=======================
Rus soprano Anna Netrebko ve Azerbaycanlı tenor Yusif Eyvazov, 9 Nisan’da gerçekleşecek "The Puccini Grand Gala" konserinde sahne alacak.
Volkswagen Arena’da gerçekleşecek konserde, şef Marco Armiliato yönetimindeki 70 kişilik orkestra ikiliye eşlik edecek.
Netrebko ve Eyvazov, konserde Puccini’nin "Turandot", "La Boheme", "Tosca", "Madama Butterfly" ve "Manon Lescaut" gibi başyapıtlardan aryalar ve düetler seslendirecek.
İkili kariyerleri boyunca Londra’daki Kraliyet Opera Binası, Milano’daki La Scala, Viyana Devlet Operası, Paris Operası ve Münih Bavyera Devlet Operası gibi dünyanın en prestijli sahnelerinde sanatseverlerle buluştu. (AA)
=======================
ABD Başkanı Donald Trump’ın başkanlık kararnamesiyle hedef aldığı hukuk firması Paul, Weiss, Rifkind, Wharton & Garrison’ın (Paul Weiss) yöneticisi Brad Karp, Trump ile vardıkları anlaşmayı "firmayı kurtarmak için" kabul ettiklerini belirtti.
Daha önce Trump aleyhindeki bir soruşturmayı yürüten eski Manhattan Bölge Savcısı Mark Pomerantz’ın önceden çalıştığı Paul Weiss firmasını hedef alan kararnameyle, şirketin güvenlik izinlerini kaldırarak çalışanlarının federal binalara girmesinin yasaklanması hedefleniyordu.
Ardından, hukuk firması Paul Weiss, Beyaz Saray’ın şartlarını kabul ederek politikasında değişikliğe gitmek zorunda kalacağı anlaşmayı kabul etti.
Firmanın yöneticisi Karp, Trump yönetimiyle yapılan anlaşmaya ilişkin çalışanlarına e-posta üzerinden açıklama yaptı.
Karp, "varoluşsal kriz" şeklinde nitelendirdiği kararnamenin "firmayı yok edeceği" endişesiyle anlaşmayı imzalamak zorunda kaldıklarını belirterek, anlaşmaya varmadan önce bu duruma hukuki yollardan karşı koymayı değerlendirdiklerini kaydetti.
Kararnamenin, müvekkillerini firmayla çalışmaya devam ettikleri sürece "hükümet sözleşmelerini ve hükümete erişimlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bıraktığını" savunan Karp, Trump yönetimiyle girilen "uzun soluklu mücadeleyi firmanın kaybetmesinin muhtemel olduğunu" ifade etti.
Karp, kararnameye karşı mahkemede başarılı olsalar dahi "müvekkillerin hükümetin istemediği bir firma ile çalışmayı tercih etmeyebileceği endişesiyle" bu fikirden vazgeçtiklerini aktardı.
Trump’ın 14 Mart’ta imzaladığı kararname, Paul, Weiss, Rifkind, Wharton & Garrison firması bünyesindeki çalışanların güvenlik izinlerini askıya almasının yanı sıra firma ile imzalanan federal sözleşmelerin feshedilmesini hedefliyordu.
Öte yandan, Trump ve Karp, Beyaz Saray’daki görüşmelerinin ardından anlaşmaya varmış, kararname yürürlükten kaldırılmıştı.
Anlaşmaya göre, firma, "çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık" adı altında yürütülen DEI programını uygulamamayı ve Trump yönetiminin "antisemitizmle mücadele" dahil çeşitli politikaları için 40 milyon dolar değerinde hukuki hizmet sağlamayı kabul etmişti.
Öte yandan, ülkedeki hukuk camiası, "Trump’ın kendisine karşı geldiğini düşündüğü avukatları hedef aldığı bir dönemde" taviz verdiği gerekçesiyle Karp’ın Trump ile vardığı anlaşmaya tepki göstermişti.
Trump, benzer şekilde 6 Mart’ta hukuk firması Perkins Coie’nin güvenlik izinlerini kaldırmayı ve hükümetle ilişkisini kesmeyi amaçlayan bir kararname imzalamıştı.
Firma çalışanlarının federal hükümet tesislerine erişimini kesmeyi amaçlayan kararnamede, federal hükümetin, hukuk bürosuyla yaptığı tüm sözleşmelerin de gözden geçirilmesi gerektiği belirtilmişti.
Daha sonra federal yargıç Beryl Howell, kararnamenin bazı bölümlerini geçici olarak dondurma kararı almıştı.
Öte yandan, Columbia Üniversitesinde Filistin destekçisi öğrenciler, Nisan 2024’te okulun İsrail’in Gazze’deki saldırılarını ve işgalini destekleyen şirketlere devam eden finansal yatırımlarını protesto amacıyla gösteriler başlatmıştı.
Trump yönetiminin "antisemitizmle mücadele" politikası kapsamında hedef aldığı Columbia Üniversitesi, 22 Mart’ta, okulun 400 milyon dolarlık fonunun kesilmesi üzerine, sunulan taleplere uyma kararı alındığını duyurmuştu.
Bu talepler doğrultusunda, üniversitedeki antisemitizmin tanımının yeniden gözden geçirileceği ve İsrail ve Yahudi Çalışmaları Enstitüsü kadrosunun genişletileceği duyurulmuş, öğrencilerin akademik binalarda protesto yapması ve kimliklerini gizlemek amacıyla maske takmaları yasaklanmıştı.
=======================
Şehzadebaşı Camii çevresindeki hasar iddialarına İstanbul Valisi Gül’ün açıklamasına CHP’li Çelik’ yanıt verdi: “Hasar varsa sebebi polis müdahalesidir.”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik düzenlenen iki ayrı operasyonun ardından, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan ve İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat’ın tutuklanmasına karşı başlayan protestolar devam ediyor.
