday gösteriyor ki… Teröre bulaşmamış isim mi yok yani.
–Karar usulsüz verilmiştir, iktidar mensupları bu hukuk dışı uygulamalarından bir an önce vazgeçmelidir, hukuk devleti zedeleniyor, yabancı yatırımcı gelmez.
–Evet o bölgede bazı haksızlıklar yapıldı tabii ama sonuçta açılmış bir soruşturma var, sonucunu beklemek gerekir, hukuk, gizlilik, karine, püsür, fısır, kısır, intikal, mevzuat, anayasa, yargı, madde, ilke, yönetmelik, kanun, gözaltı, tutuklama, adli kontrol, TCK, TMK, CMK, AYM, mahkeme, fezleke, gözleme, püsür.
–Olmaaaz, burası Mardin değil, ı ıh, mümkün değil, buna cesaret edemezler, yani, hımmm, öyle tabii, güçleri yetmez, yok, olmaz, mümkün değil, siz anlamıyorsunuz, buranın dinamikleri.
–Ülke sosyolojisi, sosyoloji, sosyolog, yolog, bölge sosyolojisi, psikolog, püsür, ekonomist, sayın, efendim size söz vereceğim, sayın hödük reklam arası vereceğiz, nasıl ama güzel konuştum mu, sosyal medya yıkılıyor, kaç görüntülenme, efendim bu kabul edilemez, meydanı dar ederiz, sandık, seçim, soru önergesi, nasıl konuştu ama, büyük hatip, hımmmm, ooooo, uuuu.
–Karar usulsüz verilmiştir, iktidar mensupları hukuk dışı uygulamalarından bir an önce vazgeçmelidir, hukuk devleti zedeleniyor, yabancı yatırımcı gelmez, AKP’liler de rahatsız.
–Kavala için Sorosçu filan diyorlar, neyse ki Uras değil, evet evet değil, ne şeker biri, Kavala kiminle görüşmüş, ateş olmayan yerden duman çıkmaaaz, vardır bir şey, zengin adam kardeşim, bana ne, haddini bilseydi, yani, hımmm, AİHM kararı varmış, pardon, milli yargı, bizi bağlamaz.
–Can Atalay kararında ilgili dairenin savı boş değil bence, yani, AYM üst mahkeme mi ki, hımmm, en iyisi bir anayasa mitingi yapalım, hadi be, yapmayı unuttuk, kabul edilemez, hukuk devleti yara aldı, Atalay vekilimizdir, hayır hayır meclisi terk edemeyiz, Atalay gururumuz, vekilimiz, yok artık, buna cesaret edemezler, olmaz, pes, tivit atıp günlerini gösterelim, bir tivit, bir tivit daha, işte bir tivit da, halkımız müsterih olsun, ilk seçimde gidecekler, olmadı ikincide giderler, hadi bilemedin üçüncüde, bir gün mutlaka olur.
–Demirtaş gireli kaç yıl oldu, yani ama bu Kürtler de, hakikaten, tamam o bölgede bazı tatsızlıklar yaşandı belki ama, anlaşmış diyorlar, geçen gün bir Kürt arkadaşımla…
–Karar usulsüz verilmiştir, iktidar mensupları hukuk dışı uygulamalarından bir an önce vazgeçmelidir, hukuk devleti zedeleniyor, yabancı yatırımcı gelmez, AKP’liler de rahatsız.
–Normalleşme gerekli, biz çok iyi insanlarız, bunu herkes görmeli, iyi bayramlar, aman efendim, çok tatlıyız, geçen akşam yine normalleşiyoruz, efendim saygılar, olur mu efendim, olur bunlar siyasette, bugün de normalleştik şükür, yarın da, aman efendim, ne demek, saygılar, iyi bayramlar, Allah sağlık versin efendim, duacıyız, nasıl kibar biri, başka biri hakikaten, çok naziksiniz, vallahi siz daha naziksiniz, bilin bakalım en nazik kim.
–Asla kabul edilemez, hukuk devleti yara aldı, demokrasi durur mu o da yara aldı, yargıya taşıyacağız, hakkımızı arayacağız, seçme ve seçilme hakkına darbe, Pirus zaferi, Rubicon geçildi, pirüs, rubicon, rubi, piru, piro, gidiciler, sandık, korkuyorlar, efendim ne demek hiç olur mu, çok naziksiniz, pirü, rubi, ikisi bir arada.
–Yargı süreçleri, sırada idari yargı var, hukuk yolu, bireysel başvuru, hakkımızı arayacağız, yok artık, bunu da gördük, hımmm, dolar ne kadar oldu, gram altın, hah düştü mü, iyi bari, yabancı yatırımcı gelmez.
İmamoğlu’ndan yeni mesaj
Çok okunan
İmamoğlu’ndan yeni mesaj
Her şey gözümüzün önünde oldu, olmakta. Allah kolaylık versin.
⦿ https://www.diken.com.tr/ sari-okuz/
🇹🇷
=======================
Nükleer kıyametlerden doğal felaketlere, çeşitli yıkım senaryolarını ele alıp post-apokaliptik dünyalarda yaşamın nasıl olacağını gözler önüne seren en iyi kıyamet filmleri!
18-Mart-2025, 20:25
1️⃣ Son Umut (Children of Men)
2️⃣ Mad Max 2: The Road Warrior
3️⃣ İz Sürücü (Stalker)
4️⃣ 28 Gün Sonra (28 Days Later)
5️⃣ Ben Efsaneyim (I Am Legend)
6️⃣ Yol (The Road)
7️⃣ Kar Küreyici (Snowpiercer)
8️⃣ Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti (Dawn of the Planet of the Apes)
9️⃣ Şarküteri (Delicatessen)
🔟 Sessiz Bir Yer (A Quiet Place)
11) Ölümcül Deney 3: İnsanlığın Sonu (Resident Evil: Extinction)
12) Tanrının Kitabı (The Book of Eli)
13) Terminator: Kurtuluş (Terminator Salvation)
Film ve Dizi Editörü: Erdem Çınar
Dünyadaki yaşamın bir yıkım sonrası bitme noktasına geldiği ya da tamamıyla şekil değiştirdiği senaryoları ele alan post-apokaliptik filmler, özellikle soğuk savaş yıllarında artan nükleer felaket korkularıyla birlikte epey popüler hâle geldiler. Sonraki yıllarda çıkan başarılı örnekleriyle giderek daha popüler bir hâle gelen post-apokaliptik filmler, ya da bir diğer adıyla kıyamet filmleri, bugün artık koca bir alt tür oluşturuyor.
Post- Apokaliptik Dünyalarda Geçen En İyi Kıyamet Filmleri
Bu listemizde, nükleer kıyametlerden doğal felaketlere kadar çeşitli kıyamet senaryolarını ele alıp post-apokaliptik dünyalarda yaşamın nasıl olacağını gözler önüne seren en iyi filmleri derledik. İşte keyifle izleyebileceğiniz en iyi kıyamet filmleri:
Children of Men
Alfonso Cuarón’un imzasını taşıyan Children of Men, 18 yıldır yeni bir bebeğin doğmadığı bir dünyada geçiyor. Tüm dünyayı etkileyen bu kısırlık salgını insanlığın artık sona yaklaştığı anlamına geldiği için dünya da yavaş yavaş kaosa sürükleniyor.
Yapım yılı: 2006
Yönetmen: Alfonso Cuarón
Oyuncular: Clive Owen, Julianne Moore, Chiwetel Ejiofor, Michael Caine
Tür: Bilim-Kurgu, Drama
IMDb Puanı: 7.9
Film, Clive Owen’ın hayat verdiği Theo Faron’u takip ediyor. Eski bir aktivist olan Theo, uzun süredir görmediği eski karısının isteği üzerine genç bir kadına zorlu bir yolculukta eşlik etmeyi kabul ediyor. Ancak yol ilerleyip Theo’nun görevi farklı bir boyuta evrilince, Theo kendisini dünyanın son umudunu korurken buluyor.
Mad Max
Mad Max serisinin hem orijinal üçlemesi hem de yıllar sorna gelen devam filmleri Fury Road ve Furiosa bu listede olmayı hak ediyor. Nitekim bu filmi de tüm seriyi temsil edecek şekilde listeye aldık.
Yapım yılı: 1981
Yönetmen: George Miller
Oyuncular: Mel Gibson, Bruce Spence, Michael Preston
Tür: Aksiyon, Macera
IMDb Puanı: 7.6
Kıyamet sonrası Avustralya’nın çorak topraklarında hayatta kalma mücadelesi veren Max, ellerinde bolca petrol bulunan bir topluluk ile karşılaşıyor. Hayatta kalması için kritik olan petrolden istediği kadar alma fırsatını kaçırmak istemeyen Max, buna karşılık topluluğu tehdit eden haydutlarla savaşmayı kabul ediyor.
Stalker
Usta yönetmen Andrei Tarkovsky’nin imzasını taşıyan Stalker, yaşanan felaket sonrası dünyanın geri kalanından izole edilen Zone’da geçiyor.
Yapım yılı: 1979
Yönetmen: Andrei Tarkovsky
Oyuncular: Alisa Freyndlikh, Aleksandr Kaydanovskiy, Anatoliy Solonitsyn
Tür: Bilim-Kurgu, Drama
IMDb Puanı: 8
Fizik kurallarına aykırı olayların yaşanmaya başladığı Zone, yasak bölge ilan ediliyor. Ancak bu durum insanların bu bölgeye kaçak girmesine engel olmuyor. Film, Zone’a girmek isteyen insanlara rehberlik eden bir adama odaklanıyor. Stalker olarak bilinen bu rehber, bir yazar ve bir profesör ile birlikte Zone’un derinliklerine doğru ilerledikçe, hikâye daha da tuhaflaşmaya başlıyor.
