=======================
9 Nisan 2025
Deepfake teknolojisi, yapay zekâ tabanlı medya üretim araçlarının en çarpıcı ve tartışmalı örneklerinden biridir. Gerçek görsel ve işitsel içeriklerin yapay yollarla üretilmesini sağlayan bu teknoloji, özellikle siyasi dezenformasyon bağlamında demokratik süreçlere ciddi tehditler oluşturmaktadır.
Görsel materyalin nesnel veri olarak kabul edildiği çağ, dijital manipülasyon araçlarının gelişmesiyle büyük bir dönüşüme uğramaktadır. Deepfake teknolojisi, görsel ve işitsel verileri son derece gerçekçi biçimde taklit edebilmesi nedeniyle bu dönüşümün en çarpıcı örneklerinden biridir. Özellikle siyasi alanda, kamuoyunu yanıltmak, adayları itibarsızlaştırmak veya sahte krizler yaratmak için kullanılabilen bu teknoloji, demokratik süreçleri ciddi biçimde tehdit etmektedir (Chesney & Citron, 2019).
Deepfake içerikler genellikle Generative Adversarial Networks (GANs) adı verilen yapay zekâ mimarileriyle üretilmektedir. Bu sistemde biri sahte veri üretmeye çalışan, diğeri ise bu verinin sahte olup olmadığını anlamaya çalışan iki nöral ağ yer alır (Westerlund, 2019). GAN tabanlı modeller, zamanla kendilerini eğiterek daha gerçekçi sonuçlar elde eder. Bu içerikler yalnızca görsel değil; sesli ifadeler, mimikler ve hatta jestler düzeyinde de yüksek doğrulukta sahte içerik üretimini mümkün kılar (Maras & Alexandrou, 2019).
2020 ABD başkanlık seçimleri, dijital manipülasyonun yoğun yaşandığı bir dönem olarak dikkat çekmiştir. Deepfake teknolojisiyle hazırlanmış videolar, özellikle sosyal medya üzerinden yaygınlaştırılarak seçmen davranışını etkilemeyi hedeflemiştir. Örneğin, dönemin başkanı Joe Biden’ın ağzından yapılmış sahte açıklamalar ya da Trump’a aitmiş gibi servis edilen videolar, kamuoyunu manipüle etmek için kullanılmıştır (Paris & Donovan, 2019). Sosyal medya platformları bu içerikleri tespit etmek ve yayılımını sınırlamak için çeşitli önlemler alsa da, müdahaleler genellikle gecikmeli olmuş ve dezenformasyonun etkisini azaltmakta yetersiz kalmıştır.
Hindistan, deepfake kullanımının sadece dezenformasyon aracı değil, aynı zamanda bölgesel siyaset açısından stratejik bir iletişim aracı olarak kullanıldığı bir örnek sunmaktadır. 2020 yılında BJP (Bharatiya Janata Partisi) üyesi Manoj Tiwari’nin farklı yerel dillerde sahte videoları, hedef seçmen gruplarına doğrudan ulaşmak amacıyla hazırlanmıştır (Westerlund, 2019). Bu durum, deepfake teknolojisinin sadece yıkıcı değil, aynı zamanda propaganda amaçlı bir araç olarak da kullanılabileceğini göstermektedir.
Deepfake içerikler yalnızca sahte bilgiler üretmekle kalmaz, aynı zamanda doğru bilgilerin de “reddedilebilir” olmasına neden olur. Bu, “gerçeğin görecelileştirilmesi”ne yol açarak bilgiye olan güveni zedeler (Chesney & Citron, 2019). Liderlerin gerçekten söyledikleri ifadelerin bile “deepfake” denilerek reddedilmesi, demokratik meşruiyetin sorgulanmasına ve siyasi istikrarsızlığa zemin hazırlayabilir. Bu bağlamda deepfake teknolojisi, sadece dışsal manipülasyon değil, aynı zamanda içsel meşruiyet krizlerinin de tetikleyicisi olabilir.
Deepfake teknolojisine karşı bazı ülkeler yasal önlemler almaya başlamıştır. ABD, “ DEEPFAKES Accountability Act” gibi yasalarla içerik üreticilerini sorumlu tutmayı amaçlarken; Avrupa Birliği, dezenformasyonla mücadele bağlamında Dijital Hizmetler Yasası ile bu tür içeriklerin yayılmasını sınırlamaya çalışmaktadır. Çin ise daha katı bir yaklaşımla, deepfake içeriklerin özel izinle yayımlanmasını zorunlu hale getirmiştir (McStay, 2020). Ancak bu düzenlemeler, ifade özgürlüğü ve sansür dengesi açısından karmaşık etik soruları da beraberinde getirmektedir.
Teknolojik tehditlere karşı yalnızca hukuki değil, toplumsal düzeyde de savunma mekanizmaları inşa edilmelidir. Medya okuryazarlığı eğitimi, özellikle genç seçmenler için dijital içeriği eleştirel biçimde değerlendirme becerisi kazandırmada temel bir araçtır (Paris & Donovan, 2019). Ayrıca, yapay zekâ destekli deepfake tespit sistemleri (örneğin Microsoft Video Authenticator) ve bağımsız doğrulama kuruluşlarının çalışmaları, dezenformasyonla mücadelede önemli rol oynamaktadır (Westerlund, 2019).
2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik askeri müdahalesi sırasında deepfake teknolojisi, bilgi savaşı açısından önemli bir araç hâline gelmiştir. Özellikle Mart 2022’de sosyal medyada yayılan ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’i Rusya’ya teslim çağrısı yaparken gösteren sahte bir video, dünya kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştır. Video, kısa sürede Ukraynalı yetkililer ve uluslararası medya tarafından yalanlanmış olsa da, ilk aşamada bilgi kirliliği yaratmada başarılı olmuştur (Westerlund, 2019; Maras & Alexandrou, 2019).
Bu olay, deepfake teknolojisinin artık sadece iç siyasal arenada değil, uluslararası çatışmalarda da hibrit savaş stratejisinin parçası hâline geldiğini göstermektedir. Dijital ortamdaki bilgi manipülasyonu, fiziksel savaş kadar etkili olabilmekte ve hedef ülkenin moralini, kamuoyu direncini ve uluslararası desteğini etkileyebilmektedir. Bu tür içeriklerin gerçek zamanlı tespiti ve etkisizleştirilmesi, yalnızca etik değil, stratejik güvenlik açısından da kritik bir gereklilik hâline gelmiştir.
Deepfake teknolojisinin sunduğu risklerle başa çıkmak, sadece yasal yaptırımlar değil, aynı zamanda çok paydaşlı, entegre bir müdahale yaklaşımı gerektirir. Bu bağlamda aşağıdaki öneriler ön plana çıkmaktadır:
Ülkelerin içerik üreticilerini, dağıtımcılarını ve platform sağlayıcılarını sorumlu tutacak çok katmanlı bir mevzuat geliştirmesi gereklidir. Örneğin, ABD’de önerilen DEEPFAKES Accountability Act ile içeriklerin “manipüle edilmiştir” etiketi taşıması zorunlu hâle getirilmeye çalışılmaktadır (Chesney & Citron, 2019).
Tıpkı siber suçlarla mücadelede INTERPOL gibi uluslararası yapılar kurulduğu gibi, deepfake içeriklerin takibi ve sınırlanması için ülkeler arası bilgi paylaşımı mekanizmaları oluşturulmalıdır. Avrupa Konseyi’nin önerdiği Dijital Medya Etik Sözleşmesi bu alanda önemli bir adımdır (McStay, 2020).
Özellikle genç seçmen kitlesine yönelik dijital okuryazarlık müfredatları geliştirilmelidir. Finlandiya ve İsveç gibi ülkeler, dezenformasyonla mücadeleyi eğitim politikalarının bir parçası hâline getirerek etkili sonuçlar elde etmiştir (Paris & Donovan, 2019).
Meta, Google ve Microsoft gibi teknoloji devlerinin geliştirdiği video doğrulama algoritmalarının, kamu erişimine açılması ve medya kuruluşlarıyla entegre edilmesi önerilmektedir. Blockchain tabanlı içerik orijinallik doğrulama sistemleri de bu bağlamda umut verici çözümler sunmaktadır (Westerlund, 2019).
Deepfake teknolojisi, sadece bireylerin değil, devletlerin ve uluslararası toplumun da yüzleşmesi gereken karmaşık bir dijital meydan okumadır. ABD, Hindistan ve Ukrayna gibi farklı bağlamlarda ortaya çıkan örnekler, bu teknolojinin hem iç hem de dış politika açısından ne denli etkili olabileceğini göstermektedir. Dolayısıyla, etik, teknolojik ve politik müdahale biçimlerinin bir arada değerlendirildiği, çok katmanlı ve kapsayıcı stratejilere ihtiyaç duyulmaktadır. Aksi takdirde, gerçeklik ile kurgu arasındaki çizgi bulanıklaşacak ve demokratik istikrar, dijital bir belirsizlik çağına hapsolacaktır.
Deepfake teknolojisi, dijital çağın en karmaşık etik, hukuki ve siyasal sorunlarından birini temsil etmektedir. Özellikle demokratik seçimler, liderlerin itibarı ve kamuoyu güveni açısından taşıdığı riskler göz ardı edilemez düzeydedir. Bu nedenle yalnızca teknolojik değil; aynı zamanda sosyal, hukuki ve eğitimsel düzeylerde bütüncül bir mücadele stratejisi geliştirilmelidir. Aksi takdirde, gerçek ile kurgu arasındaki çizgi bulanıklaştıkça, demokrasinin temelleri sarsılabilir.
• Chesney, R., & Citron, D. K. (2019). Deep Fakes: A Looming Challenge for Privacy, Democracy, and National Security. California Law Review, 107(6), 1753–1819.
• Westerlund, M. (2019). The Emergence of Deepfake Technology: A Review. Technology Innovation Management Review, 9(11), 40–53.
• Paris, B., & Donovan, J. (2019). Deepfakes and Cheapfakes: The Manipulation of Audio and Visual Evidence. Data & Society Report.
• Maras, M.-H., & Alexandrou, A. (2019). Determining Authenticity of Video Evidence in the Age of Artificial Intelligence and in the Wake of Deepfake Videos. The International Journal of Evidence & Proof, 23(3), 255–262.
• McStay, A. (2020). Emotional AI: The Rise of Empathic Media. SAGE Publications.
https:// www.veryansintv.com/deepfake-teknolojisinin-siyasi- manipulasyonda-kullanimi
https:// www.veryansintv.com/deepfake-teknolojisinin-siyasi- manipulasyonda-kullanimi
=======================
Her yanda yandaşları izlemeye devam ederseniz yandınız!..
Burnunuzun dibinde, dünya yansa, yıkılsa farkına varamazsınız. Hangi tarafın yandaşına takılır, fanatik taraftarı olursanız, o tarafın masalları ile uyuklarsınız… Pamuk prensesi öpen prens gelse, üstelik bir kere değil defalarca öpse yine de uykuya devam edersiniz…
Canım memleketimde, yeni “çözüm süreci” ile ilgili pembe tablolar çizilirken o tarafta işler nasıl gidiyor?.. Açık kaynaklardan takip edebildiğim kadarıyla, “tıkırında” diyebilirim!..
Terör örgütü PKK’ya yakınlığı ile bilinen Rudaw.net’te yayınlanan bir röportajı sıcağı sıcağına aktarınca bana hak vereceksiniz.