Son günlerde artan tepkilere polis sert müdahalede bulundu. Müdahale anlarına ait çok sayıda görüntü sosyal medyada paylaşılırken, polis şiddeti kamuoyunda geniş yankı uyandırdı.
İstanbul Valisi Davut Gül, gece saatlerinde X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda, eylemcileri Şehzadebaşı Camii ve haziresine zarar vermekle suçladı ve olayları "halkın kutsalına yönelik açık bir provokasyon" olarak nitelendirdi.
Müdahale anlarına dair çok sayıda görüntü sosyal medyada paylaşıldı.
Vali Gül, gece X’ten eylemcileri Şehzadebaşı Camii ve haziresine zarar vermekle suçlayıp “Halkın kutsalına yönelik açık bir provokasyondur” dedi. Bugün de camiyi ziyaret eden Gül’e, CHP’li Çelik’in yanıtı şöyle:
"Sayın Gül, oradaydım. Ben doğruları anlatayım. Vatandaşla karşı karşıya getirdiğiniz güvenlik güçleri, elinde şanlı Türk bayrağımız olan vatandaşlarımızı gazla ve copla sürükleyerek camiye sıkıştırdı. Hasar oluşmuşsa sebebi budur. İnkar etmeye kalkmayın, gözlerimle gördüm! Şu an tarihi miras camimizin bahçesiyle, yalanlarla tutuklanan Mahir Polat’ın kurduğu İBB Miras ekipleri ilgileniyor. Anayasal haklarını kullanan hiçbir vatandaşımızı kriminalize etmeye çalışmayın! İstiklal Marşımızın ilk dizesi, "Korkma" ile hayata başlayanları yalanlarınızla korkutamazsınız! Dün telefonda söz vermiştiniz. Saldırı olmayacak diye. Devletin polisini, iktidara yakın havuz medyasına, Saraçhane’deki millet iradesinin meşrutiyetini sorgulatmak için adeta malzeme verme gayreti içinde bırakmaktan vazgeçin.
İBB’de aynı konuya dair şu açıklamayı yaptı:
Son günlerde bazı mecralarda, Şehzadebaşı Camii haziresinde bulunan tarihi mezarlara zarar verildiğine ilişkin iddialar yer almaktadır. Konunun hassasiyetine binaen kamuoyunu doğru bilgilendirme ihtiyacı doğmuştur.
İBB Miras ekiplerinin yerinde yaptığı incelemeler sonucunda, yalnızca iki mezar taşında ne zaman oluştuğu çalışma sonucu ayrıca belirlenecek, kısmi kırıklar ve kopmalar tespit edilmiştir.
2021 yılında İBB ile ilgili vakıflar arasında tarihi hazirelere yönelik bakım ve restorasyon çalışmalarını içeren protokolün iptal edilmiş olmasına rağmen, İBB Miras ekipleri İstanbul’un tarihi eserlerini ihya etmiş, haksız, hukuksuz şekilde tutuklanan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun özel hassasiyeti, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat ve ekibinin bilimsel çalışmaları büyük takdir toplamıştır.
İBB Miras ekipleri bu olayda da kamu sorumluluğu bilinciyle derhal çalışmalara başlamıştır.
Söz konusu alan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin sorumluluk sınırlarında bulunmasa da, İBB Miras ekipleri derhal harekete geçmiş, alanda uzman ekiplerle kapsamlı bir tespit ve müdahale süreci başlatılmıştır. İlk bilgi olarak, haziredeki bazı mezar taşlarının zaman içinde kendi kendine devrilebilecek denli zayıflamış olduğu, son yaşanan hareketlilik sırasında basit bir temasla yerinden oynamış olabileceği değerlendirilmiştir.
Ayrıca, Yetki alanımız dışında olmasına rağmen, Şehzadebaşı Haziresi ve çevresindeki duvarlarda kapsamlı bir restorasyon çalışması başlatılmış olup, ilgili alan en kısa sürede İBB Miras ekiplerince düzenlenecektir.
Camii ve çevresinin güvenlik sorumluluğu Emniyet Müdürlüğü’nde olmasına rağmen, İBB Zabıta ekipleri de güvenliğin sağlanmasına destek amacıyla alanda görev yapacaktır.
Tarihi ve manevi mirasımıza, kültürel değerlerimizle birlikte; bu bilincin markalaşmış öncüleri İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Mahir Polat’a sahip çıkmaya devam edeceğimizi kamuoyuna saygıyla duyururuz."
=======================
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu‘nun gözaltına alınmasının ardından başlayan eylemler Saraçhane’de devam ederken İBDA-C’ye yakın grubun ’iftar' çağrısı dikkat çekti. Büyük Doğu Akıncıları Derneği’nin Gençlik Teşkilâtı’nın paylaşımında "Camii duvarına işemeye yeltenen bir kısım şerefsizlere haddini bildirmek adına bu akşam Şehzadebaşı’nda iftar açacağız" denildi.
24-Mart-2025
İstanbul’da, Saraçhane Meydanı’ndaki Şehzadebaşı Camisi’nde mezar taşlarının kırıldığı görüntülerin sosyal medyada paylaşılmasının ardından Büyük Doğu Akıncıları Derneği’nin Gençlik Teşkilâtı Şehzadebaşı Camisi’nde iftar açacaklarını duyurdu.
Sosyal medyadaki “Camii duvarına işemeye yeltenen bir kısım şerefsizlere haddini bildirmek adına bu akşam Şehzadebaşı’nda iftar açacağız” duyurusu ‘provokasyon mu hazırlanıyor’ endişesine yol açtı.
https:// www.veryansintv.com/wp-content/uploads/20 25-03-1409 54790- gmw7qhowiaa7ay.jpg
Grubun sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda şöyle denildi:
“ Büyük Doğu Akıncıları Olarak İftarı Şehzadebaşı Camii’nde açacağız! Saraçhane’deki eylemcilerden bir kısım İslâm düşmanlarının Şehzadebaşı Camii’nde yaptıkları pislikler kamuoyunun malumudur! Camii duvarına işemeye yeltenen bir kısım şerefsizlere haddini bildirmek adına bu akşam Şehzadebaşı’nda iftarımızı açacağız.