28 Days Later
Bir zombi salgının dünyadaki yaşamı neredeyse bitme noktasına getirdiği filmler post-apokaliptik türünün en çok ilgi gören örnekleri arasında yer alıyor. Danny Boyle’ın imzasını taşıyan 28 Days Later ise bu filmler arasında belki de en özeli.
Yapım yılı: 2002
Yönetmen: Danny Boyle
Oyuncular: Cillian Murphy, Naomie Harris, Christopher Eccleston
Tür: Korku
IMDb Puanı: 7.5
Oppenheimer ile Oscar kazanan Cillian Murphy’nin başrolünü üstlendiği 28 Days Later, bir laboratuvardan çıkan virüsün tüm Britanya’yı saran bir zombi salgınına dönüştüğü bir senaryoyu ele alıyor. Bu salgın başlamadan hemen önce bir bisiklet kazası geçirip komaya giren Jim, 28 gün sonra komadan uyandığında, hiç beklemediği bir dünyaya gözlerini açıyor.
► 28 Days Later gibi devam filmi 28 Weeks Later da türün meraklılarının şans vermesi gereken yapımlar arasında yer alıyor.
I Am Legend
Ünlü oyuncu Will Smith’in başrolünü üstlendiği Ben Efsaneyim, tuhaf bir virüsün insanlığın büyük bölümünü öldürdüğü, geri kalanlarını ise canavarlaştırdığı bir dünyada geçiyor.
Yapım yılı: 2007
Yönetmen: Francis Lawrence
Oyuncular: Will Smith, Alice Braga, Charlie Tahan
Tür: Aksiyon, Korku
IMDb Puanı: 7.2
New York’ta hayatta kalan tek kişi olan bilim insanı Robert Neville (Will Smith), bir yandan hayatta kalan başka birilerini bulmak için dünyanın dört bir yanına mesajlar yollarken, diğer yandan araştırmasını tamamlayıp virüsün etkilerini tersine çevirmeye çalışıyor. Canavarlarla dolu şehirde hayatta kalmak giderek zorlaştığı için Robert’ın zamana karşı yarışması gerekiyor.
The Road
Cormac McCarthy’nin ödüllü romanından uyarlanan Yol, kıyamet sonrası bir dünyada hayatta kalmaya çalışan bir baba lle oğlunu takip ediyor.
Yapım yılı: 2009
Yönetmen: John Hillcoat
Oyuncular: Viggo Mortensen, Kodi Smit-McPhee, Charlize Theron, Robert Duvall
Tür: Drama, Gerilim
IMDb Puanı: 7.2
Uyarlandığı eser gibi film de böyle bir dünyada kalmanın insan ruhu üzerindeki etkilerini inceliyor. Yemek ve yakıtın zor bulunduğu bu acımasız dünyada kimileri karanlık tarafına yenik düşüp yamyamlığa başvururken, kimileri her şeye rağmen insanlığını korumaya çalışıyor.
Snowpiercer
Daha sonra bir dizisi de çekilen Snowpiercer, tüm dünyanın buz tuttuğu bir gelecekte geçiyor. Hayatta kalan az sayıda insan, Snowpiercer olarak bilinen bir hızlı trende sürekli yol alarak hayatta kalmaya çalışıyor.
Yapım yılı: 2013
Yönetmen: Bong Joon-ho
Oyuncular: Chris Evans, Jamie Bell, Tilda Swinton, Ed Harris, John Hurt, Song Kang-ho
Tür: Bilim-Kurgu, Aksiyon
IMDb Puanı: 7.1
Snowpiercer, bu trende oluşan çarpık sınıf sistemini ele alıyor. Ayrıcalıklı bir grup zengin öndeki vagonlarda lüks için yaşarken, geri kalanlar trenin arka tarafında zorlu şartlar içinde hayatta kalmaya çalışıyor. Ta ki Curtis adlı bir işçi bu çarpık düzene karşı bir isyan başlatana kadar. Curtis ve silah arkadaşları bir vagondan diğerine geçip isyan ateşini yayarken, her vagonda onları yeni bir sürpriz bekliyor.
Bu ay izleyici ile buluşacak filmler: 16-31-Mart-2025
Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti (Dawn of the Planet of the Apes)
Yeni Maymunlar Cehennemi serisinin ikinci filmi olan Dawn of the Planet of the Apes, aynı zamanda serinin kıyamet sonrası hikâyeyi de anlatmaya başladığı film.
Yapım yılı: 2014
Yönetmen: Matt Reeves
Oyuncular: Andy Serkis, Jason Clarke, Gary Oldman, Keri Russell
Tür: Bilim-Kurgu, Macera
IMDb Puanı: 7.6
Tüm dünyaya yayılan virüsün insanların bilişsel kabiliyetlerini köreltip maymunları ise daha zeki hâle getirdiği bir gelecekte geçen film, Caesar’ın öncülük ettiği maymunlar ile hayatta kalan insanlar arasındaki çatışmanın başlamasını konu alıyor. Filmin merkezinde ise bu çatışmayı önleyip daha barışçıl bir çözüm bulmak isteyen bir grup insan ve tabii Caesar yer alıyor.
► Dawn of the Planet of the Apes gibi, üçlemenin son parçası olan War for the Planet of the Apes de türün başarılı örnekleri arasında yer alıyor.
Delicatessen
Amelie ve Kayıp Nişanlı gibi sevilen filmlerin yönetmeni olan Jean-Pierre Jeunet’nin Marc Caro ile birlikte çektiği Şarküteri, distopik bir dünyada geçen etkileyici bir kara komedi.
Yapım yılı: 1991
Yönetmen: Jean-Pierre Jeunet, Marc Caro
Oyuncular: Marie-Laure Dougnac, Dominique Pinon, Pascal Benezech, Jean-Claude Dreyfus
Tür: Kara Komedi, Hiciv
IMDb Puanı: 7.5
Steampunk türünün başarılı örneklerinden olan Delicatessen, etraflarındaki dünya yaşanmaz hâle gelmiş bir kasabada geçiyor ve bir apartmanın tuhaf sakinlerine odaklanıyor. Yemek bulmanın giderek zorlaştığı bu dünyada paranın yerini yiyecekler alırken, insanlar da kendisini menüde bulmaya başlıyor. Delicatessen, bu tuhaf ve vahşi dünyanın ortasında geçen bir aşk hikâyesi anlatıyor.
A Quiet Place
Sessiz Bir Yer, uzaydan gelen sese duyarlı canavarlar yüzünden dünyadaki yaşamın büyük ölçüde sona erdiği bir felaketin sonrasında geçiyor.
Yapım yılı: 2018
Yönetmen: John Krasinski
Oyuncular: Emily Blunt, John Krasinski, Millicent Simmonds, Noah Jupe
Tür: Korku, Gerilim
IMDb Puanı: 7.5
Film, en ufak bir sesin ölüm anlamına geldiği bu dünyada hayatta kalmaya çalışan bir aileye odaklanıyor. Abbott çifti, New York’tan çıkıp daha güvenli bir bölge bulmak için iki ufak çocuklarıyla birlikte seyahat ederken, her an ölümle burun buruna yaşadıkları gerilim dolu bir maceraya atılıyorlar.
Ölümcül Deney 3: İnsanlığın Sonu (Resident Evil: Extinction)
Zombi temalı bir aksiyon serisi olarak başlayan Resident Evil’ın post-apokaliptik dünyaya tam anlamıyla geçiş yaptığı film olan Extinction, aynı zamanda serinin en başarılı filmlerinden de biri.
Yapım yılı: 2007
Yönetmen: Russell Mulcahy
Oyuncular: Milla Jovovich, Ali Larter, Oded Fehr, Iain Glen
Tür: Korku, Gerilim
IMDb Puanı: 6.2
Şehirler harabeye dönmüş, çöller genişlemiştir; Hayatta kalan az sayıda insan, bu kıyamet sonrası dünyada zombilerden kaçarak yaşamak zorundadır. Olağanüstü yetenekleri sayesinde ölümcül bir savaşçıya döüşen Alice (Milla Jovovich), hayatta kalan bir grupla birlikte güvenli bir yer ararken, acımasız Umbrella Corporation’ın yeni deneyleriyle yüzleşmek zorunda kalır.
The Book of Eli
Usta oyuncu Denzel Washington’ın başrolünü üstlendiği Tanrının Kitabı, Amerika’nın büyük bölümünün kanunsuz çorak topraklara döndüğü distopik bir gelecekte geçiyor.
Yapım yılı: 2010
Yönetmen: Albert Hughes, Allen Hughes
Oyuncular: Denzel Washington, Mila Kunis, Gary Oldman, Ray Stevenson
Tür: Aksiyon, Macera
IMDb Puanı: 6.8
Elinde kutsal bir kitapla Amerika boyunca seyahat eden Eli (Washington), insanlığın kurtuluşu olacağına inandığı bu kitabı doğru kişilere çalışıyor. Ancak küçük bir kasabada yolu acımasız bir suç baronuyla kesişince, kitabın yanlış elllere düşmemesi için zorlu bir mücadeleye atılmak zorunda kalıyor.