Bizdekilerin pek sevdiği, yere göğe sığdıramadığı eski terörist, yeni Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın söyledikleri, belki sizi biraz ayıktırabilir.
Haber sitesindeki, manşetin başlığı; “İzzet Şabender: Ahmed Şara Kürtlere hayal ettiklerinden fazlasını verecek”…
Kim bu İzzet Şabender denen şahıs?.. Yanlış hatırlamıyorsam, bir zamanlar Irak Hükümet sözcülüğü de yapan, Barzani ailesi ile de çok yakın ilişkileri olan, bölgede çok tanınan Iraklı bir siyasetçi… Şabender, Ahmed Şara ile özel bir görüşme yapmış, onu da PKK yanlısı haber kanalına aktarmış!.
Çarpıcı haber, “ Iraklı politikacı İzzet Şabender, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile yaptığı görüşmenin perde arkasını Rûdaw’a anlattı” diye başlıyor. Geniş, röportajdan bazı bölümler alıntılayacağım ki, belki gözlerinizin açılmasına yardım edebilirim;
► Rûdaw: Kürtlerin hakları ve talepleri hakkında konuştunuz mu? Bu konudaki tartışmanız neydi?
İzzet Şabender: Demokratik Suriye Güçleri lideriyle birden fazla kez görüştüğünden bahsetti. Söylediğine göre, Kürtlere ayrılma (bağımsızlık) veya özerklik hayallerinden daha fazlasını vereceğini bildirmiş. Kürtleri her şeyden önce Suriyeli olarak görüyor ve tüm Suriyeliler gibi hakları ve sorumlulukları var. İlk görüşmesinde sertti, ikinci görüşmede daha yumuşaktı ve iki taraf arasındaki ilişkinin vardığı nokta daha iyiydi.
(Ara hatırlatma; bebek katili Abdullah Öcalan’ın manevi oğlu Mazlum Abdi’nin komutanı olduğu DSG)
► Rûdaw: Araplara mı yoksa Türkiye’ye mi yönelecek?
İzzet Şabender: Söylediklerini aktaracağım, belki de buna ikna olmamış olabilirim; o köklerinin her şeyden çok Arap olduğunu, ilk ziyaretinin Suudi Arabistan’a olmasının bunun bir göstergesi olduğunu söylüyor. Ancak Türkiye ile yakın ilişkiyi inkar etmiyor ve Türkiye’nin desteği için minnettarlığını sunmakta tereddüt etmiyor, ancak Arap ilişkilerine yöneliyor ve bu onun için diğer ilişkilerden önce geliyor.
►
Haberin geniş halini siteye girip rahatça okursunuz. Ancak, yılların deneyimiyle bir gazeteci olarak size tavsiyem; teferruata takılmayın. Başlıkta da yer aldığı gibi mesaj ve asıl amaç çok net;
“ Azıcık sabırlı olun. İstediğinizden daha fazlasını alacaksınız.”
Şimdi anladınız mı? Bizdeki, demokrasi ve barış havarisi kesilen İmralı heyetinin neden etrafa gülücükler dağıtarak, ziyaret turu üstüne turlar attığını!.. Topu, neden bu kadar ustaca çevirdiklerini?..
Hele bir Suriye’de işler tam rayına oturtulsun!.. BOP’un finali Türkiye ‘de oynanacak çünkü!..
Sabreden derviş, muradına erer mi acaba?.
Ahmet takandan
=======================
Sözcü
10-Mart-2025 ...
Suriye lideri Ahmet El Şara ile PKK/YPG terör örgütü başı Mazlum Abdi Şam’da anlaşma imzaladılar.
ABD, hem arabulucu hem de anlaşmanın garantörüydü.
★★★
16-Mart-2025 ...
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Trump, telefonla görüştüler.
Trump’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız” dediği belirtildi.
★★★
18-Mart-2025 ...
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diploması iptal edildi.
★★★
19-Mart-2025 ...
İmamoğlu, gözaltına alındı.
Gözaltı kararını protesto gösterileri, Saraçhane merkezli olmak üzere Türkiye’nin birçok kentinde başladı.
★★★
22-Mart-2025 ...
Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Witkoff, yaptığı röportajda Türkiye’ye övgüler yağdırdı.
Trump’ın Erdoğan’la telefon görüşmesini, “Muhteşem ve dönüşümsel” olarak nitelendirdi.
★★★
Türkiye’de, protesto gösterilerinin zirvede olduğu bir anda, Witkoff’un bu açıklaması dikkat çekiciydi.
Trump’ın, bölgede Türkiye’yle çalışacağının bir işaret fişeği...
★★★
23-Mart-2025 ...
İmamoğlu tutuklandı.
Aynı gün, Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Danışmanı Çağatay Kılıç ABD’ye gitti.
★★★
24-Mart-2025 ...
Kılıç, Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Walz ile görüştü.
★★★
25-Mart-2025 ...
Trump, yeni atanan ABD’nin Ankara büyükelçisine, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan için, “İyi bir ülke; lideri de iyi” dedi.
Aynı gün, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile görüştü.
★★★
Ve, ABD’nin istekleri doğrultusunda ortaya çıkan tablo netleşti:
Gazze’nin Filistinlilerden arındırılması.
Suriye ve Irak’tan, İran etkisinin tümüyle ortadan kaldırılması.
Ukrayna’ya, “Barış Gücü” kapsamında asker gönderilmesi.
Güney Kafkasya’da, Gürcistan ve Ermenistan’dan Rusya’nın etkisinin azaltılması.
★★★
İran’a karşı açılacak cephede, Türkiye’nin ABD’nin yanında konumlanması.
ABD’nin yanında, Barzani ve PKK/PYD de olacak.
★★★
Suriye’de PKK/PYD terör örgütüne operasyon yapılmaması.
★★★
Suriye’de PKK/PYD’ye özerklik veya benzer bir yapı verilmesine Türkiye’nin karşı çıkmaması.
★★★
Filistin’de Hamas’a destek verilmemesi ve Türkiye’nin İsrail’le yakınlaşması.
★★★
Türkiye, zaten bir süredir YPG’nin PKK terör örgütü olduğu söylemini bir kenara bırakmıştı.
Suriye lideri El Şara’yla PKK/YPG terör örgütü başı Mazlum Abdi arasında, imzalanan anlaşmayı kabul eden Türkiye, zaten YPG’yi meşrulaştırmıştı.
★★★
Son dönemde, zaten İran’a karşı diplomatik gerginlik süreci başlamıştı.
Bursa Uludağ Üniversitesi’nin 2024-2025 yılı açılış töreninde, TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı ne demişti?..
“ Bu yılın sonunda, TRT Farsça kanalını açacağız. İran’ı rahatsız etmek durumundayız, İran’ı rahatsız etmek zorundayız!” demişti.
★★★
ABD, jest de yapıyor.
Rusya’dan 2.5 milyar dolara satın aldığın S-400’ü depoya, ABD gözetiminde kilitlersen...
VE isteklerimi de karşılarsan, sana F-16 ve F-35 veririm diyor.
★★★
ABD, bu koşullarda iş birliği yapan Türkiye’ye ekonomik destek sağlar mı? SAĞLAR...
★★★
Orta Doğu’da haritalar değişirken, Rusya ve İran’a karşı ABD’nin yanında konumlanan bir Türkiye...
Suriye’de, PKK/PYD’nin özerkliğine veya benzeri bir yapıya hayır demeyen bir Türkiye...
Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs’ta ABD’yi, AB’yi ve Yunanistan’ı üzmeyecek bir Türkiye...
★★★
Kim istemez...
Trump’ın, “İyi bir ülke, iyi de bir lider” demesi boşuna değil.
★★★
Avrupa’ya gelince...
Ukrayna’ya asker gönderilmesinde, Türkiye’nin desteğine ihtiyacı var.
Türkiye’nin, göçmenleri tutması AB güvenliği için olmazsa olmaz...
AB, bunların karşılığında Türkiye’ye destek verir mi?
Kim vermez...
★★★
Trump, aslında öngörülemez bir lider değil. Ondan bir talepte bulunduğunuzda, daha yüksek bir maliyet ödemek zorundasınız.
Yani, bir alırsan en az iki verirsin...
★★★
Yani, sıkışmış bir Türkiye’den Boğazların kontrolünü bile isteyebilecek bir Trump var, karşınızda...
★★★
Rahip Brunson krizini, diplomatik teamüllere uymayan mektubu, tehditleri hatırlarsanız...
Trump’ın ne yapabileceğini kestirebilirsiniz.
★★★
Batı’dan uzaklaşan bir Türkiye, ABD ve AB’yi ilgilendirmiyor.
ABD ve AB, zaten Türkiye’yi artık Avrupa’nın bir parçası olarak değil, bir Orta Doğu ülkesi olarak görüyor.
Bu istekleri yerine getiren bir ülkeden, kim neden şikâyet etsin ki...
★★★
Her şey bir yana...Türkiye, ABD ve AB’yle bu konularda iş birliği yaparak tarihin en büyük stratejik hatasına imza atar mı?..
Son 20 yıla baktığımızda...
Ne yazık ki, evet...
★★★
Libya ve Suriye’nin parçalanması sürecinde ABD’yle iş birliği yapan...
Türkiye’yi de içine alan yeni bir devlet kurma hedefine, ABD’nin çok yaklaştığını kavrayamamış bir Türkiye’den söz ediyoruz.
★★★
Beynine, ölümcül kurşunu sıkma başarısını gösteren kaç ülke vardır?..
Beş bin yıllık yazılı tarihte...
=======================
“ Ermeni Patrikhanesinin iftiraları; Nemrut Mustafa’nın hükmü; Mustafa Sabri’nin fetvası; İşkâlcı İngiliz’in Fransız’ın baskısıyla; Vahdettin’in onayıyla; ecnebilere yaranmak için beni asıyorlar. Fertler ölür Türk Milleti yaşar” söylediği son sözleriydi.
►
106.yılında Milli Şehidimiz Kaymakam Kemal Bey’i anıyoruz. 1.Dünya Savaşında Osmanlı devletini sırtından vuran Osmanlı vatandaşı Ermenilerin son kurbanı Milli Şehidimiz Kaymakam Kemal Bey’in içler acısı idamına alkış tutan Ermeni’yi ve diasporasını Türk gencinin çok şümullü tanıması üzerlerinde milli bir görevdir.
Birinci dünya savaşı günleri ve öncesi, Ermeniler Azerbaycan ve Anadolu’da 2 milyon insanımızı emsali görülmemiş bir vahşetle katletmiştir. Osmanlı Devleti, 24-Nisan-1915 günü bir kanun çıkararak, bu hainlerin bir kısmını Anadolu’dan, Osmanlı Devletinin bir başka bölgesi olan Suriye’ye göç ettirmiştir. Ermenilerin suçu büyüktür. Anadolu’nun birçok yerinde erkeği savaşa gitmiş, erkeksiz kalan köylerimizde ve şehirlerimizde insanlarımızı katletmiş, samanlıklara, camilere doldurarak diri diri yakmış milyonla insanımızın canına kıyılmıştır. En önemlisi, cepheye giden silah ve mühimmatı engellemişler ve bu silahlar ele geçirilerek Müslüman halka karşı kullanmışlardır. Bu hainlerin başında genellikle Osmanlı Devletinin Ermeni milletvekilleri yer almıştır. Bu göç sırasında Ermenilerin tüm ihtiyaçları karşılanmış, belirli istasyonlarda dinlendirilmiş, yaraları sarılmış ve gittikleri yerlerde ekecekleri buğdayına kadar her ihtiyaçları yanlarına verilmiştir.