“ Meselemiz ne son yaşanan siyasi çekişmeler ne de bu dava sürecidir, tek meselemiz Şehzadebaşı Camii’nde yapılan had bilmezliktir. Bu çerçevede; Tüm Müslüman Anadolu halkını Cihad ayı olan Ramazan’da Şehzadebaşı Camii’nde iftar açmaya davet ediyoruz!
“ (Bugün) 24 Mart Pazartesi Saat: 19.00 Şehzadebaşı Camii.”
https:// www.veryansintv.com/ibda-cye-yakin-gruplardan-sarachane- provokasyonu
=======================
24-03-2025 18:04
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, muhalefetin protesto çağrılarını eleştirerek “Tarihi camilerimizin avlusunun, afedersiniz, meyhaneye çevrilmesiyle hiçbir problemleri yok” dedi.
Erdoğan, kabine toplantısı sonrasında özetle şunları söyledi:
► Geçen hafta nevruzu büyük bir coşkuyla kutladık. Birkaç fotoğraf dışında milletimizi rencide eden nahoş bir olay yaşanmadı. Geçmiş yıllara kıyasla daha huzurlu bir nevruz geçirdik. Biz de İstanbul’da partimiz tarafından düzenlenen programla nevruz heyecanına ortak olduk. Nevruzun resmi bayram olarak kutlanmasını arzu ediyoruz. Nevruz’dan yansıyan bazı görüntüleri tabii biz de tasvip etmiyoruz. Ancak bu yılki olayların şiddetsiz bir biçimde gerçekleştirilmesini çok anlamlı buluyoruz.
► Fakat biliyorsunuz, bir polisimizin engelli bir vatandaşımızdan satın aldığı pamuk şekeri çocuklara vermesi ana muhalefet aktörleri tarafından siyaset konusu yapılıyor. Emniyet güçlerimize baltayla, havaifişekle, molotofla, taşla, sopayla saldıran sokak teröristlerine kucak açanlar, polisimizin çocuklara pamuk şeker ikram etmesini dillerine doluyorlar. Daha düne kadar şehir şehir oy dilenen kendileri değilmiş gibi şimdi utanmadan pamuk şeker üzerinden hamaset yapıyorlar. Öyle çarpık bir zihin dünyasına sahipler ki, polise taş atılmasıyla, molotof atılmasıyla, asit atılmasıyla, baltayla saldırılmasıyla bir sorunları yok. Esnafın dükkanının camının, çerçevesinin indirilmesiyle bir sıkıntıları yok. Tarihi camilerimizin avlusunun, afedersiniz, meyhaneye çevrilmesiyle de hiçbir problemleri yok. Ama Nevruz bayramında polisimizin çocuklarımıza pamuk şeker dağıtması onları rahatsız ediyor.
► Bu faşizan dil, millet karşısında zaman kaybetmiştir, bundan sonra da kaybetmeye mahkumdur. Terörsüz Türkiye amacına yaklaştıkça istismar malzemesi ellerinden alınanların hezeyanlarına şahit olacağız. Biz 40 yıldır milletimizin kanını emen terör musibetinden kurtulmaya kararlıyız.
► İstanbul merkezli bir yolsuzluk operasyonun ardından ana muhalefet liderinin yaptığı sokak çağrısının ardından şiddet olaylarını milletçe ibretle takip ettik. Beş günde 123 güvenlik görevlimiz yaralandı. Her türlü provokasyona rağmen, sabırla, soğukkanlılıkla görevini yerine getiren güvenlik görevlilerimizi kutluyor, teşekkür ediyorum.
► Vandalların saldırısında yaralan polislerimizin, dükkanları zarar gören esnaflarımızın tek sorumlusu sokak çağrısı yapan ana muhalefet lideri ve şürekasıdır. Elbette bunların siyasi hesabı mecliste, hukuki hesabıysa yargı önünde sorulacaktır.
İSKİ skandalından 32 yıl sonra bu millete dajavu yaşattılar. Güya seçim denilerek yıllarca nasıl bir tiyatro oynandığını dün bizzat görmüş olduk. CHP’nin demokrasi anlayışı, açık oy gizli sayım komedisinin bir adım ötesine geçemediği tekrar ispatlanmıştır. Aradan geçen 80 yıla rağmen zerre kadar değişmedikleri 85 milyona tekrar hatırlatan CHP’nin kendi çalıp kendi oynadığı oyunu tebessümle izlemeye devam edeceğiz.
► Daha önce de birkaç kez çağrıda bulundum, provokasyonlarla vatandaşlarımızın huzurun bozmaktan artık vazgeçin. Cesaretiniz varsa yolsuzluk, hırsızlık, alınan rüşvet, yapılan usülsüzlüklerin hesabını verin. Yürütülen soruşturmadaki iddialara, tutuklanan kişilere her şeyiyle kefilseniz çıkıp bunu adam gibi açıkça söyleyin. Buna niyetiniz yoksa boşuna milleti germeyin. Sadece sloganını değil zihniyetini de aldığınız banka soyguncusu marjinal sol örgütleri polisimizin üzerine salmayın.
► Bunların şovu da perde kapanınca bitecektir, işte o zaman geriye dönüp baktıklarında utanç duyacaklardır. Gerçi bugüne kadar böyle onurlu bir davranışlarına hiç şahit olmadık, ama ülkenin geleceği adına ümidimizi de yitirmek istemiyoruz. Bizim bu siyaset tüccarlarının ayak oyunlarıyla oyalanacak vaktimiz yoktur. Ana muhalefet partisi birbirlerini yemeye devam edebilir. Biz işimize bakıyoruz, hizmetimize odaklanıyoruz.