Terminator Salvation
Terminator Salvation bu efsanevi serinin en iyi filmi değil kesinlikle. Hatta pek çok sinemasever tarafından hayal kırıklığı olarak görülüyor. Ancak Terminator filmlerinde sadece ufak parçalar hâlinde gördüğümüz o post-apokaliptik evreni tam anlamıyla gözler önüne serdiği için, her şeye rağmen kıymetli bir tarafı da bulunuyor. Üstelik sonradan gelen Terminator filmlerinin daha kötü çıkmasıyla birlikte kıymetinin arttığı da söylenebilir.
Yapım yılı: 2008
Yönetmen: McG
Oyuncular: Christian Bale, Sam Worthington, Anton Yelchin, Moon Bloodgood, Helena Bonham Carter
Tür: Bilim-Kurgu, Aksiyon
IMDb Puanı: 6.5
Terminator: Salvation, Skynet’in başlattığı kıyamet sonrası robotların kontrolü ele geçirdiği distopik bir gelecekte geçiyor. John Connor (Christian Bale) önderliğindeki direniş insalığın kurtuluşu için robotlara karşı savaş verirken, ortaya çıkan gizemli bir adam bu savaştaki dengeleri değiştirecek bir sırrı açığa çıkarıyor.
⦿ https:// www.donanimhaber.com/en-iyi-kiyamet-filmleri--189075
🇹🇷
=======================
Emre Şen Emre Şen
Mynet Spor Servisi Sorumlusu
19-03-2025
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı MASAK raporları uyarında İmamoğlu‘nun ortağı olduğu şirkete el konması talebinde bulunduğunu ve Sulh Ceza Hakimliği’nin talep yönünde karar verdiğini açıkladı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yaptığı açıklamada, "Ekrem İmamoğlu’nun ortağı olduğu İmamoğlu İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş.’ye Cumhuriyet Başsavcılığımız talebi üzerine sulh ceza hakimliği kararı ile el konulmuştur." ifadelerine yer verdi.
Sabah saatlerinde gözaltına alınan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu‘nun ortağı olduğu İmamoğlu İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş.’ye el konuldu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, İBB Başkanı İmamoğlu ve 99 şüpheli hakkında "suç örgütü yöneticisi olmak", "suç örgütüne üye olmak", "irtikap", "rüşvet", "nitelikli dolandırıcılık", "kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek" ve "ihaleye fesat karıştırmak" suçları ile yine İmamoğlu, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat ve Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’ın da aralarında bulunduğu 7 şüpheli hakkında "PKK/KCK terör örgütüne yardım etmek" suçundan başlatılan soruşturmalar sürüyor.
Bu kapsamda bugün temin edilen MASAK raporları uyarınca, İmamoğlu’nun ortağı olduğu İmamoğlu İnşaat Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi’ne savcılığın talebi üzerine, nöbetçi sulh ceza hakimliği kararınca el konuldu.
🇹🇷
=======================
Yüz yıldan fazla bir süredir Ford, Amerikan endüstrisinin bel kemiği olmuştur. Ancak şimdi, şirket ekonomide şok dalgaları yaratabilecek şok edici bir hamle yapıyor. Bazıları bunu bir ihanet olarak nitelendirirken, diğerleri bunun Ford’un hayatta kalmasının tek yolu olduğunu söylüyor. Peki, gerçekte neler oluyor?
Bu sadece başka bir kurumsal karar değil—bu, Trump‘ın savunduğu her şeye doğrudan bir meydan okuma. Ford’un açıkladığı şey, Amerikan imalatı, elektrikli araçlar ve hatta ABD’deki işlerin geleceği için oyunun kurallarını değiştiriyor. Peki, bunun etkileri ne olacak? Bu, daha büyük bir savaşı tetikleyebilir mi? Okumaya devam edin—bu kaçırmak istemeyeceğiniz bir hikaye.
Ancak şimdi, şirket ekonomide şok dalgaları yaratabilecek şok edici bir hamle yapıyor.
Bazıları bunu bir ihanet olarak nitelendirirken, diğerleri bunun Ford’un hayatta kalmasının tek yolu olduğunu söylüyor.
Peki, gerçekte neler oluyor?
Bu sadece başka bir kurumsal karar değil—bu, Trump’ın savunduğu her şeye doğrudan bir meydan okuma.
Ford‘un açıkladığı şey, Amerikan imalatı, elektrikli araçlar ve hatta ABD’deki işlerin geleceği için oyunun kurallarını değiştiriyor.
Peki, bunun etkileri ne olacak?
Bu, daha büyük bir savaşı tetikleyebilir mi?
Okumaya devam edin—bu kaçırmak istemeyeceğiniz bir hikaye.
İlk başta, bu sıradan bir kurumsal güncelleme gibi görünüyordu, birçok basın açıklamasından biri.
Ancak detaylar ortaya çıktıkça, bunun önemi inkâr edilemez hale geldi.
Mesaj nettir:
Artık Donald Trump’ın kurallarına göre oynamıyorlardı.
Ford, elektrikli araç üretiminin önemli bir kısmını denizaşırı ülkelere taşıyacağını doğruladı.
Amerikan otomotiv sektörüyle bu kadar iç içe geçmiş bir şirket için bu, bir bildiriden farksızdı.
Tepkiler anında geldi.
Haber kuruluşları hikayeyi dakikalar içinde yayınladı ve her biri bunun etkilerini analiz etti.
Sosyal medya, her iki taraftan da gelen tepkilerle patladı—bazıları Ford’un cesaretini alkışlarken, diğerleri bunu bir ihanet olarak nitelendirdi.
Çalışanlar, sektör liderleri ve siyasi figürler, bunun Amerikan imalatının geleceği için ne anlama geldiğini anlamaya çalıştı.
Ancak bu karar hafife alınarak verilmedi.
Ford, aylardır sıkılaşan ekonomik koşullarda yol almaya çalışıyordu ve hayatta kalma ile Amerikan köklerine bağlılık arasında bir seçim yapmak zorunda kaldı.
Ve zamanı geldiğinde, şirket kimsenin beklemediği bir hamle yaptı.
Ancak bu sadece bir başlangıçtı.
Ford sadece kârını korumaya çalışmıyordu.
Tüm endüstriyi sarsacak bir savaşta ilk ateşi açmıştı.
Peki, bu kararı tetikleyen şey neydi?
İşte hikaye burada daha da şok edici bir hal alıyor.
Çatışmanın merkezinde üretim maliyetleri yatıyordu.
Donald Trump‘ın, işleri ABD’de tutmak için tasarladığı katı korumacı politikalar, üreticiler için istenmeyen sonuçlar doğurdu.
Çelik, alüminyum ve elektrikli araç pilleri için gerekli lityum gibi temel malzemelere uygulanan gümrük vergileri, üretim maliyetlerini fırlattı.
Bir zamanlar Amerikan endüstrisini önceliklendirme çabası olan bu politikalar, Ford gibi şirketler için sürdürülemez bir yük haline geldi.
Perde arkasında, Ford yöneticileri seçeneklerini tartıyordu.
Mevcut politikalar altında elektrikli araçları yerli olarak üretmeye devam etmenin, onları küresel arenada daha az rekabetçi hale getireceğini biliyorlardı.
Bu arada, bu kısıtlamalardan muaf olan uluslararası rakipler, çok daha düşük maliyetlerle araç üretiyordu.
Ford ayak uydurmak istiyorsa, bir hamle yapmak zorundaydı.
Son darbeyi ise tedarik zincirindeki istikrarsızlık vurdu.
Ham madde ithalatındaki sürekli kesintiler nedeniyle üretim gecikmeleri artık normal hale gelmişti.
Otomotiv endüstrisi incecik kâr marjlarıyla çalışır ve her ek maliyet, her gecikme, piyasada lider olmak ile geride kalmak arasındaki fark anlamına gelebilir.
Ford, uyarı işaretlerini görmüştü.
Uyum sağlamaya çalışmış, yerli tesislere yatırım yapmış ve politika yapıcılarla müzakere etmeye çalışmıştı.
Ancak durum kötüleştikçe, şirket bir karar vermek zorunda kaldı:
Giderek daha sürdürülemez hale gelen bir sistemde kalmak ya da endüstride baskın bir güç olarak kalmak için gerekli adımları atmak.
Bu sadece Ford‘un hayatta kalmasıyla ilgili değildi—bu, ABD’de elektrikli araçların geleceğiyle ilgiliydi.
Şirket, uluslararası genişlemeye odaklanma fırsatı gördü ve küresel ortaklıklardan yararlanarak değişen pazardaki yerini sağlamlaştırmayı hedefledi.
Ve sonra Ford kararını verdi.
Plan harekete geçirildi.
Ancak bu kamuoyuna açıklandığı anda, Donald Trump’ın tepki vermesi an meselesiydi.
Ve tepki verdiğinde, hiç de geri adım atmadı.
Donald Trump, Ford’a savaş ilan etmekte gecikmedi.
Açıklama onu hazırlıksız yakalamıştı ve tepkisi hızlı, güçlü ve beklenildiği gibi patlayıcı oldu.
Haberler yayıldıktan kısa bir süre sonra bir mitingde sahneye çıktı ve gözlerinde öfke vardı.
Kalabalık, henüz konuşmadan önce bile coşkulu bir şekilde tezahürat yapmaya başladı, çünkü yaklaşan kavganın farkındaydı.