1919 yılında müttefikler İstanbul’u işgal ettiğinde, Kana susamış Ermeniler işgal kuvvetlerini kandırarak, bütün bu mecburi göç olayından Yozgat Boğazlayan Kaymakamı Kemal Beyi sorumlu tutmuşlar ve işgal kuvvetleri işbirlikçisi Nemrut Mustafa Paşa mahkemesinde yargılanmasını sağlayarak 10- Nisan-1919 günü Beyazıt meydanında idam ettirmişlerdir.
Bu kahraman vatan evladı; “beni haksız yere idam ediyorlar, ben masum bir devlet memuruyum, tek suçum bana verilen görevi yerine getirmek olmuştur. Kimsenin de burnunun kanamasına sebep olmadım. Adalet buna diyorlarsa kahrolsun adalet. Ben şimdi cephede düşman üzerine giden bir nefer gibi şahadet şerbetini içmeye gidiyorum. Çocuklarımı yüce Türk milletine emanet ediyorum. Allah vatana millete zeval vermesin. Fertler ölür, millet yaşar. Yaşasın Türk milleti” demiştir.
Kaymakam kemal bey, Kadıköy’de Kuşdilindeki ebedi istirahatgahında yatmaktadır.
Atatürk 14-Ekim-1922 de TBMM’nde çıkmasını sağladığı özel bir kanunla Kaymakam Kemal Beyi milli şehit ilan etmiştir.
Kaymakam kemal beyin idam kararı, Şahsında Türk milleti ve devletinin idam kararıdır. Fakat onun şahadeti, onu değil, ona kast edenleri boğmuş ve yok etmiştir.
Kaymakam Kemal Bey ve şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Nur içinde yatsınlar.
A.Kemal GÜL ( eğitimci-mühendis)
10.Nisan. 2025
=======================
08-Nisan-2025
ABD Başkanı Trump’ın siyasi ve ekonomik kararları, dünyayı sarstı. Trump, Gazze’ye, Panama’ya, Grönland’a hatta Kanada’ya el koymak hedeflerini açıkladıktan sonra, liberal ekonomik düzeni tamamen ortadan kaldıracak şekilde bütün dünya ülkelerine farklı oranlarda gümrük vergisi duvarları çekti...
Bu kararlar, ABD ekonomisini de sıkıntıya soktu ama önümüzdeki süreçte neler olacağı kestirilemiyor...
* *
Bütün bunların sebebi, ABD’nin küresel liderliği Çin’e kaptırmamak ve bütün dünyaya hâkim bir Amerikan imparatorluğu kurmaktır.
ABD’nin böyle bir hedefi olduğu benim kişisel bir tespitim değildir...
2003 yılında Genelkurmay Başkanlığı‘nın stratejik araştırma kurumu olan SAREM’in İstanbul’da Harp Akademileri Komutanlığı salonlarında düzenlediği “Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik Sempozyumu”na ben de Yeniçağ adına Behiç Kılıç ile birlikte gazeteci olarak davetliydim.
Birinci oturumda Hollandalı Prof. Dr. Peter Volten, ABD'yi gücün verdiği kibirle yukardan bakmak ve kendi düzenini güç kullanarak dayatmakla suçlamıştı. ABD’den katılan Prof. Dr. Justin McCarthy ise uluslararası hukuk kurallarının değiştirilene kadar hep ihlal edildiğini, küreselleşmenin önünde direnmenin ise 100 kilometre hızla gelen bir kamyonun önüne çıkmak gibi olduğunu söylemişti.
McCarthy, “Kamyonun önünde durursanız ezilirsiniz. Sonra belki orada bir daha kaza olmasın diye yola bir ikaz tabelası koyarlar” demiş ve dünyanın önünde üç seçenek bulunduğunu öne sürmüştü. McCarthy, “Bütün dünyanın aynı politikalarda uzlaşması ideal seçenektir. Ancak sermaye hareketlerinin düzenlenmesi bu şekilde mümkün olmaz, dolayısıyla en güçlü alternatif Amerikan imparatorluğudur. Bu düzen, bölünmüş güçlerden daha faydalı olacaktır. Bunun da alternatifi iki ya da üçlü güç bloğudur.” demişti.
* *
Oturum Başkanı Emekli Büyükelçi Gündüz Aktan ise konuşmasına milliyetçi bir çizgide başlamış ama Amerikan imparatorluğu fikrini benimsediğini açıklayarak izleyenleri şok etmişti. Aktan, küreselleşmenin ulusal egemenlikleri ortadan kaldırdığını, milli kimlikleri çözdüğünü, devleti yıprattığını anlattıktan sonra, Justin Mc Carthy’nin “Amerikan imparatorluğu en önemli alternatiftir” şeklindeki görüşlerine katıldığını ve Pax Americana’yı Pax Civitas haline getirmek gerektiğini söylemişti! Yani bütün dünya Amerikan vatandaşı olsun demeye getirmişti...
Salonda buz gibi bir hava estiren bu sözlerden sonra tartışma bölümünde söz alan dinleyicilerden Prof. Dr. Tolga Yarman, Gündüz Aktan’ı kastederek, siyasi tercihlerle bilimsel yaklaşımların karıştırılmaması gerektiğini bunun erdemli bir davranış olmadığın belirtmiş ve “Hiçbir ulusa bu kadar bağlı olmamak gerekiyor. Hâkimiyet kayıtsız şartsız bütün dünya uluslarınındır” diye konuşmuştu.
Tekrar söz alan Makovsky, Washington’da “Amerikan imparatorluğu”ndan bahsedilmediğini, öncelikle istikrarın desteklenmesi ve değerlerin yaygınlaştırılmasının konuşulduğunu belirtmek zorunda kalmıştı.
* *
Bu sırada ben de söz alarak, küreselleşmeden söz edilirken IMF ve Dünya Bankası kararlarına vurgu yapılmakla birlikte bu iki kuruluşun üzerindeki karar mekanizmalarından, sivil toplum gibi gösterilen kuruluşların istihbarat örgütlerinin güdümünde olmasından kimsenin söz etmediğini hatırlatmıştım. Bütün dünyanın tartıştığı küreselleşmenin, İnternet gibi teknolojik örnekler verilerek kendiliğinden gelişen bir süreç olduğunun propaganda edildiğini ve kimsenin bu kavramın sahipliğini üstlenmediğini, kimsenin bu projenin sahibinin kim olduğunu söylemediğini, sahibinin de kendi adıyla ortaya çıkmaya cesaret edemediğini anlatmış ve “Küreselleşme gayrimeşru bir çocuk gibi ortada kalmıştır. Küreselleşme bir süreç değil, öncelikle bir projedir. 100 kilometre hızla gelen bir kamyon değil, bir örümcek ağıdır. Dünyadaki an zayıf örgütlenme şeması örümcek ağıdır, bir ucundan çekerseniz çözülür gider. Ulus devletler, milli kimlikler yaşayacak ve insanlık onuru, köleleleştirmek demek olan bu örümcek ağını çözecektir!” demiştim.
Oturum Başkanı Gündüz Aktan, benim konuşmamdan sonra küreselleşmenin bir proje değil, bir süreç olduğunda ısrar etmiş, Prof. Dr. Justin McCarthy de bana cevaben kamyon örneğini yeniden anlatarak küreselleşmekten kaçmanın mümkün olmadığını tekrarlamıştı!
Doç. Dr. Hüner Tuncer, "Küreselleşmenin, ulus devleti, dolayısıyla Atatürk ilkelerini ortadan kaldırmaya çalıştığını biliyoruz. Burada sorun şudur: Türkiye’yi yönetenler bu ilkelere sahip çıkacak mıdır, çıkmayacak mıdır? Yönetim sahip çıkmayacaksa, iş Türk aydınlarına ve Türk halkına düşüyor..." demişti. İşte bugün o noktadayız...
* *
Şimdi Trump, Makowski’nin gizlemeye çalıştığı “Amerikan İmparatorluğu” hedefini gizlemiyor, aksine bütün dünyaya ilan ediyor.
Bu kararlar, ABD’nin sonunu getirebilir. Çünkü bütün insanlık köleleşmeye razı olmaz...
https:// www.yenicaggazetesi.com.tr/trump-abdnin-sonunu-mu- hazirliyor-903099h.htm
=======================
@eminsirin12
“ Gazzelilerin Türkiye’ye göçmeleri için sarayda hazırlıklar yapılıyor. 1 milyon üstü Gazzeli”hicret “ edip Ege’nin iç bölgeleri ile orta Anadolu’da iskan edilecek. 10 milyar $’da göçmen kabul yardımı alınacakmış, sonra da Suriyelilerle beraber Filistinlerine de vatandaşlık verilip seçmen yapılacakmış”
@alimahir
@AliYerlikaya
@barispehlivan
@baristerkoglu
@eczozgurozel
@HakanFidan
@herkesicinCHP
@merdanyanardag
@MHP_Bilgi
@musavat35
@NumanKurtulmus
@Ulku_Ocaklari
@umitozdag
@veliagbaba
@yilmaztunc
https:// youtu.be/spqeOsGGFXA? si=NTqXX5cb_Ah ITEhF
=======================
Gazeteciler Timur Soykan ve Murat Ağırel gözaltına alındı. Polis ekipleri, her iki gazetecinin de evinde arama yapıyor. Soykan ve Ağırel, ifadeleri alınıp işlemlerinin tamamlanmasının ardından adliyeye sevk edildi.
10-Nisan-2025
Timur Soykan ve Murat Ağırel gözaltına alındı: Şikayetçi yasa dışı bahisten tutuklu Erkan Kork
Gazeteciler Timur Soykan ve Murat Ağırel gözaltına alındı. Polis ekipleri, her iki gazetecinin de evinde arama yaptı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kararında, gözaltı sebebi şöyle ifade edildi:
"Yüklenen suçun gerektirdiği ceza miktarına göre şüphelilerin kaçma ve delilleri yok etme, değiştirme ve gizleme ihtimalinin bulunması, aleyhlerinde yeteri kadar delil ve emare bulunmasından dolayı gözaltına alma tedbiri zorunlu görülmüştür."
Gözaltına alınan Murat Ağırel ve Timur Soykan polis karakolunda ifadeleri alınıp işlemleri tamamlandıktan sonra adliyeye sevk edildi.
Ağırel ve Soykan’ın "tehdit ve şantaj" suçlamasıyla gözaltına alındığı belirtilirken, konunun detaylarına dair Başsavcılık’tan şu açıklama yapıldı:
"İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 7258 sayılı yasaya muhalefet ve Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçları yönünden yürütülen soruşturmada, şüpheli sıfatıyla yer alan şahısların FLAŞ HABER TV isimli televizyon kanalının devri ve satın alınması hususunda Murat AĞIREL ve Timur SOYAKAN isimli şahısların kendilerine tehdit ve şantajda bulundukları yönünde davacı ve şikayetçi olmaları üzerine ilgili şahıslar hakkında isnat edilen eylemlerle alakalı olarak TCK’nın 106/1(Tehdit) ve 107/1(Şantaj) Suçları kapsamında Soruşturma başlatılmış, şüpheliler hakkında gözaltı, arama -el koyma işlemleri ile soruşturma devam etmektedir. Kamu oyuna duyurulur."