► İki yıldır uyguladığımız yeni ekonomi programımız sayesinde elde ettiğimiz kazanımlara halel gelmesine asla izin vermeyeceğiz.
► Türkiye’nin üç beş vandalın, üç beş çığırtkanın bağırmasıyla sarsılan, hedeflerinden kopan bir ülke olmadığını herkes görmüştür.
=======================
Özel, bugünkü Saraçhane mitingi öncesi Taksim’e gitme çağrılarıyla ilgili konuştu: “Giriyor araya MİT’in adamı, Tayyip Bey’in görevlendirdiği özel gruplar, ‘Korkaklar, burada ne işimiz var Taksim’e gidelim’ diyor. Biz Taksim’e gidelim, onlar buraya mı çöksün?”
24-Mart-2025
CHP lideri Özgür Özel, partisinin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve İBB Başkanlığı’ndan uzaklaştırılmasını protesto etmek için önceki beş gün boyunca olduğu gibi bugün (24 Mart) de 20.30’da miting yapılacak olan Saraçhane’deki İBB binasının girişinde partililerle konuştu.
Özel, Saraçhane’deki protestolar sırasında bazı eylemcilerin Taksim’e gitme çağrılarıyla ilgili şunları söyledi:
“ Taksim, geçmişte olmamız gereken yerdi. Burada fikir aşılıyorlar. Ben kimseye provokatör demem. Ama giriyor araya MİT’in adamı, Tayyip Bey’in görevlendirdiği özel gruplar, ‘Korkaklar, burada ne işimiz var Taksim’e gidelim’ diyor. Biz Taksim’e gidelim, onlar buraya mı çöksün?
Bugün akşam buraya çağrı yapmış adamlar. ‘Geleceğiz, iftar yapacağız’ diye. Baş üstüne, biz de zaten her gün 100 bin kişiye iftar dağıtıyoruz. İbadet edeceğiz baş üstüne, ses açmayız o sırada. Ama bu meydandan ayrılıp da bu meydanı kimseye bırakamayız.
‘ Özgür bizi Taksim’e götür’ lafını 1 Mayıs’ta söyleyin; bu 1 Mayıs olur, öbür 1 Mayıs olur hep birlikte Taksim’e gideriz. Ama bugün Özgür ölecek, Saraçhane’yi bırakmayacak.”
=======================
March 24, 2025
ABD Başkanı Trump’ın göreve gelir gelmez akademik hibeleri keserken üniversiteleri, öğrenci alımlarını azaltmaya zorladı. Yabancı akademisyenlerin ise ABD’ye girmesine izin verilmedi. Şimdi Avrupa ülkeleri bu akademik krizi fırsata çevirmeye çalışıyor.
Beyin göçü başladı: Fransa “bilimsel sığınma” için kapıları açtı
Fransız Aix-Marseille Üniversitesi 60’tan fazla başvuru aldı.
ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin, ocak ayında iktidara gelmesinden bu yana Amerikan bilimine yönelik “hızlı planlı tasfiyesi” keskin ve derin bir şekilde gerçekleşti.
Dünya bilimi, hava tahmini ve erken uyarı sistemleri, tıbbi araştırmalar (kanser araştırmaları dahil) ve Nasa da bunların içinde.
Trump yönetiminde akademik hibeler kesildi, duraklatıldı ve uzun bir yasaklı kelimeler listesi (“siyasi” ve “kadın” gibi tartışmalı terimler dahil) nedeniyle incelemeye tabi tutuldu.
Bu durum ülke genelindeki üniversitelerin doktora öğrencisi, tıp öğrencisi ve diğer lisansüstü öğrenci alımlarını azaltmalarına, işe alımları dondurmalarına ve hatta bazı kabul tekliflerini iptal etmelerine neden oldu.
İngiliz The Guardian gazetesine göre Fulbright araştırma burslarıyla başka ülkelerde bulunan 12 bin 500’den fazla ABD vatandaşının ve ABD’de misafir edilen 7 bin 400 yabancı akademisyenin fonları kısa bir süre önce durduruldu ve bu kişiler mali açıdan zor durumda kaldı. ABD’yi ziyaret eden yabancı bir akademisyen söz konusu olduğunda ise, akademisyenler gözaltına alındı ve ABD’ye girişlerine izin verilmedi.
Habere göre daha da endişe verici olanı, yönetimin özellikle bazı üniversiteleri hedef alması ve Columbia Üniversitesi’nden 400 milyon dolar ve Johns Hopkins’ten 800 milyon dolar fon çekerek üniversiteyi 2 bin kişiyi işten çıkarmaya zorlaması.
Üniversitelerdeki Filistin eylemlerinin öncüsü Mahmud Halil’in hukuken şüpheli bir şekilde tutuklanması ve yeşil kartının iptal edilmesi de halihazırda ABD’de bulunan yabancı öğrenciler ve araştırmacılar üzerinde ve gelecekte oraya gitme arzusu üzerinde caydırıcı bir etki yaratması bekleniyor.
University College London’da Alman-İngiliz profesör olan Christina Pagel, şunları söyledi: “Bu bir kaos değil.” Bunun yerine, araştırmaya yönelik saldırılar üç yönlü bir hedefi takip ediyor gibi görünüyor: Bilimi zorla devlet ideolojisiyle uyumlu hale getirmek; akademik bağımsızlığı baltalamak ve muhalefeti bastırmak; jeopolitik ve ekonomik hedefleri sürdürmek.”
The Guardian’a göre buna karşılık Avrupa Birliği hükümetleri ve kurumları bu fırsatı değerlendirmeye başladı. 7 Mart’ta Fransa’daki Aix-Marseille Üniversitesi, iklim, sağlık ve astrofizik alanlarında çalışan 15 Amerikalı bilim insanını kampüsüne getirecek üç yıllık ve 15 milyon euroluk bir program olan Safe Place for Science’ı duyurdu.