Ve sonunda konuştuğunda, duruşunu net bir şekilde ortaya koydu:
"Ford, Amerikan işçisine sırtını döndü," diye haykırdı.
"Siz işlerinizi toparlarken, onlar işlerinizi denizaşırı ülkelere taşıyor.
Ford’u biz inşa ettik!
Amerikan işçisi Ford’u inşa etti!
Ve bize karşılığı bu mu?"
Kalabalık öfke dolu sloganlarla karşılık verdi.
Öfke gerçekti ve Donald Trump tam da bunu körüklemeyi biliyordu.
Eylem sözü verdi ve Amerikan işlerini terk eden herhangi bir şirketin sonuçlarıyla karşılaşacağını söyledi.
Gümrük vergileri?
Cezalar?
Devlet sözleşmelerinin iptali?
Her şey masadaydı.
Ancak Ford bu tepkiyi bekliyordu.
Böyle bir hamle yapmanın, onları doğrudan Donald Trump’ın hedef tahtasına koyacağını biliyorlardı.
Yine de, yine de bu adımı attılar.
Çünkü bu sadece politika ile ilgili değildi.
Tepkiler anında geldi, ancak sadece Donald Trump’ın tabanından değil.
Her kesimden haber kanalları kendi pozisyonlarını aldı.
Bazıları, Ford’un hamlesinin değişen küresel ekonomiye uyum sağlamak için gerekli bir adım olduğunu savundu.
Diğerleri ise bunu, şirketi bir asırdan fazla bir süredir ayakta tutan işçilere ihanet olarak nitelendirdi.
Tartışma hızla otomotiv dünyasının ötesine yayıldı.
Siyasi analistler görüşlerini belirtti, ekonomistler tahminlerde bulundu ve her iki partiden de yasa koyucular bir tutum almak zorunda kaldı.
Ancak tüm bunlar olurken, Ford kararlılığını korudu.
Çünkü bu sadece bir açıklama yapmakla ilgili değildi.
Bu, hesaplanmış bir karardı.
Ve bunu tüm dünyaya açıkça göstermek üzereydiler.
Ford özür dilemek yerine, hamlesini daha da güçlendirdi.
Dikkatlice hazırlanmış bir basın açıklamasında, şirket büyüyen tartışmayı doğrudan ele aldı.
Geri adım atmadılar.
Kararlarının etkisini yumuşatmaya çalışmadılar.
Bunun yerine, bunu hayatta kalma, yenilik ve ilerleme için gerekli bir adım olarak çerçevelediler.
"Ford, her zaman mobilite geleceğine liderlik etmeye kararlıdır," açıklamada yazıyordu.
"Endüstri evrildikçe, küresel ölçekte rekabet edebilme yeteneğimizi sağlamak için stratejik kararlar almalıyız.
Amerikan işlerine olan bağlılığımız sarsılmaz, ancak önceliğimiz yenilikte ön saflarda yer almaktır."
Ford, sadece maliyetleri düşürmek için üretimi denizaşırı ülkelere taşımıyordu.
Kendilerini elektrikli araç pazarında domine etmek için konumlandırıyorlardı.
Küresel genişleme, malzemelere daha fazla erişim, daha düşük üretim maliyetleri ve en son teknoloji pil teknolojisine yatırım yapma imkanı sağladı.
Açıklama, aynı zamanda Ford‘un ABD’deki yatırımlarını vurguladı ve araştırma-geliştirme merkezlerini genişletme ile yüksek teknolojili araç bileşenlerinin yerli üretimini artırma planlarını öne çıkardı.
Bu, endişeleri kabul ederken kararlılığını koruyan dikkatlice hazırlanmış bir yanıttı.
Ancak savaş bitmemişti.
Aslında daha yeni başlıyordu.
Çünkü bu sadece bir kurumsal manevra değildi.
Bu, Donald Trump’ın ekonomik gündemine doğrudan bir meydan okumaydı.
Ve Beyaz Saray ile Amerika’nın en ikonik otomobil üreticilerinden biri arasındaki savaş sadece daha da şiddetlenecekti.
Peki, bundan sonra ne oldu?
Kimse bunu beklemiyordu.
Ford, Amerikan işçisini satıyor mu, yoksa bu hayatta kalmalarının tek yolu mu?
Bu, tüm ulusu bölen bir soru.
Şirket, elektrikli araç üretiminin önemli bir kısmını denizaşırı ülkelere taşıma kararını açıkladığında, bu sadece bir kurumsal hamleden daha fazlasıydı.
Bu, Amerikan otomotiv endüstrisinin üzerine inşa edildiği her şeye doğrudan bir meydan okumaydı.
Ancak Ford, göz ardı edilemeyecek bir gerçekle yüzleşiyor.
ABD'de elektrikli araç üretmenin maliyeti hızla artıyor ve bunun bir nedeni de lityum, kobalt ve nikel gibi temel malzemelere uygulanan gümrük vergileri.
Bu kaynaklar, elektrikli araç devriminin bel kemiğidir, ancak esas olarak denizaşırı ülkelerdeki pazarlar tarafından kontrol ediliyor.
Tedarik zincirindeki kesintiler ve öngörülemeyen ticaret politikalarıyla birlikte, Ford kendisini rekabetçi kalmak için zor kararlar almak zorunda kalmış bir konumda buldu.
Bu sadece Ford ile ilgili değil.
Bu, küresel ekonomide çok daha büyük bir değişimin işareti.
Otomobil üreticileri artık sadece birbirleriyle rekabet etmiyor;
tüm uluslar ve uluslararası ticaret ağlarıyla rekabet ediyorlar.
Ford’un liderliği, önde kalmak için daha küresel bir strateji benimsemeleri gerektiğine inanıyor.
Ancak Trump’ın farklı bir bakış açısı var.
O bunu bir ihanet olarak görüyor.
Coşkulu bir kalabalığın önünde durarak, Ford’un Amerikan işçisini terk ettiğini ve kârı vatanseverliğe tercih ettiğini ilan etti.
Destekçileri de bu duyguyu yineledi ve Ford’un işleri geri getirmesini sağlamak için boykotlar çağrısında bulundu ve politikaları destekledi.
Ancak bu hikayede daha fazlası olabilir mi?
Ford, Amerika’ya sırtını dönmek yerine, çok daha büyük bir rakibe karşı bir savaşa mı hazırlanıyor?
İşte işler burada ilginç bir hal alıyor.
Ford sadece Trump ile savaşmıyor.
Tesla ile savaşıyor.
Ve bu her şeyi değiştiriyor.
Tesla, yıllardır elektrikli araç pazarına liderlik ediyor ve yenilik, pil verimliliği ve kusursuz yazılım entegrasyonu konularında standartlar belirledi.
Ford ise, mirasına rağmen, ayak uydurmakta zorlandı.
Kendisini ciddi bir rakip olarak konumlandırmak için milyarlar harcadı, ancak Tesla’nın doğrudan tüketiciye satış ve dikey olarak entegre tedarik zincirlerinde ustalaştığı bir dünyada Ford hala yetişmeye çalışıyor.
Otomobil üreticisinin elektrikli araçları daha hızlı ve daha ucuza üretme ve teslim etme yeteneği, Ford’u tüm stratejisini yeniden düşünmeye zorluyor.
Tesla küresel olarak genişlerken ve ABD dışında üretim merkezleri kurarken, Ford’un da aynısını yapmaktan başka seçeneği olmadığını görüyor.
Şirket, sadece maliyetleri düşürmek için üretimi denizaşırı ülkelere taşımıyor;
otomotiv endüstrisinin geleceğindeki yerini sağlamlaştırmak için bunu yapıyor.
Tesla’nın yükselişi, tüketicilerin bir araçtan beklediklerini yeniden tanımladı.
Artık sadece ulaşım ile ilgili değil—sürücüler artık en son teknoloji, sürekli yazılım güncellemeleri, otonom özellikler ve sorunsuz bir şarj ağı talep ediyor.
Ford’un geleneksel üretim modeli, bayiler aracılığıyla satış yapması ve benzinli motorlara güvenmesi hızla modası geçmiş hale geliyor.
Eğer şimdi harekete geçmezlerse, geride kalma riskiyle karşı karşıya kalacaklar.
Ancak bu kararın sonuçları var.
Küresel pazarda Ford’u daha rekabetçi hale getirebilir, ancak bu ülkede bir tepki dalgasını tetikledi.
Artık gerginlik sadece Ford ve Trump arasında değil—Kongre’ye kadar yayıldı ve savaş tamamen yeni bir boyut kazandı.
Ford’un açıklaması, Washington’da şok dalgaları yarattı ve otomotiv endüstrisinin çok ötesine geçen ateşli bir siyasi tartışmayı ateşledi.
Bu karar, Amerikan imalatının, işçi haklarının ve küresel rekabetçiliğin geleceği üzerine devam eden savaşta bir kırılma noktası haline geldi.
Cumhuriyetçiler, Ford’u Amerikan işçilerine ihanet etmekle ve küresel ekonomik baskılara boyun eğmekle suçlarken, bazı Demokratlar bu hamleyi sürdürülebilirlik ve uzun vadeli pazar liderliği için cesur bir adım olarak övdü.
Trump ile aynı çizgide olan yasa koyucular, hemen misilleme yapılması çağrısında bulundu.