Gazetecilerden şikayetçi olan ismin geçen ocak ayında Flash Haber TVyi satın alan, geçen ay yasa dışı bahis soruşturması kapsamında tutuklanan Erkan Kork olduğu öğrenildi.
Erkan Kork, suç duyurusu dilekçesinde savcılığa verdiği ifadede gazeteciler Murat Ağırel ve Timur Soykan’ın, Flash Haber’in satın alınması sürecine ilişkin kendisiyle röportaj yapmak istediklerini, yaptıkları görüşmede kendisini geri adım attırmayı çalıştıklarını iddia etti
Erkan Kork, her iki gazeteciyle Trump Towers’da görüştüğünü, görüşmenin yaklaşık 2-3 saat sürdüğünü, iki tarafın da görüşmeyi ses kaydı yöntemiyle kayıt altına aldığını belirtti.
Yapılan telefon görüşmesinde Murat Ağırel’in, Erkan Kork’a halka açık bir yerde oturabileceklerini söylerken Kork’un, da “Hiç sorun değil, isterseniz kanalda da görüşebiliriz, isterseniz bankada görüşebiliriz. Banka genel müdürlüğünden daha sağlam bir yer olamaz çok daha rahat konuşuruz” diye cevap verdiği görüldü.
Kork, ifadesinde görüşme sona ermesine rağmen ses kaydının devam ettiğini vurguladı.
Erkan Kork’un ifadesinin ilgili kısmı şöyle:
"Ben kanalı aldıktan iki ay sonra gazeteci Murat Ağırel beni aradı ve benimle röportaj istediğini söyledi. Ben kendilerini ofisime davet ettim ancak onlar kabul etmediler onlar beni Cumhuriyet Gazetesine davet ettiler bende bunu kabul etmedim en son Trump Tower isimli iş merkezinin altında bulunan Midpoint isimli yerde buluşma ayarladık.
Normal şartlarda benimle görüşmek isteyen onlar olmasına rağmen basın etik kurallarına aykırı davranarak ve üst perdeden konuşarak beni ayaklarına çağırmaya çalıştılar bende kabul etmedim. Buluştuğumuzda Murat Ağırel, Timur Soykan isimli gazeteci ile birlikte geldi. Yaklaşık 2-3 saat görüştük. Her iki tarafta karşılıklı rıza ile görüşmeyi kayıt altına aldı. Timur Soykan bana hiç soru sormadı ve herhangi bir isnatta bulunmadı. Ancak Murat Ağırel özellikle Asliye Ceza Mahkemesindeki davamla alakalı sorular sordu ben bu gazetecilere kendi davamla herhangi bir bilgi veya belge paylaşımında bulunmadım ama nereden temin ettiklerinin bilmemekle beraber ellerinde benimle alakalı bütün bilgiler ve dava ile ilgili bilgiler vardı.
Konuşma içeriği beni baskılamak Flash TV'nin tarafımca satın alınmasından ötürü beni geri atım attırmaya yönelik konuşmalar şeklinde oldu. Hatta görüşmeyi sonlandırdığımızda benim ses kaydım devam ederken Murat Ağırel bana hitaben 23 Asliye Ceza Mahkemesindeki dosyamı da kastederek 'hakkınızda açılmış davalar var ve iddialar var, neye güvenerek bu kanalı aldınız' şeklinde baskın ve bastırıcı beyanlarda da bulundu. O günden sonra beni yıldırabilmek adına şirketlerim ve hakkımda karalayıcı ve suçlayıcı yazı serileri yayınlamaya başladı. Ben sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla Timur Soykan başta Murat Ağırel isimli gazetecini yaptığı haberleri çok fazla desteklemedi ve retweet yapmadı. Ancak ben tutuklandıktan sonraki süreçte benim hakkımda yayın yapmaya başladı.
(…) Özellikle Murat Ağırel ve Timur Soykan ile ilgili yaptığımız görüşme ve akabinde beni ve şirketlerimi karalayıcı yayınları özelinde özellikle Flash Haber Tv’nin tarafımca satın alınmasını engellemek adına habercilik etiğine aykırı davranarak beni baskılayıcı ve üzerime isnatta bulunucu şekilde eylemlerde bulunmaları nedeniyle şikayetçiyim.”
Murat Ağırel’in gözaltına alınma anlarını Şule Aydın sosyal medya hesabında paylaştı.
Avukat Enes H. Ermaner, Soykan ve Ağırel’in bugün bir soruşturma kapsamında zaten savcılığa gideceklerini ifade ederek şu ifadeleri kullandı:
"İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bugün ifade vermeye geleceğimizi bilmesine rağmen bugün sabah gazeteciler @muratagirel ve @timursoykan hakkında gözaltı işlemi uyguladı ve her iki gazeteci de ikametinde arama ve el koyma işlemi yapılarak gözaltına alındı.
İfade için randevulaşan, kendi ifadeye geleceği bilinen kişiler hakkında gözaltı işlemi uygulanması hukuka aykırılık teşkil ettiği gibi açıkça Düşman Ceza Hukuku’nun uygulandığını göstermektedir.
Her iki gazeteci de Vatan Emniyet binasına götürülüyor."
Timur Soykan ve Murat Ağırel gözaltına alındı: Şikayetçi yasa dışı bahisten tutuklu Erkan Kork - Resim: 1
CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut, sosyal medya hesabından olay karşısında şu tepkiyi verdi:
"Yeter! Gazeteciler Timur Soykan ve Murat Ağırel yine bir şafak operasyonuyla gözaltına alındı. Türkiye’ye bu çirkin görüntüleri yaşatanların, yargıyı sopa olarak kullananların tek amacı iktidarı eleştiren gazetecilere, özgür medyaya gözdağı vermek. Gazetecilik suç değildir! Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!"
Bulut’un ardından CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’da sosyal medya hesabından şu ifadeleri kullandı:
"Gazetecileri gözaltına almışsınız, şimdi öğrendim. Bekleyin İstanbul’a geliyorum."
Odatv.com
https://www.odatv.com/ guncel/timur-soykan-ve-murat-agirel-gozaltina- alindi-120093994
=======================
Azerbaycan’da Türkiye ile İsrail arasında yapılan görüşmede İsrail tarafının Suriye’nin Palmira bölgesinde Türk üsleri kurulmasına karşı çıkarak bunun “kırmızı çizgi”leri olduğu mesajını ilettiği belirtildi.
10-04-2025
İsrail ile Türkiye arasında Suriye’de “çatışmasızlık mekanizması” kurulmasına ilişkin ilk teknik toplantının dün Azerbaycan’da yapıldığı iki taraf tarafından da doğrulandı.
İsrail gazetesi Jerusalem Post’a konuşan bir siyasi yetkili toplantıda İsrail heyetinin Suriye’ye ilişkin “kırmızı çizgisi”ni net olarak Türk tarafına ilettiğini söyledi.
İsmi açıklanmayan kaynağa göre, İsrail tarafı Suriye’deki yabancı güçlerin yeniden konuşlanmasında herhangi bir değişikliği, özellikle Palmira bölgesinde Türk üsleri kurulmasını “kırmızı çizgi” olarak göreceklerini ve bunun “ciddi bir ihlal” olarak değerlendirileceğini Türk tarafına net bir biçimde iletti.
İsrail’in “bu türden bir tehdidin sorumluluğunun Şam’da Ahmed Şara liderliğindeki hükümete ait olacağı” mesajını verdiğini belirten yetkili ayrıca “İsrail’i tehlikeye atacak herhangi bir eylemin Suriye hükümetini de tehlikeye atacağı”nın kaydedildiğini söyledi.
Haberde görüşmede İsrail heyetine Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Tzachi Hanegbi ile hükümetin askeri sekreteri Roman Gofman’ın başkanlık ettiği de belirtildi.
İsrail Başbakanlık Ofisi de dünkü görüşmede iki tarafın bölgedeki çıkarlarını sunduğu ve “güvenlik istikrarı”nı korumak için diyaloğa devam etme konusunda mutabık kaldığını açıkladı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın dün CNN Türk’te katıldığı canlı yayında İsrail ile Suriye konusunda “teknik görüşme” yapıldığını doğrulamasının ardından, Milli Savunma Bakanlığı kaynakları da İsrail ile Suriye’de çatışmasızlık mekanizması kurulması konusunda ilk teknik görüşmenin dün Azerbaycan’da yapıldığını açıklamıştı. Bakanlık kaynakları “Çatışmasızlık mekanizmasının kurulması için çalışmalara devam edilecektir” açıklamasını yaptı.
Öte yandan bugün MSB kaynakları Türkiye’nin Suriye’de “eğitim maksatlı üs” kurmasına yönelik değerlendirmelerin de devam ettiğini duyurdu.
Anadolu Ajansı’nın aktardığına göre MSB kaynakları, Türkiye’nin, Suriye’deki yeni hükümetin talepleri doğrultusunda, “savunma kapasitelerinin artırılması ve başta DEAŞ terör örgütü olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadelelerine destek sağlandığını” belirtti.
Bu kapsamda, eğitim maksatlı üs kurulmasına yönelik değerlendirmelerin devam ettiği bilgisini paylaşan kaynaklar, şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye’nin yegane amacı Suriye’nin toprak bütünlüğünün, istikrar ve güvenliğinin sağlanması ile terörden temizlenmesine yardımcı olmaktır. Türkiye’nin bunu yapmaya niyeti, kapasitesi ve vizyonu vardır. Bu amaçla yapılan ve yapılacak tüm faaliyetler iki devlet arasında varılan mutabakat kapsamında, uluslararası hukuka uygun ve üçüncü ülkeleri hedef almadan icra edilmekte ve edilecektir. Türk Silahlı Kuvvetleri gittiği her yere istikrar ve barış götürmektedir ve kendisine tehdit olmayan kimse için tehdit değildir. Buna karşın İsrail, çatışmacı dış politika anlayışı ile hareket ederek Türkiye’yi haksız ithamlarla hedef göstermektedir. Provokatif açıklamalarla da iki ülke arasında sözde bir tansiyon/gerilim varmış gibi uluslararası kamuoyunda algı oluşturmaya, kafa karışıklığı yaratmaya çalışmaktadır. İsrail’in hukuksuz eylemlerini örtbas etmek amacıyla seçtiği bu yolu daha fazla sürdürebilmesi mümkün değildir.”
=======================
"Menemen Cezaevinde yaşananlar korku filmi gibi"
imamoğlu protesto
10-Nisan-2025
CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç, Cumhurbaşkanı adayı ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına karşı yapılan protesto eylemlerinde tutuklanarak Menemen Cezaevi’ne konulan 9 kişiye kötü muamele yapıldığını tespit eden İzmir Barosu raporunu TBMM’ye taşıdı. Kılıç, “Gençlere yönelik bu muamele asla kabul edilemez. Bu kötü muameleyi yapan ve şahit olan herkes suç işlemektedir” dedi.
İmamoğlu protestolarında tutuklanarak Menemen Cezaevi’ne konulanlardan 9’una yönelik kötü muamele iddiaları İzmir Barosunca tespit edildi. CHP’li Kılıç, İzmir Barosu’nun yaptığı tespitler üzerine Menemen T Tipi Cezaevi’nde yaşanan hak ihlallerinin araştırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne araştırma önergesi verdi.