Bir üniversite sözcüsüne göre, 30’u ilk 24 saat içinde olmak üzere 60’tan fazla başvuru alındı. Üniversite, hem ulusal hem de Avrupa düzeyinde “bilimsel ilticanın” genişletilmesi ve farklı araştırmacıların karşılanması ve yeniden yerleştirilmesinin koordine edilmesine yardımcı olmak için diğer üniversiteler ve Fransız hükümetiyle temas halinde olduğunu belirtti. ntv.com.tr
https://acikgazete.com/ beyin-gocu-basladi-fransa-bilimsel-siginma-icin- kapilari-acti/
=======================
Grönlandlı yetkililer, ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz ve ABD Başkan Yardımcısı James David Vance‘in eşi Usha Vance’in de aralarında bulunduğu ABD’li heyetin adaya yapmayı planladığı ziyarete tepki gösterdi.
24-03-2025
Usha Vance’in X sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, 27-29 Mart tarihlerinde heyetiyle birlikte Grönland’a ziyarette bulunacağını duyurması Ada’da tepki uyandırdı.
Grönland ulusal gazetesi Sermitsiaq’ın haberine göre, Grönland Başbakanı Mute Bourup Egede, ABD heyetinin ziyaretine ilişkin yaptığı açıklamada, Usha Vance’in Grönland’a yapacağı ziyaretin "zararsız" olduğunun düşünülemeyeceğini belirtti.
ABD ile ikili ilişkilerin Başkan Donald Trump’ın ikinci kez göreve gelmesiyle değiştiğini ifade eden Egede, heyetin ülkeye yapacağı ziyaretleri "provokasyon" olarak nitelendirdi.
Egede, Waltz’ın yapacağı ziyaretin tek amacının "Grönland’a güç göstermek" olduğunu savundu.
Danimarka merkezli "DR"ın haberine göre, Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, " ABD'nin ziyareti, kamuoyuna yapılan açıklamalardan bağımsız olarak değerlendirilemez." ifadesini kullandı.
Ayrıca Danimarka, Grönland’da güvenlik önlemlerini artırmak için harekete geçti.
Danimarka Ulusal Polisi sözcüsü Rene Gyldensten, Grönland’a takviye kuvvet gönderildiğini bildirdi.
Takviye polis kuvvetlerinin sayısı hakkında bilgi vermeyen Gyldensten, bu durumun resmi ziyaretler sırasında uygulanan rutin bir prosedür olduğunu aktardı.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu sözcülerinden Anitta Hipper ise Brüksel‘de düzenlenen günlük basın toplantısında, ABD’li üst düzey heyetin Grönland’a yapacağı ziyaret ve ABD Başkanı Donald Trump’ın, Danimarka’ya bağlı özerk bölge üzerindeki "ilhak" söylemleri hakkında açıklamalarda bulundu.
AB'nin Danimarka’ya "tam desteğini" teyit eden Hipper, ulusal egemenlik, toprak bütünlüğü ve Birleşmiş Milletler (BM) Şartı ilkelerini savunmaya devam edeceklerini belirtti.
"Bunlar bizim savunduğumuz evrensel ilkelerdir ve AB üye ülkelerinin toprak bütünlüğü sorgulandığında da bu ilkeleri savunmaktan vazgeçmeyeceğiz" ifadesini kullanan Hipper, AB'nin bu konuda kararlı olduğunu vurguladı.
Bir gazetecinin, "Grönland‘ın desteklenmesi söz konusu olduğunda AB’nin sessiz kaldığını düşünüyor musunuz?" sorusuna yanıt veren Hipper, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in bu konudaki tutumunun "son derece açık ve net" olduğunu dile getirdi.
Hipper, ABD'li yetkililerin Grönland’a yaptığı ziyaretler karşısında AB tarafından da üst düzey bir ziyaret olup olmayacağına ilişkin soru üzerine, "böyle bir planlamanın olmadığını" söyledi.
Trump, görevi devralmasından bu yana ABD'nin ulusal ve ekonomik çıkarları doğrultusunda Grönland’ı satın alma isteğini sık sık ifade ediyor.
ABD lideri, 23-Aralık-2024 ’te, Grönland’ın ülkesinin kontrolünde bulunması gerektiğine ilişkin söylemini yineleyerek, Ada’nın mülkiyeti ve kontrolüne sahip olmanın "mutlak zorunluluk" olduğunu savunmuştu.
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile 13 Mart’ta düzenledikleri basın toplantısında da Trump, "(Grönland’ın ABD tarafından ilhakı) Bence bu gerçekleşecek. Bu konuda bir anlaşma yapmak zorundayız ve Danimarka bunu yapamıyor. Danimarka ile görüşüyoruz. Ulusal güvenliğimiz için buna gerçekten ihtiyacımız var." diye konuşmuştu.
=======================
EGO Genel Müdürlüğü, Valilik kararıyla Ankara’daki Kızılay ve ODTÜ bölgelerinde bazı metro ve otobüs duraklarının kullanıma kapatılacağını açıkladı.
24-Mart-2025
Artı Gerçek - EGO Genel Müdürlüğü’nün sosyal medya hesabından yapılan açıklamaya göre, Ankara Valiliği’nin aldığı karar doğrultusunda, saat 19.00 itibarıyla Kızılay, ODTÜ ve Söğütözü metro ve otobüs duraklarında yolcu iniş ve binişleri durdurulacak.