Üretimi denizaşırı ülkelere taşıyan otomobil üreticilerini hedef alan cezai gümrük vergileri, işleri ülke dışına taşıyan şirketlere vergi cezaları ve yerli üretimi önceliklendirmeyen şirketlere federal sözleşmelerde yeni kısıtlamalar getirilmesi gündemde.
Bazı yasa koyucular, otomobil üreticilerini operasyonlarını ABD sınırları içinde tutmaya zorlayacak daha katı düzenlemeler getirmek için ticaret anlaşmalarını yeniden gözden geçirmeyi önerdi.
Retorik yoğunlaşıyor ve siyasi liderler, Ford’un hamlesini ya bir ihanet ya da hızla değişen bir endüstride gerekli bir evrim olarak çerçeveliyor.
Diğer tarafta ise, Ford’un kararını endüstride kaçınılmaz bir değişim olarak görenler var.
Bazı yasa koyucular, Ford’u cezalandırmak yerine, odaklanılması gereken şeyin Amerika’yı yenilik için daha rekabetçi bir merkez haline getirmek olduğunu savunuyor.
Elektrikli araç üretimi için vergi indirimlerini genişletme, yerli pil üretimine yatırım yapma ve elektrikli ulaşıma geçişi desteklemek için altyapıyı modernize etme konusunda artan bir ivme var.
Destekçiler, doğru politikalar ile ABD'nin küresel elektrikli araç devrimine liderlik edebileceğine inanıyor.
Bu bölünme sadece siyasi değil—aynı zamanda derinden kişisel.
Ford çalışanları ve aileleri, işlerinin risk altında olup olmadığını veya bu tartışmanın ardından yeni fırsatların ortaya çıkıp çıkmayacağını yakından izliyor.
Otomotiv sendikaları harekete geçiyor ve maliyetleri düşürme çabaları uğruna Amerikan işlerinin feda edilmeyeceği konusunda güvence talep ediyor.
Bu arada, yatırımcılar durumu yakından analiz ediyor ve Ford’un küresel kumarının şirketin uzun vadeli kârlılığını artırıp artırmayacağını veya tepkilerin pazar pozisyonunu zayflatıp zayflatmayacağını tartıyor.
Ford geri adım atmıyor.
Bir stratejileri var ve bu sadece üretimi kaydırmaktan daha fazlasını içeriyor.
Şirket, geleceğini yeniden tanımlayabilecek hesaplanmış hamleler yapıyor ve bu sadece elektrikli araç pazarındaki rolünü değil, aynı zamanda genel küresel ekonomideki konumunu da şekillendirebilir.
Ve işte tam da burada milyar dolarlık hamleleri devreye giriyor.
Trump ve Kongre, Ford’un kararı üzerine savaşmaya devam ederken, şirket sessizce oyunun kurallarını değiştirecek bir hamle üzerinde çalışıyordu.
Ford sadece üretimi taşımıyor;
geleceğe yatırım yapıyor.
Ford, pil teknolojisi ve elektrikli araç altyapısına büyük yatırımlar yapacağını açıkladı ve araştırma-geliştirmeye milyarlar döküyor.
Planları sadece Tesla’ya yetişmek değil, geleneksel otomobil üreticilerinin avantajlı olduğu alanlarda—ölçek, deneyim ve endüstriyel altyapı—onları geride bırakmak.
Şirket yeni pil tesisleri inşa ediyor, küresel tedarikçilerle ortaklıklar kuruyor ve elektrikli araç tedarik zincirinin daha fazlasını kontrol etmelerini sağlayacak kaynakları güvence altına alıyor.
Şimdi en son teknolojiye yatırım yaparak, pazar tamamen elektrikli araçlara geçtiğinde lider konumda olmayı hedefliyorlar.
Ancak bu strateji önemli riskler taşıyor.
Denizaşırı ülkelere genişlemek, karmaşık siyasi manzaralarda yol almayı, değişen düzenlemelerle başa çıkmayı ve bu hamleyi Amerikan karşıtı olarak gören bir yönetimden potansiyel misillemelerle karşılaşmayı gerektiriyor.
Ayrıca, tüketicilerin uzun vadede Ford’u destekleyip desteklemeyeceği veya tepkilerin itibarına kalıcı olarak zarar verip vermeyeceği sorusu var.
Ve tam da Ford’un her şeyi planladığı düşünülürken, Trump’ın kullanabileceği bir silah daha vardı.
Oyunun kurallarını tamamen değiştirebilecek bir hamle.
Savaş daha yeni başlıyordu.
Başkan Trump için bu, sadece bir şirketin üretimi denizaşırı ülkelere taşımasıyla ilgili değildi—bu, onun ekonomik vizyonuna doğrudan bir meydan okumaydı.
Eğer Ford’un bu hamlesine izin verirse, diğer şirketlerin de aynısını yapmasını engelleyecek ne olabilirdi?
Mesaj net olmalıydı:
Trump’ın "Önce Amerika" politikalarına meydan okuyanlar, bunun sonuçlarıyla karşılaşacaktı.
Kapalı kapılar ardında, Trump ve danışmanları bir dizi agresif karşı önlem hazırladı.
İlk hamle, gümrük vergisi politikalarını yeniden gözden geçirme çağrısıydı.
Yabancı üretime güvenen otomobil üreticilerine yeni cezalar önerdi ve bunu Amerikan işçilerini korumak için gerekli bir adım olarak çerçeveledi.
Ayrıca, Trump hükümet sözleşmelerini iptal etmekle tehdit etti ve işleri ABD dışına taşıyan şirketlerin artık federal fonlar veya vergi teşvikleri için uygun olmayacağını söyledi.
Retorik hızla tırmandı.
Bir miting sırasında Trump, "Ford Amerikan elleriyle inşa edildi ve eğer bu mirası alıp denizaşırı ülkelere taşımak istiyorlarsa, bedelini ödeyecekler," dedi.
Tabanı coşkulu bir şekilde onayladı.
Destekçilerinin çoğu, ekonomik değişimlerden zaten zarar görmüş imalat kasabalarında yaşıyordu ve Ford’un hamlesini uzun bir kurumsal hayal kırıklıkları listesine ekledi.
Ancak Ford hazırlıklıydı.
Liderliği kararlılığını korudu ve yenilik, sürdürülebilirlik ve uzun vadeli rekabetçilik taahhütlerini yineleyen bir açıklama yayınladı.
ABD'deki elektrikli araç altyapısına yaptıkları yatırımları vurguladılar ve bu hamlenin politika değil, hayatta kalma ile ilgili olduğunu belirttiler.
Ford yöneticileri, otomotiv endüstrisinin hızla değiştiğini ve Tesla ile yükselen Avrupalı üreticilerle rekabet edebilmek için zor kararlar almaları gerektiğini biliyordu.
Trump’ın tehditleri eyleme dönüştükçe, etkileri endüstriler arasında dalgalandı.
Otomobil üreticileri, teknoloji devleri ve küresel yatırımcılar yakından izliyordu.
Bazı şirketler, Trump ile aynı çizgide olma ve yerli üretime bağlılıklarını vurgulama fırsatı gördü.
Diğerleri ise onun öngörülemeyen politikalarının uzun vadeli istikrarsızlık yaratabileceğinden endişe ediyordu.
Sonra, kimsenin beklemediği bir şey oldu.
İş dünyasının önemli aktörleri, etkili lobiciler ve sektör liderleri de dahil olmak üzere, Trump’ın agresif tutumuna karşı çıkmaya başladı.
Ford’u cezalandırmanın sadece otomotiv endüstrisi için değil, tüm ekonomi için istenmeyen sonuçlar doğurabileceği konusunda uyardılar.
Trump ve Ford arasındaki savaş artık sadece bir şirketin kararıyla ilgili değildi;
bu, Amerika’nın küreselleşmiş bir pazarla nasıl etkileşime girmesi gerektiği üzerine bir referandum haline gelmişti.
Trump’ın saldırısı, kimsenin beklemediği bir şekilde ters tepti.
Ford’u boyun eğmeye zorlamak yerine, agresif önlemleri ekonomide şok dalgaları yarattı.
Ford’un tedarik zincirine bağlı işletmeler belirsizlikle karşı karşıya kaldı.
Hükümet politikaları ile kurumsal karar alma arasındaki artan gerilimden endişe duyan yatırımcılar, stratejilerini yeniden değerlendirmeye başladı.
Zaten ticaret kesintilerine karşı hassas olan borsa, dalgalı bir tepki verdi.
Sadece Ford değil, diğer otomobil üreticileri de bu durumdan etkilendi.
Bir zamanlar Trump’ın vergi politikalarını öven bazı şirketler, kendi üretim stratejilerini yeniden düşünmeye başladı.
Eğer gümrük vergileri ve hükümet sözleşmelerinin iptali, kurumsal kararlara yaygın bir yanıt haline gelirse, bu tehlikeli bir emsal oluşturabilirdi.
İş liderleri kapalı kapılar ardında toplantılar yaparak seçeneklerini tarttı.
Bazıları, Trump’ın politikalarının kişisel intikamdan çok ekonomik strateji haline geldiğinden endişe ederek, sessizce bu yaklaşıma karşı lobi yaptı.
En büyük sürprizlerden biri Amerikan tüketicilerinden geldi.
Bazıları Trump’ın Ford boykotu çağrılarına destek verirken, diğerleri çatışmaya farklı bir açıdan baktı.
Temiz enerji ve küresel rekabetçiliği destekleyen tüketiciler, Ford’un akıllıca ve geleceğe odaklı bir hamle yaptığını savundu.