Kılıç’ın verdiği araştırma önergesine göre, tutuklular, kendilerini ziyaret eden İzmir Barosu avukatlarına, cezaevinde her koğuşta 3’er kişi olarak bulunmalarına rağmen 30-40 civarı infaz koruma memuru tarafından ayakta ve dışarıda sayıma zorlandıklarını ifade ettiler.
Tutuklular, kollarından sürüklenerek havalandırmaya çıkarıldıklarını, havalandırmada aynı infaz koruma memurlarınca boğazlarının sıkıldığını, darp edilerek duvara vurulma şeklinde fiziki şiddete maruz kaldıklarını belirttiler. Kendilerine hakaret edildiğini belirten tutuklulardan biri ayrıca sakallarını yolunduğunu, diğeri ise gözüne parmak sokulduğunu iddia etti. Tutuklular yaşadıklarını cezaevi müdürü ve doktoruna da anlattıklarını ancak şikayetlerine kayıtsız kalındığını belirtti. Tutuklu gençler, yaşadıklarını anlatmaları halinde de tehdit edildiklerini belirtirken, 16 kişilik koğuşlarda 30-40 kişi kalındığını, yerde uyumak zorunda kaldıklarını söylediler.
Tutukluların iddialarının araştırılması için TBMM’ye araştırma önergesi veren Kılıç, yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“ Öyle günlerden geçiyoruz ki... Ne yapsak, ne desek içimiz soğumuyor. Bir ülke düşünün: Anayasal haklarını kullanan gençler önce hapsediliyor, sonra bu yetmezmiş gibi işkenceye, kötü muameleye ve hakarete uğruyor. İzmir Barosu temsilcileri gördü ve belgeledi: Menemen T Tipi Cezaevi’nde yaşananlar, bir hukuk devletinde değil, ancak bir korku filminde görebileceğimiz türden.
30-40 infaz koruma memuru, üç gencin kaldığı koğuşlara dalıyor. ‘Teröristleri burada barındırmayacağız’ diye haykırarak boğazlarını sıkıyor! Gözlerine parmak sokuyor! Küfür ediyor! Duvardan duvara vuruyorlar! Gençlerin boyunlarında parmak izleri, vücutlarında morluklar, yolunmuş sakallar, acıyan eklemler, hareket edemeyecek halde kıvrılmış kollar...
Bu asla kabul edilemez! Bu kötü muameleyi yapan ve şahit olan herkes, Türk Ceza Kanunu 94. maddeye göre işkence suçunu, Türk Ceza Kanunu 106. Maddeye göre tehdit suçunu, Türk Ceza Kanunu 125. Maddeye göre hakaret suçunu, Türk Ceza Kanunu 256. Maddeye göre zor kullanma yetkisinin aşılması suçunu, Türk Ceza Kanunu 257. Maddeye göre görevi kötüye kullanma suçunu, Türk Ceza Kanunu 278 ve 279. Maddelerine göre suçu bildirmeme suçunu işlemektedir.
Tüm Milletvekillerine sesleniyor başınızı kumdan çıkarın ve siz de anayasal haklarını kullandıkları için işkence gören bu çocukların yanında olun! Bu sessizliğiniz, bu zulme ortaklıktır. Bunlar bizim çocuklarımız. Bunlar, sadece düşüncelerini ifade ettikleri için bu muameleyi görüyorlar. İşkence görenler sadece o öğrenciler değil, onlarla birlikte Anayasamız, hukuk devleti ilkemiz, vicdanımız da işkence görüyor.
Bu öğrencilerin davasını kendi davamız olarak görüyoruz. Ta ki, işkenceciler cezalandırılana, sorumlular görevden alınana ve Anayasal haklar güvence altına alınana kadar.”
=======================
Anonim
1- Türkiye’yi yıllardır derin bir ekonomik ve siyasi krize sokan Erdoğan, halk desteğini kaybettiği için umudu dışarıda arıyor.
Erdoğan’ın kiminle pazarlık yaptığını aşağıda okuyacaksınız.
2- Esad’ın devrilmesiyle Doğu Akdeniz enerji planları yeniden masaya yatırıldı. Bölgede inşa edilecek doğal gaz boru hatlarıile limanlar, yeni bir düzen ve ekonomi sağlayacak.
Bölgede oyun kurucu Trump ve İsrail.
3- Doğu Akdeniz’deki doğal gazın Avrupa’ya transferi için mutlak suretle boru hattına ihtiyaç var. Akdeniz ve Ege Denizi’nin zeminine boru hattı yüksek maliyet nedeniyle döşenemiyor. Bu nedenle boru hattının karadan, yani Türkiye’den geçmesi gerekiyor.
4- Doğu Akdeniz’deki yer altı kaynaklarının büyüklüğü tahmini 2 trilyon dolar civarında. Yeni keşiflerle bu daha da artacaktır.
Katar, Irak ve Suriye’nin toplam yer altı zenginliği ise 12 trilyon doları aşmaktadır.
5- Plana göre, bölgede çıkarılacak bütün doğalgaz Kıbrıs Adası’nda toplanacak. Oradan da boru hattıyla Türkiye’ye aktarılacak.
Rota da belli. Kıbrıs’ın Dipkarpaz Burnu ile Adana Yumurtalık arasında boru hattı kurulması planlanıyor.
6- Suriye’deki Banyas Limanı da, Türkiye’nin Yumurtalık bölgesi gibi konumlandırılacak. Oraya karadan petrol ve doğalgaz boru hatlarının ulaştırılması planlanıyor. Banyas’tanda Kıbrıs’a boru hattı çekilecek.
7- Projede en hassas kısım Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Türkiye tarafından tanınması. Türkiye Kıbrıs’ta garantör ülke ve Erdoğan bundan feragat etmeyi planlıyor.
Erdoğan işte elinde bu kozla pazarlık yapıyor.
8- Hatırlayın, geçen Kasım ayında Macaristan’da Erdoğan ve Hakan Fidan, Güney Kıbrıs lideri Nikos Hristodulidis, Yunanistan Başbakanı Miçotakis ve Arnavutluk Başbakanı EdiRama ile bir araya geldi.
9- AKP, ömrünü uzatmak ve Doğu Akdeniz’de bu planlara destek vermek için Türkiye’nin Kıbrıs’taki garantörlük vasfını sonlandırmak dahil her şeyi yapabilir.
Hakan Fidan son dönem yaptığı yurt dışı ziyaretlerde kapalı kapılar ardında en çok Kıbrıs konusunu konuşmaktadır.
10- Peki, bu süreçte pazarlık yapılan kilit isim kim?
Trump‘ın yakın arkadaşı ABD’nin önde gelen petrol ve doğal gaz yatırımcılarından birisi olan milyarder Harold Hamm.
11- Hamm’ın şirketi Continental Resources ve Teksas merkezli TransAtlantic Petroleum ile TPAO arasında ortak girişim anlaşması yapıldı. Diyarbakır ve Trakya’da kaya gazı ve kaya petrolü aramaları yapılacak.
12- Tesadüf bu ya, Hamm’ın Kuzey Amerika dışındaki ilk büyük işi TPAO ile oldu!
Diğer bir tesadüf de, Ekrem İmamoğlu’na yapılan 19 Mart darbe girişiminden sadece 5 gün önce bu anlaşmanın yapıldığı duyuruldu.
13- Diyarbakır ve Trakya’da potansiyel yer altı kaynağının 350 milyar dolar olduğu ifade ediliyor.
İskenderun Körfezi’nde de bize ait petrol kaynakları olduğu belirtiliyor. Buranın da Hamm’a verilmesi söz konusu.
14- Harold Hamm’ın İsrail ile çok yakın ilişkileri var. Yani, Hamm sadece Trump’ı değil aynı zamanda İsrail’i de temsil ediyor. Bölgedeki boru hattı projesinde en büyük aktörlerden birisi Hamm, AKP ile çoktan çalışmaya başladı.
15- Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğal gazdan ve limanlardaki ticaretten on milyarlarca doları bulan pay isteniyor. Ama görüşmeleri tıkayan bir durum söz konusu:
Türk milleti!
16- Batı ülkeleri Erdoğan’a güvenmiyor. Onun halk desteğini büyük oranda kaybettiğini görüyor ve Erdoğan’la süreci yürütmek istemiyor.
AKP Batı’ya “Benimle uzun vadeli plan kurun, muhalefeti tasfiye edeceğim” garantisi vermeye çalışıyor.
17- AKP, Batı’ya “ CHP, İmamoğlu gelirse ne yapacakları belirsiz. O yüzden benimle devam ederseniz diplomaside ne isterseniz veririm” diyor.
Erdoğan, Trump, AB, İngiltere ve Rusya ne isterse verecek. Bu yüzden “Benden başkasıyla plan yapamazsınız” diyerek muhalefete operasyona başladı.
18- AKP, mayıs ayına kadar Trump’tan randevu koparmak istiyor. Bu yüzden elini hızlı tutup İmamoğlu için düğmeye bastı. Yani savcılığın diploma iptali için üniversiteye “Hızlı hareket edin acelemiz var” demesinin sebebi bu.
19- Ancak Türk milleti bu darbe girişimini geriletmiş, tüm dünyaya gerçek milli iradenin kimde olduğu mesajını vermiştir.
Dolayısıyla Doğu Akdeniz’deki enerji planlarında Erdoğan ile atılan adımlar yarım kalacaktır.
20- Ekrem İmamoğlu, Türk milletinin büyük desteği ile Türkiye Cumhuriyeti’nin bir sonraki Cumhurbaşkanı olacaktır. Bunun önünde hiçbir kumpas duramaz.
21- Jeopolitik rant için Türkiye’yi otoriter rejime çevirme planları yapılıyor. Deşifre ettiğimiz bu planlar tarihe utanç sayfaları olarak geçecek ve burada rol alan kim varsa, günü geldiğinde yargı ve halkımız önünde hesabını tek tek verecek.
=======================
@Umur_Talu
umurtalu479@gmail.com
12-Nisan-2025
½Umut, bilhassa kadınların, kızların; size oy verenler başta, omuz omuza, akıl akla, vicdan vicdana verebilmesi! “Dualarımız” da bunun için öncelikle! ½
½300 ve 301…½
İlki, Trump ABD’sinde ½“Filistin yanlısı”½ bildiri imzaladıkları için vizeleri iptal edilen ve kazandıkları öğrenim hakları ile varsa bursları yakılan üniversitelilerin sayısı. En az 300.
İkincisi, 301, şimdi kimileri tahliye edilse de, protestolarda Türkiye’de gözaltına alınan, tutuklanan öğrencilerin sayısı.
½Sayıda da bu kadar benzerlik olur mu, oluyor! Karakterler benzeyince, o “Filistin yanlıları ve Netanyahu İsrail’i karşıtları”nı avlıyor; siz “size itirazı olanlar”ı!½
Ama tabii siz “Filistinlilerden yanasınız.” Öyle ama Trump, “Başörtülü Rümeysa kardeşimiz”i ters kelepçeyle alan, götüren, haklarından mahrum eden düzenin o “despotik reis”i, hem de Filistinlileri katleden “Bibi”nin yanında sizi övüyor. Ve bir tür acınası medyanız bundan gurur duyuyor!