EGO Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklama şöyle:
“Ankara Valiliği’nin aldığı karar gereğince 24-03-2025 tarihinde saat 19.00’dan itibaren Kızılay Metro, Kızılay Ankaray, ODTÜ Metro ve Söğütözü Metro Duraklarında yolcu iniş ve binişleri durdurulacak saat 19.00’den itibaren Orta Doğu Teknik Üniversitesi ( ODTÜ) önündeki durakları kullanan otobüsler yolcu indirip bindirmeyecek, saat 19.00’den itibaren ODTÜ kampüsü içerisinde otobüs ring seferi hizmetleri durdurulacaktır.” (HABER MERKEZİ)
https://artigercek.com/ guncel/ankara-valiligi-kizilay-ve-odtuye-ulasimi- durdurdu-335433h
=======================
ABD’nin İran’a tehditleri artıyor. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, İran’ın nükleer programının tamamen ortadan kaldırılmasını istedikleri açıklaması yaptı.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, Washington’un İran’ın nükleer programının sadece uranyum zenginleştirmesinin sınırlandırılmasını değil, tamamen ortadan kaldırılmasını talep ettiğini söyledi.
İran bu ay ABD Başkanı Donald Trump’tan, İran’a yeni müzakerelere girme ya da Trump’ın yeniden uygulamaya koyduğu “maksimum baskı” politikası kapsamında daha sert yaptırımlarla karşılaşma konusunda karar vermesi için iki ay süre tanıyan bir mektup aldı.
CBS News kanalına konuk olan Waltz, konuyla ilgili şunları söyledi: “Biz tamamen ortadan kaldırılmasını istiyoruz. İran nükleer programından tüm dünyanın doğrulayabileceği şeffaf bir şekilde vazgeçmelidir. Tüm seçenekler masada ve İran’ın nükleer emellerinden tamamen vazgeçmesinin zamanı geldi.”
Waltz, Hizbullah, Hamas ve Suriye’nin savunmasının yok edilmesi sonucunda İran’ın “1979’dan bu yana en kötü durumda” olduğunu ileri sürdü.
Bu gelişme, ABD’nin özel temsilcisi Steve Witkoff’un Pazar günü Trump’ın Hamaney’e olası yeni bir nükleer anlaşmayla ilgili mesajının askeri harekattan kaçınma çabası olduğunu söylemesinin ardından geldi. Fox News’e konuşan Witkoff “Her şeyi askeri olarak çözmemize gerek yok. İran’a mesajımız şu: Gelin birlikte oturalım ve diyalog ve diplomasi yoluyla doğru çözüme ulaşıp ulaşamayacağımızı görelim Eğer başarabilirsek, biz buna hazırız. Eğer yapamazsak, alternatif iyi bir seçenek değildir” demişti.
İran devlet medyasına göre pazar günü bir açıklama yapan İran Dışişleri Bakanı Arakçi ise, “Bu koşullar altında, bazı eğilimler değişmediği sürece ABD ile görüşmelere başlamak artık mümkün değil” ifadelerini kullanmıştı. (Dış Haberler)
=======================
Ekrem İmamoğlu 23-Mart-2025 ’te tutuklanarak eski adıyla Silivri, yeni adıyla Marmara Cezaevi’ne götürüldü. Bunun üzerine gözler Silivri Cezaevi’ne çevrildi.
Demirağ
24-Mart-2025
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 23 Mart’ta tutuklanarak Marmara Cezaevi’ne gönderilmesi, Türkiye’nin siyasi gündemine bomba gibi düştü. Kamuoyunda büyük yankı uyandıran bu gelişme, gözleri bir kez daha eski adıyla Silivri Cezaevi olarak bilinen ve ülkenin en tartışmalı hapishanelerinden biri haline gelen bu kuruma çevirdi. Türkiye’nin en büyük ve en modern cezaevi olarak inşa edilen Marmara Cezaevi, yıllar içinde sadece suçluların değil, aynı zamanda siyasi davalarla gündeme gelen isimlerin de tutulduğu bir yer haline geldi. Peki, bu cezaevi nasıl kuruldu, kimleri ağırladı ve içeride yaşam koşulları nasıl? BBC Türkçe hazırladığı bir dosya haberde Marmara Cezaevi’nin tarihçesini, burada tutulan ünlü isimleri ele almış. Bakalım, Silivri Cezaevi nasıl bir yer ve gerçekten soğuk mu?
İmamoğlu’nun tutuklanması, siyaset sahnesinde büyük yankı uyandırırken, gözler tekrar Silivri’nin bu sembol haline gelen cezaevine çevrildi. İmamoğlu’nun yanı sıra, Gezi davasından hüküm giyen Osman Kavala ve ünlü menajer Ayşe Barım da burada tutuluyor. Bu isimler, son dönemde cezaevine konulan en dikkat çeken mahkumlar arasında yer alıyor. Peki, Silivri Cezaevi nasıl bir yer?
O tarihten itibaren ise siyasi davalardan organize suçlara kadar pek çok farklı suçtan hüküm giymiş isimleri ağırladı. Cezaevi, İstanbul Taksim Meydanı’na yaklaşık 80 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Toplam 1.035.247 m² alan üzerine kurulu olan dev kampüs içerisinde şu yapılar bulunuyor:
- Sekiz adet L tipi cezaevi
- Bir adet açık cezaevi binası
- Jandarma tabur binaları
- 500 dairelik bir lojman
- İlköğretim okulu
- Alışveriş merkezi
- Kreş
- Halı saha
- Devlet hastanesi ve sağlık ocağı
- Restoran ve ekmek fırını
- Duruşma salonu
- Çamaşırhane
- Atık su arıtma tesisi
Bu cezaevi, zaman içinde pek çok ünlü ismi ağırladı. İşte, Marmara Cezaevi’nde daha önce kalan bazı isimler:
- Osman Kavala – Gezi davası tutuklusu
- Adnan Oktar – Organize suç örgütü lideri
- Dilan Polat – Kara para aklama suçlamasıyla tutuklu sosyal medya fenomeni
- İlker Başbuğ – Eski Genelkurmay Başkanı
- Aziz Yıldırım – Eski Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı
Bu kadar farklı alanlardan gelen mahkumların bir arada bulunduğu cezaevi, yıllar içinde Türkiye’nin en çok konuşulan kurumlarından biri haline geldi.