Sosyal medya bir savaş alanına dönüştü.
Ford boykotu çağrıları trend olurken, şirketin yenilik taahhüdünü destekleme çağrıları da yükseldi.
Ford ise mesajını güçlendirdi.
Şirket, Amerikan köklerini vurgulayan bir halkla ilişkiler kampanyası başlattı ve hala yerli işlere ve tesislere milyarlarca dolar yatırım yaptığını hatırlattı.
Yöneticiler, değişen küresel pazarda rekabetçi kalma ihtiyacını vurgulayan röportajlar verdi.
Kararlarını, Amerikan imalatını reddetmek yerine yeni ekonomik gerçeklere uyum sağlamak olarak çerçevelediler.
Bu arada, Trump zor bir durumda kaldı.
Şirketleri boyun eğmeye zorlama stratejisi daha önce işe yaramıştı, ancak Ford güçlü bir rakip çıktı.
Eğer baskıyı sürdürürse, iş liderlerini ve ekonomik müttefiklerini uzaklaştırma riskiyle karşı karşıya kalacaktı.
Eğer geri adım atarsa, bu bir yenilgi gibi görünecekti.
Siyasi riskler yüksekti.
Çatışma şiddetlendikçe, artık bunun sadece Ford veya Trump ile ilgili olmadığı açıkça ortaya çıktı.
Bu, hükümet ile iş dünyası arasındaki güç dengesiyle ilgiliydi.
Amerikan ekonomisinin yönünü kim gerçekten kontrol ediyordu?
Politikayı şekillendiren siyasetçiler mi, yoksa piyasa gerçeklerine dayalı stratejik kararlar alan şirketler mi?
Bu sorunun cevabı, kalıcı etkiler yaratacaktı.
Ford’un meydan okuması, yalnızca şirketin geleceğini değil, Amerikan endüstrisinin gidişatını da şekillendirecek yüksek riskli bir mücadeleye zemin hazırladı.
Ve toz bulutu dağıldıkça, bir şey netleşti—bu kavga daha yeni başlıyordu.
Bu sadece bir başlangıç—Amerika’nın otomotiv endüstrisi sonsuza kadar değişiyor.
Otomobil üreticilerinin geleneksel imalata güvenebildiği günler geride kalıyor.
Ford’un elektrikli araç üretimini denizaşırı ülkelere taşıma hamlesi, sadece bir şirketle ilgili değil—bu, tüm endüstri için bir dönüm noktası.
Ford’u zorlayan aynı güçler, General Motors, Stellantis ve hatta Tesla’yı da yeniden şekillendiriyor.
Eğer Ford, bir Amerikan ikonu, uyum sağlamak zorunda kalıyorsa, rakiplerinin de aynısını yapması ne kadar sürer?
Elektrikli araçlara geçiş artık bir tercih meselesi değil.
Dünya çapında hükümetler agresif emisyon hedefleri belirliyor, tüketiciler daha temiz alternatifler talep ediyor ve pil teknolojisi için küresel yarış hızlanıyor.
Ford’un yurtdışına yatırım yapma kararı izole bir olay değil;
bu, çok daha büyük bir dönüşümün belirtisi.
General Motors, tamamen elektrikli araçlara geçiş planlarını açıkladı.
Stellantis, Chrysler, Jeep ve Dodge’un sahibi, pil üretimine milyarlarca dolar yatırım yapıyor.
Tesla bile, güçlü Amerikan kimliğine rağmen, kritik malzemelerinin çoğunu denizaşırı ülkelerden temin ediyor.
Geleneksel otomobil üreticileri için bu bir evrimden daha fazlası—bu bir hayatta kalma mücadelesi.
Elektrikli araç üretimi, içten yanmalı motorlu araçlar üretmekten temelde farklı.
Fabrikalar, tedarik zincirleri ve işgücü gereksinimleri değişiyor, bu da şirketleri üretim hatlarından ham madde teminine kadar her şeyi yeniden düşünmeye zorluyor.
Bu geçiş aynı zamanda otomasyonla yüzleşmek anlamına geliyor.
Üretim robotik ve yapay zekaya daha fazla bağımlı hale geldikçe, geleneksel fabrika işlerinin sayısı kaçınılmaz olarak azalacak.
Binlerce işçinin arabaları elle monte ettiği görüntü, hızla geçmişte kalıyor.
Ford’un Trump ile çatışması, ilerleme ile gelenek arasındaki gerilimi ortaya koyuyor.
Trump’ın yerli üretimi destekleme çabaları, onun ekonomik milliyetçiliği ile uyumlu, ancak ABD küreselleşmeye direnirken rekabetçi kalabilir mi?
Ford’un liderliği, uzun vadeli başarıyı garanti altına almak için hesaplanmış bir karar aldı, hatta bunun siyasi bir tepkiyi tetikleyeceğini bilerek.
Eğer diğer otomobil üreticileri uyum sağlamazsa, küresel yenilik yarışında geride kalma riskiyle karşı karşıya kalacaklar.
Ancak bu savaş sadece arabalarla ilgili değil.
Otomotiv endüstrisi uzun zamandır Amerikan kimliğinin bir dayanağı olmuştur—direnç, güç ve yaratıcılığı temsil eder.
Eğer Ford’un hamlesi geleceğin bir habercisiyse, bu Amerikan endüstrisinin geleceği için ne anlama geliyor?
Önümüzdeki birkaç yıl, Amerika’nın otomotiv yeniliğinde lider olmaya devam edip etmeyeceğini veya sürdürülebilirlik ve otomasyon yönündeki küresel geçişte geride kalıp kalmayacağını belirleyecek.
Ve bu kavga otomotiv endüstrisiyle sınırlı değil.
Burada devreye giren güçler, bir şirketin kararından çok daha büyük.
Ya bu sadece Ford ile ilgili değilse ve Amerika’nın ekonomik geleceğiyle ilgiliyse?
Bu çatışmanın yarattığı şok dalgaları, otomobil üreticilerinin çok ötesine geçiyor.
Dalga etkileri, tedarik zincirlerinde, iş piyasalarında ve hatta siyasi manzaralarda hissedilecek.
Ford’un kararı, tüm endüstrileri yeniden şekillendirebilecek daha derin ekonomik kırılganlıkların bir uyarı işareti.
Ham madde maliyetlerindeki artış, otomobil üreticilerini üretimi denizaşırı ülkelere taşımaya iten en büyük faktörlerden biri oldu.
İthal çelik, alüminyum ve lityuma uygulanan gümrük vergileri, yerli üretimi her zamankinden daha pahalı hale getirdi.
Bu malzemeler sadece araçlar için değil, tüketici elektroniğinden savunmaya kadar birçok endüstri için kritik öneme sahip.
Eğer üretim maliyetleri tırmanmaya devam ederse, daha fazla şirket Ford’un izinden giderek operasyonlarını rekabetçi kalmak için yurtdışına taşıyabilir.
İş kaybı ise bir diğer büyüyen endişe.
İmalat işleri uzun zamandır birçok Amerikan toplumunun bel kemiği olmuştur, ancak şirketler verimlilik ve maliyet azaltma için optimize oldukça, istihdam rakamları düşüyor.
Bu, yeni işlerin ortaya çıkmayacağı anlamına gelmiyor, ancak geçiş sancılı olacak.
Otomasyon ve yazılım mühendisliği konusunda uzmanlaşmış yüksek vasıflı çalışanlara talep artacak, ancak geleneksel fabrika işçileri için fırsatlar azalabilir.
Yeniden eğitim programlarının vaadi umut veriyor, ancak endüstriyel değişimlerin hızına ayak uydurabilirler mi belirsiz.
Bu sorunun merkezinde temel bir soru yatıyor:
Gerçekte kim kazanıyor?
Ford, küresel konumunu sağlamlaştırarak mı?
Trump, ekonomik milliyetçilik etrafında tabanını harekete geçirerek mi?
Yoksa şirketleri ekonomik hayatta kalma ile vatanseverlik arasında seçim yapmaya zorlayan küresel pazar mı?
Bu zor bir soru, ancak siz ne düşünüyorsunuz?
Yorumlarda bize bildirin.
Teşekkürler.
https:// www.youtube.com/watch?v=zerLF_uWplI
For more than one hundred years, Ford has been the backbone of American industry. But now, the company is making a shocking move that could send shockwaves through the economy. While some call it a betrayal, others say it’s the only way Ford can survive. So, what’s really happening?
This isn’t just another corporate decision—it’s a direct challenge to everything Trump stands for. What Ford just announced changes the game for American manufacturing, electric vehicles, and even the future of U.S. jobs. And the fallout? It’s only just beginning.
So, how will this impact American workers and the future of electric vehicles? And could this spark a bigger battle? Stick around—this is a story you won’t want to miss.
For more than one hundred years, Ford has been the backbone of American industry.
But now, the company is making a shocking move that could send shockwaves through the economy.
While some call it a betrayal, others say it’s the only way Ford can survive.
So, what’s really happening?
This isn’t just another corporate decision—it’s a direct challenge to everything Trump stands for.
What Ford just announced changes the game for American manufacturing, electric vehicles, and even the future of U.S.jobs.
And the fallout?
It’s only just beginning.
So, how will this impact American workers and the future of electric vehicles?
And could this spark a bigger battle?
Stick around—this is a story you won’t want to miss.