½Gurur duyulacak bir şey mi, överken bir yandan da 2018’de ekonominizi mahvederek “Rahibimizi aldık” diyerek o sopayı hatırlatması. ½Hani “yargı bağımsız”dı. Tehdit, şantaj ve sabotajla bir anda sizin ekonomistliğinizi ezdi geçti. ½Onu hatırlatıyor, tatlı tatlı; “Rümeysa bacımız”a ters kelepçe takarken.½
Mırıldanarak kınadı Türkiye bu ters kelepçeyi! ½Siz de “yaptırım” uygulasanıza.½ Boykot çağrısı yapın mesela, değil mi, nasıl olsa sizlere serbest. Bakın Tunus ve Fas’ta şu anda halk burada da etkin yabancı kökenli büyük bir market zincirini boykot ediyor. Tunuslu ve Faslıları da evlerinden toplar mısınız mesela!
Rümeysa, şimdilik kanıtsız biçimde, ½“Hamas yanlısı”½ olmakla da suçlanmış. Türkiye devleti de öyle değil mi? Madem bu “suç” değil, tam bu noktadan da büyük tepki verin. Var mı öyle bir niyet? Yok. ½Onlar, Rümeysa ve en az 299 genci cezalandırıyor; siz en az 301’i. Farkınız ne!½
Bir fark şu: Oradaki 300 ve buradaki 301, genç yaşlarında hiç olmazsa kendi açılarından ½“ilkeliler.½” Misal “kardeşimiz Mursi”yi darbeyle deviren ve ölüme sürükleyen; kardeşimiz Esma’yı katleden” Sisi’ye onca laf saydırıp sonra öpüşüp koklaşmıyorlar. Oradaki 300, en azından büyük çoğunluğu, dünyadaki her adaletsizliğe duyarlı olmalı. Buradaki 301’in çoğunluğu da öyle. Ya siz? ½“Adalet” zaten elinizde, “adaletsizlik” ise sürekli zihninizde!½
Hadi, “28 Şubat süreci”nde başörtüsü eylemlerini desteklemediğinizi söyleyin. Onlar da öğrenciydi ve okuyabilmeyi hak ve özgürlük gördükleri için eylemdeydi. ½Bugünküler de sadece bir hak ve özgürlük için değil, bu ülkenin yontulmuş, biçilmiş tüm hak ve özgürlükleri, kendi gelecekleri için çıktılar meydana. Oradan bir vakıf, şuradan bir yurt, buradan bir ihale kapmak için değil! ½
En azından baba olan, anne olan, vicdanlı olan, kendisine karşı çıksalar bile, saygı duyar onlara. Geçtim demokrasi, hukuk devleti, Anayasa gibi kağıt üstündeki hak ve özgürlük güvencelerini… Sadece insan olarak saygı duyar; ezmeye, sindirmeye, kin ve nefretle cezalandırmaya, yerlerde sürüklemeye, gazı basmaya, neredeyse linç etmelere, işkence teşebbüslerine tahammül edemez.
½Dünyanın çeşitli yerlerindeki kötüler ve kötülüklere dair, bir ileri bir geri, onca lafınız var. Sadece iktidarın değil, ona tapanların da. Kim o "yabancılar?" Irkçılar, faşizanlar, bizzat faşistler, kıyıcılar vesaire. Sizin vatandaşlarınız da maruz kalıyor bunlara; bazen dindaşlarınız, bu despotların arasında bir dolu “dindaş devlet” olsa da! Sonra kendi ülkenizde onlara bir öykünme, bir benzeme, bir mukallitlik, bir baskı ve nefret düzeni½. Tutarlılık aramak da nafile, değil mi?
Tam bu noktada ½Hakan Fidan½ çıktı geldi. Elbette ana muhalefet liderini eleştirebilir. Bir siyasi kimlik, bakan ne de olsa. “Liderimiz vesayet altında değil”i Trump’a ya da Rubio’ya anlatsın da, sözlerinin girişi şöyle: ½“Haddini bil!”½ Tamam, bu üslup tepeden tırnağa, yaygın biçimde “devlet dili.” Eskiden de vardı, şimdi kurumlaştı; çünkü en yüksekten sık söyleniyor.
½Fakat şimdi kendini ne hissederse hissetsin, kime hangi tepeden bakarsa baksın, Fidan “eski” bir astsubay.½ Emekli değil, “eski” dedim, çünkü ½“Haddini bil”in orduda en çok kimlere söylendiğini çoktan unutmuş.½ “Sıralı amir” düzeninde üstler, tabii istisnaları vardır, asttan çok “aşağı” gördükleri astsubaylara, uzman çavuşlara böyle “haddini bil” der. Biliyorum çünkü bu konuları yazdığım yaklaşık 30 yılda binlerce muvazzaf ve emekli tanığım oldu.
Şu andaki Savunma Bakanı bile, “eski paşa” ya, astsubayların hak talepleri için ½“Hiç çaycıyla bir olunur mu”½ demişti. Aynı kabinedesiniz. Genelkurmay ve istihbarat zirveleri olarak, hani baş başa bile “ön” göremediğiniz “Fetö darbe girişimi”nin hemen öncesinde birlikte çay içmiş miydiniz, bilmiyorum ama şimdi “Sayın Bakan” dese bile, en azından gençliğinizin “astsubay devreleri” için “çay getirip götüren” benzetmesini uygun görmüş. Bu nedir? “Haddini bil”in bir başka ifadesi. Aynı dili kullanırken “eski” arkadaşlarınız, meslektaşlarınız, onların acıları, aşağılandıkları için intiharları bile hiç mi gelmiyor aklınıza!
Evlerinde küçücük çocukların, sözde kontrolünüzdeki otelde ailelerin ve çocukların yandığı; en az 50 bin insanın “imar aflı, göz yummalı” binalarda “deprem katliamı”na uğradığı, işyerlerinde yılda 2 bin işçinin, her köşede yılda 200’den fazla kadının öldürüldüğü, öldürülen bir çocuğun mezarına bile saldırıldığı (Ahmet Mattia Minguzzi) bir ülkenin yönetimindesiniz. O da ne? Evladını kaybetmiş bir anne meydanda en yüksek ağızdan yuhalatılabiliyor: lakin o anne oğlunun mezarı başında öfkesini dile getirdi diye "Yüksek makama hakaret"ten mahkum olabiliyor. Bu şimdi >>"Adalet! mi!
Elbette bunun “seçimle meşruiyeti”ni tartışmam. ½Bir de “vicdani mecburiyet” olan, kamu vicdanında meşruiyet var.½ Kibirle, kinle, nefretle, herkes korumasızken ve insanlara en tepeden onca hakaret edilir ve ettirilirken, hep kendinize “hakaret” diyerek insan toplamak nedir!
Rümeysa Öztürk ABD’de doktora öğrencisiymiş. ½Sahi siz kaç öğrenci, kaç doktora öğrencisi toplayıp içeri attınız, kaçı ters kelepçeli, kaçı şiddete ve tacize maruz kalmıştı? Şimdi siz birden “barış” derken, kaç akademisyen “barış imzacısı” diye, intihara sürüklenen dahil, kayyım üniversitelerinden sürüldü?½
½“½½Çocuk eğitimi ve insan gelişimi” doktorası yaparken ters kelepçelenen Rümeysa da, orada Müslaman olmayan cesur öğrencilerle de omuz omuza durduktan sonra, umarım bu “yerli ve milli Trumpik halinizi ve haddinizi” görür de, “haddini bilmeden” bir gün size de “ders” verir! ½
Umut zaten, bilhassa kadınların, kızların; size oy verenler başta, omuz omuza, akıl akla, vicdan vicdana verebilmesi! “Dualarımız” da bunun için öncelikle!
Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi’nde yatılı okudu. 1980’de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi’den mezun oldu.
Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği’nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk’te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.
Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.
Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu’na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.
İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.
Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998’de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ni hazırladı.
Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.
Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığı yaptı; Vicdanımızın Hatıra Defteri, Tarladan Okula Bir Damla, Cumhuriyet’in İlk Durağı belgesellerinde metin yazarlığının yanısıra çekimlerinde bulundu.
Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest), Senin Adın Corona Olsun (Literatür), Edebi ve Edepsiz Beyoğlu (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes’in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.
NBSP'ler italik
https://t24.com.tr/ yazarlar/umur-talu/haddini-bil-300-sen- de-301,49413#google_vignette
=======================
13-Nisan-2025 , Pazar
“ Terörle bir yere varılamaz” söylemi doğru değildir!
Bu söylemi yalanlayan, 1983-1992 sürecinde Siyonist İsrail devletinin başbakanı olan İzhak Şamir şöyle demiştir:
“ Terörün bir savaş yöntemi olarak kullanılması engellenemez. Bizim için terör, bugünkü koşullarda siyasi savaşın bir parçasıdır.”
Siyonistler önce şu terör örgütlerini kurdular: Haganah Çetesi, İrgun Çetesi, Stren Çetesi.
Bu çetelerin reisleri sonradan sırayla siyonist İsrail devletinin devlet başkanı, başbakanı oldular.
Bu siyonist çeteler 1947 yılından günümüze kadar gerçekleştirdikleri terör eylemleriyle, ordusuz, silahsız, savunmasız Filistinli Müslüman erkekleri, kadınları, gençleri, yaşlıları, çocukları, fiziksel engellileri, yatalak hastaları öldürdüler.
İşte, siyonistlerin günümüze kadar yaptıkları toplu katliamlar:
• Kisas Katliamı, 15-Aralık-1947
• Yehida Katliamı, 19-Aralık-1947
• Kazaza Katliamı, 19-Aralık-1947
• Semiramis Oteli Katliamı, 5 Ocak 1948
• Deyr Yasin Katliamı, 9 Nisan 1948
• Naser Al-Din Katliamı, 13-Nisan-1948
• Tantura Katliamı, 15-Mayıs-1948
• Beyt Daras Katliamı, 21-Mayıs-1948
• Dahmaş Camii Katliamı, 11-Temmuz-1948
• Davayma Katliamı, 29-Ekim-1948
• Houla Katliamı, 31-Ekim-1949
• Şarafat Katliamı, 7 Şubat 1951
• Kibya Katliamı, 14-Ekim-1953
• Kafr Kasım Katliamı, 29-Ekim-1956
• Han Yunus Katliamı, 3 Kasım 1956
• Gazze Kenti Katliamı, 5 Nisan 1957
• Al-Sammou Katliamı, 13-Kasım-1966
• Beyt Nuba Köyünde Etnik Temizlik, 27-Haziran-1967
• Sabra ve Şatila Katliamları, 16- 18-Eylül-1982
• İbrahim Camisi Katliamı, 25-Şubat-1984
• Cabaliya Katliamı, 28-Mart-1984
• Erez Kontrol Noktası Katliamı, 15-Temmuz-1984
• Oyon Kara Katliamı, 20-Mayıs-1990
• Mescid-i Aksa Camisi Katliamı, 8 Ekim 1990
• Kana Katliamı, 18-Nisan-1996
• Turkumya Katliamı, 10-Mart-1998
• Şaron Gazze’yi Bombaladı, 6 Mart 2002,
• Cenin Katliamı, 3 Nisan 2002
• Gazze Katliamı. 186 BİN Filistinşi öldürüldü. 7 Ekim 20 23- Nisan-2025
Değerli Dostlar,
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 307 üyeli “İsrail Dostluk Grubu” kurulmuştur.