Yani cezaevi, kapasitesinin yaklaşık iki katı kadar mahkumu barındırıyordu. Bu durum, cezaevindeki yaşam koşulları ve mahkumların hakları açısından birçok tartışmayı beraberinde getirdi.
İşte burada görülen bazı kritik davalar:
- Ergenekon Davası: Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, gazeteciler Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan, emekli albay Dursun Çiçek gibi isimler bu davada tutuklandı.
- Balyoz Davası: Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına yönelik açılan bu dava da Silivri’de görüldü.
- Adnan Oktar Davası: Adnan Oktar ve ekibinin yargılandığı dava Silivri’de gerçekleşti.
- 15 Temmuz Darbe Girişimi Davaları: Darbe girişimine karıştıkları iddiasıyla binlerce kişi Silivri’ye gönderildi.
Bu davalar sırasında, cezaevi önünde birçok eylem yapıldı. Özellikle Ergenekon ve Balyoz davaları sürecinde gruplar burada çadır kurarak 2011-2014 yılları arasında nöbet tuttular. 8 Nisan 2013’te Ergenekon davasının karar duruşması sırasında binlerce kişi cezaevi önünde toplanarak protesto gösterileri düzenledi. Güvenlik güçleri biber gazı ve tazyikli suyla müdahalede bulundu, birçok kişi gözaltına alındı.
İşte dikkat çeken isimlerden bazıları:
- Gazeteciler: Ahmet Şık, Nedim Şener, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Can Dündar, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Erdem Gül
- Akademisyenler: Mehmet Altan, Mümtaz’er Türköne
- Siyasetçiler: Doğu Perinçek, Ahmet Özer, Rıza Akpolat, Ümit Özdağ
- Eski bürokratlar: Hüseyin Çapkın (Eski İstanbul Emniyet Müdürü), Hüseyin Avni Mutlu (Eski İstanbul Valisi)
- 15 Temmuz davaları kapsamında tutuklananlar: Ahmet Altan, eski Zaman gazetesi yazarları Ali Bulaç ve Şahin Alpay
Ayrıca, darbe girişimi sonrası tutuklanan bazı askerler de Silivri Cezaevi’ne konuldu. Bunlardan biri olan yarbay İsmail Çakmak, cezaevindeki ilk günlerinde intihar etti.
Silivri Cezaevi, farklı numaralara sahip bölümlerden oluşuyor. Ancak son yıllarda en çok dikkat çeken bölümlerden biri 9 No’lu Cezaevi oldu. Avukat Hüseyin Ersöz’e göre, siyasetçi, gazeteci, eski asker ve polis gibi ünlü isimler genellikle buraya konuluyor. Bu yüzden 9 No’lu Cezaevi, halk arasında ‘sosyete hapishanesi’ olarak da anılıyor.
Buradaki mahkumlar genellikle 1, 2 veya en fazla 3 kişilik hücrelerde kalıyor. Diğer cezaevlerinde ise hücrelerin çok daha kalabalık olduğu söyleniyor. Peki, Silivri Cezaevi nasıl bir yer, burada hayat nasıl?
Hücrede kalan mahkumların birbirleriyle iletişim kurmaları da büyük ölçüde engelleniyor. Mahkumlar kapılardan bağırarak ya da kapının altındaki boşluklara eğilerek yan hücrelerdeki mahkumlarla iletişim kurmaya çalışıyor. Avukat görüşmelerinde ise ancak tesadüfen karşılaşan mahkumlar birbirleriyle selamlaşabiliyor.
Görüşme kısıtlamalarının yanı sıra mektup alma ve gönderme konusunda da ciddi engellerle karşılaştığını belirtiyor.
Diğer cezaevlerinde mahkumlar çeşitli kurslara katılabilirken, 9 No’lu cezaevinde mahkumların vakitlerini genellikle kitap okuyarak, yazı yazarak ya da televizyon izleyerek geçirdiğini ifade ediyor. Ancak, televizyon ve buzdolabı gibi temel ihtiyaçların mahkumlar tarafından satın alındığı, mahkumlar tahliye edildikten sonra ise bu eşyaların cezaevinde bırakıldığını aktarıyor.
Cezaevinde bir kütüphane bulunmasına rağmen, 2016 yılı öncesinde dışarıdan kitap getirmenin mümkün olduğu, ancak son dönemde bu konuda ciddi sınırlamalar getirildiği belirtiliyor. Mahkumlar, temel ihtiyaçlarını haftada bir kez kendilerine verilen kantin listesinden seçerek karşılıyor. Seçtikleri ürünler, belirli günlerde koğuşlarına teslim ediliyor.
Cezaevlerinde dönem dönem işkence ve kötü muamele iddiaları da gündeme geliyor. Adalet Bakanlığı ise bu iddiaları reddediyor.
Silivri Cezaevi, özellikle 2008 yılında Ergenekon ve Balyoz davaları kapsamında çok sayıda gazeteci, akademisyen, asker ve siyasinin tutuklanmasıyla ülke gündeminde büyük yer tuttu. Yıllar içinde iktidara muhalefet edenlerin buraya gönderilebileceği yönündeki ima, “Silivri soğuktur” ifadesini popüler hale getirdi.
Bu ifade, sosyal medya kullanıcıları tarafından mizahi bir dille sıkça kullanılırken, siyasetçilerin açıklamalarına da konu oldu. Örneğin, Saadet Partisi’nin eski genel başkanı Temel Karamollaoğlu, 2020 yılında yaptığı bir konuşmada, “Ne acıdır ki gençler arasında ‘Silivri soğuktur’ esprisi uzun zamandır gündeme oturdu. İnsanımız fikirlerini özgürce dile getirmekten endişe ediyor” diyerek bu duruma dikkat çekti.