The Bombshell Nobody Saw Coming At first, it seemed like a standard corporate update, another press release among many.
But as the details emerged, the significance became undeniable.
The message was clear:
they were no longer playing by Donald Trump’s rules.
Ford had just confirmed that a significant portion of its electric vehicle production would be moved overseas.
For a company so deeply intertwined with the American automotive landscape, this was nothing short of a declaration.
The response was immediate.
News outlets broke the story within minutes, each one dissecting the implications.
Social media exploded with reactions from both sides—some hailing Ford’s boldness, others calling it an act of betrayal.
Workers, industry leaders, and political figures all weighed in, trying to make sense of what this meant for the future of American manufacturing.
But this decision wasn’t made lightly.
Ford had been navigating a tightening economic landscape for months, forced to choose between survival and loyalty to its American roots.
And when the moment came, the company made a move that no one had anticipated.
Yet, this was just the beginning.
Ford wasn’t simply trying to protect its bottom line.
It had just fired a shot in a battle that would shake the entire industry.
And what triggered this decision in the first place?
That’s where the story takes an even more shocking turn.
The Hidden Battle Behind the Scenes The heart of the conflict lay in the cost of production.
Donald Trump’s strict protectionist policies, designed to keep jobs in the United States, had unintended consequences for manufacturers.
Tariffs on key materials like steel, aluminum, and the lithium required for electric vehicle batteries drove production costs through the roof.
What was once an effort to prioritize American industry had, for companies like Ford, become an unsustainable burden.
Behind the scenes, Ford executives had been weighing their options.
They knew that continuing to manufacture electric vehicles domestically under the current policies would make them less competitive on the global stage.
Meanwhile, international competitors, free from these restrictions, were moving ahead, producing vehicles at a fraction of the cost.
If Ford wanted to keep up, they had to make a move.
The final push came from the instability of the supply chain.
With constant disruptions in raw material imports, production delays had become the norm.
The automotive industry operates on razor-thin margins, and every additional cost, every delay, could mean the difference between leading the market and falling behind.
Ford had seen the warning signs.
They had tried to adapt, investing in domestic facilities and attempting to negotiate with policymakers.
But as the situation worsened, the company had to make a decision:
stick with a system that was becoming increasingly unsustainable or take the necessary steps to remain a dominant force in the industry.
It wasn’t just about Ford’s survival—it was about the future of electric vehicles in the United States.
The company saw an opportunity to shift its focus toward international expansion, leveraging global partnerships to secure its place in the evolving market.
And then, Ford made the call.
The plan was set in motion.
But the moment it became public, it was only a matter of time before Donald Trump responded.
And when he did, he did not hold back.
Trump’s Explosive Reaction Donald Trump wasted no time declaring war on Ford.
The announcement blindsided him, and his response was swift, forceful, and, as expected, explosive.
At a rally shortly after the news broke, he took the stage with fire in his eyes.
The crowd erupted in cheers before he even spoke, sensing the fight that was about to unfold.
And when he finally did, he made his position clear.
“Ford has turned its back on the American worker,” he roared.
“They are shipping your jobs overseas while you are left to pick up the pieces.
We built Ford!
The American worker built Ford!
And this is how they repay us?” The crowd responded with chants of outrage.
The anger was real, and Donald Trump knew exactly how to fuel it.
He promised action, vowing that any company that abandoned American jobs would face consequences.
Tariffs?
Penalties?
The revocation of government contracts?
Everything was on the table.
But Ford had anticipated this reaction.
They knew that making such a move would put them directly in Donald Trump’s line of fire.
And yet, they went through with it anyway.
Because this wasn’t just about politics.
The backlash was immediate, but it wasn’t just coming from Donald Trump’s base.
News stations across the spectrum took their own positions.
Some argued that Ford’s move was a necessary step in adapting to a changing global economy.
Others painted it as a betrayal of the very workers who had kept the company alive for more than a century.
The debate quickly spread beyond the automotive world.
Political analysts weighed in, economists issued their predictions, and lawmakers on both sides of the aisle were forced to take a stance.
And yet, through all of this, Ford remained steady.
Because this wasn’t just about making a statement.
It was a calculated decision.
And they were about to make that clear to the entire world.
Ford’s Calculated Counterattack Instead of apologizing, Ford doubled down.
In a carefully worded press release, the company addressed the growing controversy head-on.
They didn’t backpedal.
They didn’t try to soften the impact of their decision.
Instead, they framed it as a necessary step for survival, innovation, and progress.
“Ford has always been committed to leading the future of mobility,” the statement read.
“As the industry evolves, we must make strategic decisions to ensure our ability to compete on a global scale.
Our dedication to American jobs remains steadfast, but our priority is also to remain at the forefront of innovation.” Ford wasn’t just shifting production overseas to cut costs.
They were positioning themselves to dominate the electric vehicle market.
With global expansion came greater access to materials, lower production costs, and the ability to invest in cutting-edge battery technology.
The statement also emphasized Ford’s continued investment in the United States, highlighting its plans to expand research and development centers and increase domestic production of high-tech vehicle components.
It was a carefully crafted response—one that acknowledged the concerns while standing firm on the decision.
Yet, the battle wasn’t over.
If anything, it had only begun.
Because this wasn’t just a corporate maneuver.
It was a direct challenge to Donald Trump’s economic agenda.
And the war between the White House and one of America’s most iconic automakers was only going to escalate.
And what happened next?
No one saw coming.
The War Escalates—What’s Really at Stake?
Is Ford selling out the American worker, or is this the only way they can survive?
That is the question dividing an entire nation.
When the company announced its decision to shift a significant portion of its electric vehicle production overseas, it was more than just a corporate move.
It was a direct challenge to everything the American automotive industry had been built upon.
But Ford is facing a reality that cannot be ignored.
The cost of manufacturing electric vehicles in the United States is skyrocketing, in part due to tariffs on essential materials like lithium, cobalt, and nickel.
These resources are the backbone of the electric vehicle revolution, yet they are primarily controlled by markets overseas.
With supply chain disruptions and unpredictable trade policies, Ford has found itself in a position where staying competitive means making tough decisions.
This is not just about Ford.
It is a sign of a much larger shift in the global economy.
Automakers are no longer just competing with each other;
they are competing with entire nations and international trade networks.
Ford’s leadership believes that in order to stay ahead, they must embrace a more global strategy.
Trump, however, has a different take.
He sees this as a betrayal.
Standing before a roaring crowd, he declared that Ford had abandoned the American worker, choosing profit over patriotism.
His supporters echoed the sentiment, calling for boycotts and pushing for policies that would force Ford to bring jobs back home.
But what if there is more to this story?
What if Ford is not turning its back on America but preparing for a battle against an even bigger competitor?
That is where things get interesting.
The Tesla Factor—Why Ford Made This Move Now Ford is not just fighting Trump.
It is fighting Tesla.
And that changes everything.
Tesla has led the electric vehicle market, setting benchmarks in innovation, battery efficiency, and seamless software integration for years.
Ford, despite its legacy, has struggled to keep up.
It has spent billions trying to establish itself as a serious competitor, but in a world where Tesla has mastered direct-to-consumer sales and vertically integrated supply chains, Ford is still playing catch-up.
The automaker’s ability to manufacture and deliver electric vehicles faster and cheaper is forcing Ford to rethink its entire strategy.
With Tesla expanding globally and setting up production hubs outside the United States, Ford sees no choice but to do the same.
The company is not just moving production overseas to cut costs;
it is doing so to secure its place in the future of the automotive industry.
Tesla’s rise has redefined what consumers expect from a vehicle.
It’s no longer just about transportation—drivers now demand cutting-edge technology, continuous software updates, autonomous capabilities, and a well-integrated charging network for a seamless ownership experience.
Ford’s traditional model of manufacturing, selling through dealerships, and relying on gas-powered engines is rapidly becoming outdated.
If they do not act now, they risk being left behind.
But this decision has consequences.
While it may make Ford more competitive in the global market, it has triggered a wave of backlash at home.
The tension is no longer just between Ford and Trump—it has spread to Congress, and that is where the battle takes on an entirely new dimension.
The Political Crossfire—Where Congress Stands Ford’s announcement has sent shockwaves through Washington, igniting a fierce political debate that goes far beyond the automotive industry.
The decision has become a flashpoint in the ongoing battle over the future of American manufacturing, labor rights, and global competitiveness.
Republicans are accusing Ford of betraying American workers and caving to global economic pressures, while some Democrats are praising the move as a bold step toward sustainability and long-term market leadership in an increasingly electrified world.
Legislators aligned with Trump are pushing for immediate retaliation.
There is talk of punitive tariffs targeting automakers that move production overseas, tax penalties for companies that shift jobs out of the country, and new restrictions on federal contracts for corporations that do not prioritize domestic manufacturing.
Some lawmakers have even proposed revisiting trade agreements to introduce stricter regulations that would force automakers to keep operations within U.S.borders.
The rhetoric is intensifying, with political leaders framing Ford’s move as either a betrayal or a necessary evolution in a rapidly changing industry.
On the other side, there are those who see Ford’s decision as an inevitable shift in the industry.
Rather than punishing Ford, some lawmakers argue that the focus should be on making America a more competitive hub for innovation.
There is increasing momentum behind expanding tax credits for electric vehicle manufacturing, investing in domestic battery production, and modernizing infrastructure to support the shift to electric transportation.
Proponents believe that with the right policies, the U.S.can lead the global EV revolution rather than fight against it.