Grubun AKP‘den 247, MHP’den 52, CHP’den 7, DSP'den 1 üyesi bulunmakta. Özetle AKP milletvekillerinin yüzde 72,86’sı, MHP’li milletvekillerinin yüzde 74,29‘u, CHP’li milletvekillerinin yüzde 7,14 ve DSP’li milletvekillerinin yüzde 7,69’u üye olmuş bu gruba.
Grubun başkanı İstanbul Milletvekili Mesude Nursuna Memecan. Başkan vekili Muharrem Selamoğlu, Genel Sekreteri Yusuf Ziya İrbeç, Sayman Mehmet H. Alır. Yönetim asil üyeleri Mevlüt Çavuşoğlu, Yılmaz M. Helvacıoğlu, Murat H. Mercan, Şahin Mengü, Osman Çakır, Cüneyt Yüksel, Mustafa Ünal, Hüseyin Tuğcu, Nesrin Baytok, Mustafa Çetin,
Tam listeyi incelediğiniz zaman ilginç isimler göreceksiniz. Örneğin Eski Müsiad Genel Başkanı Bayram Ali Bayramoğlu, Alpaslan Türkeş’in oğlu Yıldırım Tuğrul Türkeş, CHP’li Onur Öymen!
İşte, Siyonistlerin Dostu milletvekillerinin tam listesi:
Adana: Ömer Çelik (AKP), Dengir Mir Mehmet Fırat (AKP), Fatoş Gürkan (AKP), Vahit Kirişci (AKP), Ali Küçükaydın (AKP), Necdet Ünüvar (AKP), Kürşat Atılgan (CHP)
Adıyaman: Ahmet Aydın (AKP), Mehmet Erdoğan (AKP), Şevket Gürsoy (AKP),
Afyonkarahisar: Abdülkadir Akcan (MHP), Zekeriya Aslan (AKP), Halil Aydoğan (CHP).
Ağrı: Mehmet Hanifi Alır (AKP), Abdulkerim Aydemir (AKP), Yaşar Eryılmaz (AKP), Cemal Kaya (AKP), Fatma Salman Kotan (AKP),
Aksaray: Ali Rıza Alaboyun (AKP), İlknur İnceöz (AKP), Osman Ertuğrul (MHP),
Amasya: Avni Erdemir (AKP),
Ankara: Aşkın Asan (AKP), Zeynep Dağı (AKP), Bülent Gedikli (AKP), Ahmet İyimaya (AKP), Burhan Kayatürk (AKP), Faruk Koca (AKP), Mehmet Zekai Özcan (AKP), N. Haluk Özdalga (AKP), Yıldırım Tuğrul Türkeş (MHP), Bekir Aksoy (MHP), Ahmet Deniz Bölükbaşı (MHP), Nesrin Baytok (CHP)
Antalya: Mevlüt Çavuşoğlu (AKP), Sadık Badak (AKP), Yusuf Ziya İrbeç (AKP), Atila Emek (CHP), Tunca Toskay (MHP), Hüseyin Yıldız (MHP)
Ardahan: Saffet Kaya (AKP), Ensar Öğüt (CHP)
Artvin: Ertekin Çolak (AKP)
Aydın: Mehmet Erdem (AKP), Ahmet Ertürk (AKP), Ertuğrul Kumcuoğlu (MHP), Ali Uzunırmak (MHP)
Balıkesir: Ayşe Akbaş (AKP), İsmail Özgün (AKP), Mehmet Cemal Öztaylan (AKP), Ali Osman Sali (AKP), Ahmet Edip Uğur (AKP), Ahmet Duran Bulut (MHP)
Bartın: Yılmaz Tunç (AKP)
Bingöl: Kazim Ataoğlu (AKP), Yusuf Coşkun (AKP), Cevdet Yılmaz (AKP)
Bitlis: Vahit Kiler (AKP), Cemal Taşar (AKP)
Bolu: Yüksel Coşkunyürek (AKP), Fatih Metin (AKP)
Burdur: Mehmet Alp (AKP)
Bursa: Canan Candemir Çelik (AKP), Hayrettin Çakmak (AKP), Mehmet Altan Karapaşaoğlu (AKP), Sedat Kızılcıklı (AKP), Ali Koyuncu (AKP), Ali Kul (AKP), Mehmet Ocakden (AKP), Mehmet Tunçak (AKP), Mehmet Emin Tutan (AKP), Onur Öymen (CHP), Hamza Hamit Homriş (MHP), İsmet Büyükataman (MHP), Müjdat Kuşku (AKP) Mustafa Kemal Cengiz (MHP)
Çankırı: Nurettin Akman (AKP), Ahmet Bukan (MHP), Suat Kınıklıoğlu (AKP)
Çorum: Cahit Bağcı (AKP), Agah Kafkas (AKP), Murat Yıldırım (AKP)
Denizli: Mithat Ekici (AKP), Mehmet Salih Erdoğan (AKP), Selma Aliye Kavaf (AKP), Mehmet Yüksel (AKP), Emin Haluk Ayhan (MHP)
Diyarbakır: Osman Aslan (AKP), Ali İhsan Merdanoğlu (AKP)
Düzce: Metin Kaşıkoğlu (AKP), Yaşar Yakış (AKP), Celal Erbay (AKP)
Elazığ: Mehmet Necati Çetinkaya (AKP), Feyzi İşbaşaran (AKP)
Erzincan: Sebahattin Karakelle (AKP)
Erzurum: Muhyettin Aksak (AKP), Fazilet Dağcı Çığlık (AKP), Muzaffer Gülyurt (AKP), Zeki Ertugay (MHP)
Eskişehir: Hasan Murat Mercan (AKP), Beytullah Asil (MHP), Emin Nedim Öztürk (AKP)
Gaziantep: Hasan Özdemir (MHP), Mahmut Durdu (AKP), Mehmet Erdoğan (AKP), İbrahim Halil Mazıcıoğlu (AKP), Özlem Müftüoğlu (AKP)
Giresun: Hacı Hasan Sönmez (AKP), Ali Timur (AKP)
Gümüşhane: Kemalettin Aydın (AKP), Yahya Doğan (AKP)
Hakkari: Abdulmuttalip Özbek (AKP), Rüstem Zeydan (AKP)
Hatay: Orhan Karasayar (AKP), Mustafa Öztürk (AKP), Fevzi Şanverdi (AKP), Süleyman Turan Çirkin (MHP)
Iğdır: Ali Güner (AKP)
Isparta: Süreyya Sadi Bilgiç (AKP), Mehmet Sait Dilek (AKP) Süleyman Nevzat Korkmaz (MHP)
İstanbul: Abdülkadir Aksu (AKP), Güldal Akşit (AKP), Egemen Bağış (AKP), Ayşe Nur Bahçekapılı (CHP), Nusret Bayraktar (AKP), Hüseyin Besli (AKP), Necat Birinci, Fuat Bol (AKP), Alaattin Büyükkaya, Reha Çamuroğlu (AKP), Alev Dedegil (AKP), Mehmet Beyazıt Denizolgun (AKP), Mehmet Domaç (AKP), Canan Kalsın (AKP), Recep Koral (AKP), Burhan Kuzu (AKP), Özlem Piltanoğlu Türköne (AKP), Mehmet Sekmen (AKP), Edibe Sözen (AKP), İdris Naim Şahin (AKP), Hasan Kemal Yardımcı (AKP), İbrahim Yiğit (AKP), İlhan Kesici (CHP), Ümit Şafak (MHP), Mithat Melen (MHP), Durmuşali Torlak (MHP), M. Nursuna Memecan (AKP), Osman Gazi Yarmurdereli (AKP), Gündüz Süphi Aktan (MHP)
İzmir: Taha Aksoy (AKP), İbrahim Hasgür (AKP), Nükhet Hotar (AKP), Erdal Kalkan (AKP), İsmail Katmerci (AKP), Tuğrul Yemişci (AKP), Recai Birgün (CHP), Ahmet Kenan Tanrıkulu (MHP)
Kahramanmaraş: Mehmet Akif Paksoy (MHP), Fatih Arıkan (AKP), Avni Doğan (AKP), Veysi Kaynak (AKP), Nevzat Pakdil (AKP), Mehmet Sağlam (AKP), Cafer Tatlıbal (AKP)
Karabük: Mehmet Ceylan (AKP), Cumhur Ünal (AKP), Mustafa Ünal (AKP)
Karaman: Mevlüt Akgün (AKP), Lutfi Elvan (AKP), Hasan Çalış (MHP)
Kars: Mahmut Esat Güven (AKP), Zeki Karabayır (AKP), Gürcan Dağdaş (MHP)
Kastamonu: Hasan Altan (AKP), Hakkı Köylü (AKP), Mehmet Serdaroğlu (MHP)
Kayseri: Yaşar Karayel (AKP), Ahmet Öksüzkaya (AKP), Sadık Yakut (AKP), Taner Yıldız (AKP), Mehmet Şevki Kulkuloğlu (CHP)
Kırıkkale: Turan Kıratlı (AKP)
Kırşehir: Abdullah Çalışkan (AKP), Metin Çobanoğlu (MHP)
Kocaeli: Eyüp Ayar (AKP), Muzaffer Baştopçu (AKP), Azize Sibel Gönül (AKP), Cumali Durmuş (MHP)
Konya: Abdullah Çetinkaya (AKP), Orhan Erdem (AKP), Özkan Öksüz (AKP), Ali Öztürk (AKP), Ayşe Türkmenoğlu (AKP), Mustafa Kalaycı (AKP), Faruk Bal (MHP)
Kütahya: Soner Aksoy (AKP), İsmail Hakkı Biçer (AKP), Hüsnü Ordu (AKP), Hüseyin Tuğcu (AKP)
Malatya: Öznur Çalık(AKP), Mahmut Mücahit Fındıklı (AKP), İhsan Koca (AKP), Fuat Ölmeztoprak (AKP), Ömer Faruk Öz (AKP), Mehmet Şahin (AKP)
Manisa: Recai Berber (AKP), Mehmet Çerçi (AKP), Mustafa Enöz (MHP), Ahmet Orhan (MHP), Erkan Akçay (MHP), Şahin Mengü (CHP)
Mardin: Gönül Bekin Şahkulubey (AKP), Cüneyt Yüksel (AKP)
Mersin: Ali Er (AKP), Zafer Üskül (AKP), Vahap Seçer (CHP), Mehmet Şandır (MHP), Kadir Ural (MHP), Behiç Çelik (MHP)
Muğla: Mehmet Nil Hıdır (AKP), Yüksel Özden (AKP),
Nevşehir: Mahmut Dede (AKP), Ahmet Erdal Feralan (AKP), Rıtvan Köybaşı (AKP)
Niğde: İsmail Göksel (AKP), Muharrem Selamoğlu (AKP), Mümin İnan (MHP)
Ordu: Eyüp Fatsa (ANAP), Mustafa Hamarat (AKP), Ayhan Yılmaz (AKP), Enver Yılmaz (AKP)
Osmaniye: İbrahim Mete Doğruer (AKP), Durdu Mehmet Kastal (AKP), Hakan Coşkun (MHP)
Rize: Bayram Ali Bayramoğlu (AKP), Lütfi Çırakoğlu (AKP)
Sakarya: Erol Aslan Cebeci (AKP), Şaban Dişli (AKP), Ayhan Sefer Üstün (AKP), Münir Kutluata (MHP)
Samsun: Cemal Yılmaz Demir (AKP), Suat Kılıç (CHP), Fatih Öztürk (AKP), Birnur Şahinoğlu (AKP), Ahmet Yeni (AKP), Osman Çakır (MHP)
Şanlıurfa: Yahya Akman (AKP), Çağla Aktemur Özyavuz (AKP), Ramazan Başak (AKP), Emin Önen (AKP), Müfit Yetkin (AKP)
Sinop: Abdurrahman Dodurgalı (AKP)
Sivas: Mehmet Mustafa Açıkalın, Osman Kılıç, Hamza Yerlikaya
Tekirdağ: Tevfik Ziyaeddin Akbulut (AKP), Kemalettin Nalcı (MHP)
Tokat: Şükrü Ayalan (AKP), Osman Demir (AKP), Hüseyin Gülsün (AKP), Dilek Yüksel (AKP), Reşat Doğru (MHP)
Trabzon: Asım Aykan (AKP), Mustafa Cumur (AKP), Cevdet Erdöl (AKP), Kemalettin Göktaş (AKP), Safiye Seymenoğlu (AKP), Süleyman Latif Yunusoğlu (MHP)
Uşak: Mustafa Çetin (AKP), Nuri Uslu (AKP)
Van: Kerem Altun (AKP), İkram Dinçer (AKP), Gülşen Orhan (AKP), Kayhan Türkmenoğlu (AKP)
Yalova: İlhan Evcin (AKP)
Yozgat: Abdulkadir Akgül (AKP), Mehmet Çiçek (AKP), Mehmet Ekici (MHP)
Zonguldak: Fazlı Erdoğan (AKP), Polat Türkmen (AKP)
Değerli Dostlar,
Siyonistlerin dostu milletvekilleri seçimlerde halkımıza kendilerini nasıl tanıtarak oy almışlardı, şimdi kısaca ona bakalım.