2021’de Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, gençlere hitaben yaptığı bir konuşmada, “Gençler, ‘Silivri soğuktur’ muhabbetini unutun” sözleriyle, bu algının değişmesi gerektiğini vurguladı.
Son olarak, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, yaptığı bir açıklamada, “ CHP iktidarında Silivri’yi kapatacağız” diyerek konuyu tekrar gündeme taşıdı.
Peki, “Silivri soğuktur” sözü sadece bir metafor mu, yoksa cezaevinin gerçekten soğuk olduğu doğru mu? Avukat Hüseyin Ersöz’e göre, bu sözün gerçeklik payı var.
Ersöz, Silivri’nin Trakya bölgesinde yer aldığını ve İstanbul’un merkezine göre daha soğuk bir iklime sahip olduğunu belirtiyor. Cezaevinin tamamen betondan inşa edilmiş olması, içerideki sıcaklığı daha da düşüren bir etken. Ayrıca, demir parmaklıklar ve kapı kenarlarından giren soğuk hava, mahkumların kış aylarında ciddi zorluklar yaşamasına neden oluyor.
Gazeteci ve eski mahkumlardan Ahmet Şık, cezaevinde kaldığı döneme ilişkin şunları aktarıyor:
“ Kapının altından soğuğun girmesini önlemek için gazetelerden bariyer yapıyorduk. Kalın kıyafetler giyiyorduk. Kettle’da su kaynatıp plastik şişelere doldurarak yatmadan önce yatağımıza koyuyorduk ki biraz ısınabilelim.”
Öte yandan, Marmara Cezaevi’nin resmi internet sitesinde, cezaevinin doğalgazla merkezi ısıtma sistemine sahip olduğu ve modern teknoloji kullanılarak ısıtıldığı belirtiliyor. Ancak, eski mahkumların anlattıkları, bu sistemin yetersiz olabileceğini gösteriyor.
Silivri Cezaevi’nin adı, Adalet Bakanlığı tarafından Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu olarak değiştirildi. Ancak kamuoyunda hâlâ “Silivri Cezaevi” olarak anılmaya devam ediyor.
Cezaevinin adının değişmesi fikri, dönemin Silivri Belediye Başkanı Volkan Yılmaz tarafından gündeme getirildi. Yılmaz, 2022’de Adalet Bakanlığı’na sunduğu dilekçede, ilçenin cezaevi ile anılmasının Silivri’nin turizm potansiyeline zarar verdiğini belirtti.
Araştırmalara göre, Türkiye genelinde yapılan bir ankette, katılımcıların sadece %4,1’i Silivri’yi sahil ve yazlık bölge olarak tanımlarken, %54,6’sı ilk olarak cezaevi ile ilişkilendirdiğini ifade etti. Bu durum, ilçenin imajı açısından olumsuz bir tablo oluşturuyordu.
Bu nedenle Adalet Bakanlığı, cezaevinin adını değiştirerek “Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu” olarak güncelledi. Ancak, bu yeni ismin halk arasında benimsenmesi pek mümkün olmadı ve “Silivri Cezaevi” adı yaygın kullanımını sürdürdü.
https://www.bbc.com/ turkce/articles/cjexndw08dwo
https://listelist.com/ silivri-cezaevi-nasil-bir-yer/
=======================
Protesto hakkını kullananlara yönelik gözaltıların ardından polis bugün gazetecilerin evlerini bastı. Çoğunluğu polis şiddetini görüntüleyen foto muhabirleri olmak üzere 11 gazeteciyi gözaltına aldı.
Ekrem İmamoğlu protestoları: Gazeteciler sabah baskınlarıyla gözaltına alındı
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla Türkiye genelinde başlayan protestolar sürüyor.
Polis sabah saatlerinde Saraçhane’deki ve diğer illerdeki protestoları takip eden gazetecilerin evlerine baskın yaptı. Çoğunluğu foto muhabiri 10 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınan gazeteciler şöyle:
İstanbul’da
- AFP muhabiri Yasin Akgül,
- Now Haber muhabiri Ali Onur Tosun,
- Foto muhabir Bülent Kılıç,
- Zeynep Kuray,
- Hayri Tunç,
- İBB foto muhabiri Kurtuluş Arı,
- Bakırköy Belediyesi foto muhabiri Gökhan Kam,
- sendika.org muhabiri Zişan Gür (Saraçhane’de protestoları takip ederken alındı),
İzmir’de ise
- Foto muhabir Murat Kocabaş,
- BirGün yazarı Barış İnce (SOL Parti İzmir İl Başkanı) gözaltına alındı.
Gazeteci Emre Orman’ın da evine baskın yapıldığı ancak evde olmadığı için gözaltına alınmadığı öğrenildi. Gazetecilere yönelik suçlama henüz bilinmiyor.
"Gazeteci güvenliği ve hakları ayaklar altında"
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, polis şiddetine vurgu yaparak “Gazetecilere saldırılar hız kesmiyor. Gazeteci güvenliği ve hakları ayaklar altında. İçişleri Bakanı’nı bu ihlallere son vermeye çağırıyoruz" diye açıklama yaptı.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) “Yaşananları ve gerçekleri kitlelere yansıtan gazeteciler, kamuya karşı görevlerini ve sorumluluklarını yerine getiriyor. Gazetecilere yönelik baskı ve susturma politikalarınızdan vazgeçin” diyerek hükümeti uyardı.
DİSK Basın İş “Gazetecileri ev baskınlarıyla gözaltına almak, basın özgürlüğüne ve halkın gerçekleri öğrenme hakkına yapılmış bir saldırıdır. Gazetecileri susturarak gerçeği gizleyemezsiniz” diyerek gözaltılara tepki gösterdi.
Basın Konseyi: "Anayasamiz ve yasalarimiza dayanarak bu hakki yerine getiren gazetecilerin görevlerinin engellenmesi,
tartaklanmasi ve gözaltina alinmasından bir an once vaz gecilmelidir. Gazetecilik suç degildir "
=======================