This divide is not just political—it is deeply personal.
Ford workers and their families are watching closely, wondering if their jobs are at risk or if new opportunities will emerge in the wake of this controversy.
Auto unions are mobilizing, demanding reassurances that American jobs will not be sacrificed in pursuit of cost-cutting measures.
Meanwhile, investors are closely analyzing the situation, weighing whether Ford’s global gamble will enhance the company’s long-term profitability or if the backlash will weaken its market position.
Ford is not backing down.
They have a strategy, and it involves more than just shifting production.
The company is making calculated moves that could redefine its future, shaping not only its role in the EV market but also its standing in the broader global economy.
And that is where their billion-dollar play comes in.
Ford’s Billion-Dollar Play While Trump and Congress continue their battle over Ford’s decision, the company itself has been quietly working on a game-changing move.
Ford is not just relocating production;
it is doubling down on the future.
Ford has announced a massive investment in battery technology and electric vehicle infrastructure, pouring billions into research and development.
Their plan is not just to keep up with Tesla but to outpace them in areas where traditional automakers have an advantage—scale, experience, and industrial infrastructure.
The company is building new battery facilities, forming partnerships with global suppliers, and securing resources that will allow them to control more of the electric vehicle supply chain.
They are betting that by investing in cutting-edge technology now, they can position themselves as the leader in electric vehicles when the market fully transitions.
But this strategy comes with significant risks.
Expanding overseas means navigating complex political landscapes, dealing with shifting regulations, and facing potential retaliation from an administration that sees this move as un-American.
There is also the question of whether consumers will support Ford in the long run or if the backlash will permanently damage its reputation.
And just when it seemed like Ford had everything planned out, Trump had one more weapon left to unleash.
A move that could change the game entirely.
The war is far from over.
Trump’s Retaliation Plan For president Trump, this was not just about one company shifting production overseas—it was a direct challenge to his economic vision.
If he let Ford get away with this, what was stopping other corporations from doing the same?
The message had to be clear:
defy Trump’s America First policies, and there would be consequences.
Behind closed doors, Trump and his advisors crafted a series of aggressive countermeasures.
The first move was an immediate call to rework tariff policies.
He proposed new penalties on automakers that relied on foreign production, framing it as a necessary step to protect American workers.
Additionally, Trump threatened to revoke government contracts, warning that any company taking jobs away from the United States would no longer be eligible for federal funding or tax incentives.
The rhetoric escalated quickly.
During a rally, Trump declared, “Ford was built by American hands, and if they want to take that legacy and throw it overseas, they will pay the price.” His base roared in approval.
His supporters, many of whom worked in manufacturing towns that had already suffered from economic shifts, saw Ford’s move as another betrayal in a long list of corporate letdowns.
But Ford was prepared.
Their leadership remained firm, releasing a statement that reiterated their commitment to innovation, sustainability, and long-term competitiveness.
They highlighted their continued investments in electric vehicle infrastructure within the United States and emphasized that the shift was about survival, not politics.
Ford executives knew that the auto industry was changing rapidly, and to compete with companies like Tesla and emerging European manufacturers, they had to make tough decisions.
As Trump’s threats turned into action, the effects rippled across industries.
Automakers, tech giants, and global investors watched closely.
Some companies saw an opportunity to align with Trump, emphasizing their commitment to domestic production.
Others worried that his unpredictable policies could create long-term instability.
Then, something happened that no one expected.
Major players in the business world, including influential lobbyists and industry leaders, began pushing back against Trump’s aggressive stance.
They warned that targeting Ford with punitive measures could have unintended consequences, not just for the auto industry but for the entire economy.
The battle between Trump and Ford was no longer just about one company’s decision;
it had become a referendum on how the United States should engage with a globalized market.
The Unintended Consequences Trump’s attack backfired in a way no one saw coming.
Instead of forcing Ford into submission, his aggressive measures sent shockwaves through the economy.
Businesses that relied on Ford’s supply chain faced uncertainty.
Investors, wary of the growing tension between government policies and corporate decision-making, began reassessing their strategies.
The stock market, already sensitive to trade disruptions, reacted with volatility.
It wasn’t just Ford that felt the heat.
Other automakers, some of which had once praised Trump’s tax policies, started reconsidering their own production strategies.
If tariffs and government contract cancellations became a common response to corporate decisions, it would set a dangerous precedent.
Business leaders met in closed-door sessions, weighing their options.
Some quietly lobbied against Trump’s approach, fearing that his policies were becoming more about personal retribution than economic strategy.
One of the biggest surprises came from American consumers.
While some rallied behind Trump’s calls for a Ford boycott, others viewed the conflict differently.
Consumers who supported clean energy and global competitiveness sided with Ford, arguing that the company was making a smart, future-focused move.
Social media became a battleground.
Hashtags calling for a Ford boycott trended, but so did counter-movements urging people to support the company’s commitment to innovation.
Ford, meanwhile, doubled down on its messaging.
The company launched a public relations campaign emphasizing its American roots, reminding the public that it was still investing billions in domestic jobs and facilities.
Executives gave interviews highlighting the need to remain competitive in an evolving global market.
They framed their decision not as a rejection of American manufacturing but as an adaptation to new economic realities.
Meanwhile, Trump found himself in a difficult position.
His strategy of pressuring corporations into submission had worked before, but Ford was proving to be a formidable opponent.
If he continued pushing, he risked alienating business leaders and economic allies.
If he backed down, it would look like a defeat.
The political stakes were high.
As the battle escalated, it became clear that this was no longer just about Ford or Trump.
It was about the balance of power between government and business.
Who truly controlled the direction of the American economy?
Was it the politicians shaping policy, or the corporations making strategic decisions based on market realities?
The answer to that question would have lasting implications.
Ford’s defiance had set the stage for a high-stakes showdown, one that would shape not just the future of the company but the trajectory of American industry itself.
And as the dust settled, one thing became evident—this fight was far from over.
The Future of American Cars This is just the beginning—America’s auto industry is changing forever.
The days when automakers could rely on traditional manufacturing are slipping away.
Ford’s move to expand electric vehicle production overseas is not just about a single company—it signals a turning point for the entire industry.
The same forces pressuring Ford are also reshaping General Motors, Stellantis, and even Tesla.
If Ford, an American icon, is forced to adapt, how long before its competitors follow?
The shift toward electric vehicles is no longer a matter of choice.
Governments worldwide are setting aggressive emission targets, consumers are demanding cleaner alternatives, and the global race for battery innovation is accelerating.
Ford’s decision to invest abroad is not an isolated event;
it is a symptom of a much larger transformation.
General Motors has already announced its own plans to transition fully to electric vehicles.
Stellantis, which owns Chrysler, Jeep, and Dodge, is investing billions in battery production.
Even Tesla, despite its strong American identity, sources much of its critical materials from overseas.
For traditional automakers, this is more than an evolution—it is a battle for survival.
Electric vehicle production is fundamentally different from building internal combustion engine cars.
The factories, supply chains, and workforce requirements are changing, forcing companies to rethink everything from production lines to raw material sourcing.
The transition also means confronting automation.
As manufacturing becomes more dependent on robotics and artificial intelligence, the number of traditional factory jobs will inevitably decline.
The image of thousands of workers assembling cars by hand is quickly becoming a thing of the past.
Ford’s conflict with Trump highlights the tension between progress and tradition.
Trump’s push for domestic production aligns with his economic nationalism, but can the United States remain competitive while resisting globalization?
Ford’s leadership made a calculated decision to secure its long-term success, even at the cost of immediate political backlash.
If other automakers do not adapt, they risk falling behind in the global race for innovation.
But this battle is not just about cars.
The auto industry has long been a pillar of American identity, representing resilience, strength, and ingenuity.
If Ford’s move is a preview of what is to come, what does this mean for the future of American industry as a whole?
The next few years will determine whether the United States remains a leader in automotive innovation or falls behind in the global shift toward sustainability and automation.
And this fight does not stop at the auto industry.
The forces at play here are much larger than one company’s decision.
The Economic Domino Effect What if this is not just about Ford but about America’s economic future?
The shockwaves from this battle go far beyond automakers.
The ripple effects will be felt across supply chains, job markets, and even political landscapes.
Ford’s decision is a warning sign of deeper economic vulnerabilities that could reshape entire industries.
The rising cost of raw materials has been one of the biggest factors driving automakers to expand production overseas.
Tariffs on imported steel, aluminum, and lithium have made domestic manufacturing more expensive than ever.
These materials are not just critical for vehicles but for industries ranging from consumer electronics to defense.
If production costs continue to climb, more companies may follow Ford’s lead, shifting operations abroad to stay competitive.
Job displacement is another growing concern.
Manufacturing jobs have long been the backbone of many American communities, but as companies optimize for efficiency and cost reduction, employment numbers are shrinking.
This does not mean new jobs will not emerge, but the transition will be painful.
Highly skilled workers specializing in automation and software engineering will be in demand, but for traditional factory workers, opportunities may become scarce.
The promise of retraining programs offers hope, but whether they can keep pace with industry changes remains uncertain.
At the heart of this issue is a fundamental question:
Who is really winning?
Ford, by securing its global position?
Trump, by rallying his base around economic nationalism?
Or is it the global market, which forces companies to choose between economic survival and patriotic loyalty?
It is a hard question, but what do you think?
Let’s know in the comments.
Thanks.
https://www.youtube.com/
watch?v=zerLF_uWplI