AKP Milletvekilleri: Muhafazakâr, yerli ve milli, demokrat, dindar Müslüman, şeriatçı, Osmanlı’nın torunları. Ağızlarındaki slogan “Ezan susmaz, bayrak inmez!”
MHP Milletvekilleri: Aşırı sağcı, aşırı milliyetçi, astığım astık karanlıkta kestik, mafya babalarının dostu, Türk-İslam sentezcisi, ülkücü, üç hilal dokuz ışık, kızıl elma yolcusu, bozkurtlar. Ağızlarındaki sloganlar: “Ey Türk! Titre kendine gel!”, “Ya Sev ya Terk et!”
Bu milletvekillerinin tümü Siyonistlerin dostu olduklarını halkımızdan gizlediler!
Onların yüzündeki maskeyi indirmenin zamanı gelmedi mi?
=======================
Uzay yolculuğunun geleceği nükleer füzyonda mı saklı? Pulsar Fusion’ın geliştirdiği "Sunbird" roketi, helyum-3 ve döteryumun füzyonundan elde edilen enerjiyi kullanarak gezegenler arası seyahat sürelerini önemli ölçüde azaltmayı amaçlıyor.
Cem Şancı
12-Nisan-2025
Geçtiğimiz ay uzay teknolojileri alanında dikkat çekici bir gelişme yaşandı. Pulsar Fusion, nükleer füzyon tabanlı yeni bir roket konsepti olan "Sunbird"ü tanıttı. Bu yenilikçi roket, gezegenler arası yolculuk sürelerini önemli ölçüde kısaltarak uzay seyahatinde devrim yaratma potansiyeli taşıyor.
Sunbird‘ün kalbinde, uzay aracına hem itme gücü hem de elektrik enerjisi sağlamak üzere tasarlanmış kompakt bir nükleer füzyon motoru olan Dual Direct Fusion Drive (DDFD) yer alıyor. DDFD’nin çalışma prensibi, yüksek sıcaklık ve basınç altında bir araya geldiğinde muazzam miktarda enerji açığa çıkaran iki hafif izotop olan helyum-3 ve döteryumu birleştirmeye dayanıyor. Geleneksel füzyon reaktörlerinin ürettiği enerjiyi önce elektriğe, ardından da itmeye dönüştürme sürecinin aksine, DDFD füzyon reaksiyonu sırasında ortaya çıkan yüklü parçacıkları doğrudan itme kuvveti üretmek için kullanıyor. Bu doğrudan yaklaşım, enerji dönüşüm zincirindeki ara adımları ortadan kaldırarak sistemin genel verimliliğini artırıyor ve daha yüksek bir itme gücü elde edilmesini sağlıyor.
https://youtu.be/mjIdbHUAw4s
Sunbird roketinin en dikkat çekici teknik özelliklerinden biri, 10.000 ile 15.000 saniye arasında değişen yüksek özgül itki değeri. Özgül itki, bir roketin kullandığı itici yakıtı ne kadar verimli bir şekilde enerjiye dönüştürdüğünün bir ölçüsü. Sunbird’ün bu etkileyici rakamları, roketin minimum yakıt tüketimiyle uzun süreli ve karmaşık uzay görevlerini başarıyla gerçekleştirebileceğini gösteriyor. Yüksek özgül itki, aynı zamanda daha az yakıtla daha fazla itme kuvveti anlamına geldiğinden, gelecekteki uzay görevlerinin maliyetini de önemli ölçüde düşürebilir.
Yapılan teorik hesaplamalara göre, Sunbird roketleriyle donatılmış bir uzay aracının, 12 kişilik bir mürettebatı yaklaşık 4 yıl gibi kısa bir sürede cüce gezegen Plüton’a ulaştırabileceği öngörülüyor. Güneş sisteminin en uzak noktalarına insanlı bir yolculuğun, insan ömrüyle bağdaşır bir sürede gerçekleşebilmesi, uzay keşfi açısından heyecan verici bir olasılık sunuyor. Ancak, mevcut teknolojik sınırlamalar göz önüne alındığında, bu hesaplamanın henüz pratik bir gerçekliğe dönüşmesi mümkün değil. Zira asıl zorluk, Plüton’a ulaşabilmekten ziyade, bu uzun ve zorlu yolculuk boyunca mürettebatın sağlığını ve güvenliğini koruyabilecek teknolojileri geliştirmekten geçiyor.
Uzayda yaklaşık 10 yıl sürecek bir gidiş-dönüş yolculuğu boyunca 12 insanın hayatta kalmasını sağlayacak kapalı yaşam destek sistemleri, radyasyon kalkanları ve tıbbi imkanlar gibi kritik teknolojilerin henüz yeterli olgunluğa ulaşmadığı bir gerçek. Bu nedenle, şimdilik kimsenin Plüton’a gitme gibi bir niyeti bulunmuyor.
Yine de, Sunbird gibi uzay yolculuğunu daha verimli ve hızlı hale getirecek teknolojilerin geliştirilmesi, insanoğlunun galaksileri ve nebulaları keşfetme hedefine doğru atılmış önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Gelecekte, bu tür yenilikçi itki sistemleri sayesinde, güneş sisteminin dışına yapılacak uzun soluklu bilimsel araştırmalar ve hatta olası insanlı keşif görevleri çok daha gerçekçi bir olasılık haline gelebilir.
https://www.chip.com.tr/ haber/yeni-nukleer-roket-sadece-4-senede-plutona- ulasabilecek_168823.html
=======================
Mars’taki radyasyon ölçümlerinde bulunan Xenon-129 izotopunun yoğunluğu, Dünya’daki nükleer patlama bölgelerinde görülen seviyelerle benzerlik gösteriyor. Kırmızı gezegenin geçmişi, büyük bir felaketi işaret ediyor olabilir.
Cem Şancı
12-Nisan-2025
Mars hakkında bildiklerimizi sorgulamaya hazır olun. Bugüne kadar "komplo teorisyenleri" tarafından dile getirilen bir iddia, bu kez ABD'nin saygın eğitim kurumlarından Harvard Üniversitesi’nden bir bilim insanı tarafından gündeme taşındı.
Dr. John Brandenburg, Mars’ta bir zamanlar akıllı bir medeniyetin var olduğunu ve bu medeniyetin büyük bir nükleer savaşla yok edildiğini öne sürüyor. Daha önce benzer açıklamalar spekülasyon olarak görülmüşken, Harvard Üniversitesi’nde görev yapan bir bilim insanının bu iddiayı desteklemesi meseleyi farklı bir boyuta taşıyor.
Dr. Brandenburg’a göre, Mars yüzeyindeki Cydonia ve Utopia bölgeleri, bir zamanlar akıllı bir yaşamın varlığına dair güçlü kanıtlar barındırıyor. Bu bölgelerdeki piramit benzeri yapılar, "akıllı yaşam ürünü" olarak nitelendiriliyor. Bugüne kadar bu yapıların göz yanılsaması olduğu yönünde resmi açıklamalar yapılmış, doğal oluşumlar olarak kabul edilmesi için çaba sarf edilmişti. Ancak Dr. Brandenburg, bu yapıların gerçek olduğunu ve Mars’ta bir zamanlar var olan gelişmiş bir medeniyeti temsil ettiğini ifade ediyor.
Bilim insanına göre, Mars yüzeyindeki radyasyon ölçümleri, bu iki bölgede büyük bir nükleer patlama yaşandığını gösteriyor. Özellikle Xenon-129 izotopunun yüksek seviyelerde bulunması dikkat çekiyor. Xenon-129, Dünya’da yalnızca nükleer patlamaların olduğu bölgelerde tespit edilen bir gaz ve Mars’ta bu kadar yoğun bulunması, büyük bir nükleer olayın yaşandığına işaret ediyor.
NASA daha önce, Mars’ın Cydonia bölgesinde Xenon-126 izotopunun beklenenden daha yüksek seviyelerde bulunduğunu duyurmuştu. Dr. Brandenburg, bu izotopların Mars’taki geçmiş bir nükleer savaşı işaret eden en önemli kanıtlardan biri olduğunu savunuyor.
Dr. Brandenburg, Mars’ın kırmızı renginin sebebinin de bu nükleer patlamalar olduğunu iddia ediyor. Araştırmaları, Mars atmosferindeki yüksek konsantrasyondaki Xenon-129’un yanı sıra yüzeydeki uranyum ve toryum elementlerinin dağılımına odaklanıyor. Bu elementlerin yoğunluğu, geçmişte yaşanmış bir felaketi işaret ediyor olabilir.
Brandenburg’un görüşlerine göre, bir zamanlar Mars, Dünya’ya benzer bir iklime sahipti. Hayvan ve bitki yaşamı barındıran, hatta eski Mısırlılar kadar gelişmiş bir akıllı medeniyete ev sahipliği yapan bir gezegendi. Ancak büyük bir felaket, bu medeniyetin sonunu getirdi.
Gizliliği kaldırılmış CIA belgelerinde de, geçmişte yapılan "psişik" çalışmaların Mars‘ta eskiden akıllı bir yaşamın bulunduğunu ve bir savaşla yok edildiğini rapor ettiği ortaya çıkmıştı. Bu durum, akıllarda yeni sorular oluşturuyor: Harvard gibi ABD’nin derin devletine yakın bir kurumdan gelen bu açıklamanın amacı ne? ABD, resmi söylemini değiştirerek uzaylılar ve Mars’taki geçmiş yaşam hakkında bir açıklama yapmaya mı hazırlanıyor?
=======================
İsrail’in aşırı sağcı Yerleşimler ve Ulusal Misyonlar Bakanı Orit Strock’un kızı Shoshana Strock, annesini, babasını ve erkek kardeşini kendisine cinsel istismarda bulunmakla suçladı.
Faruk Hanedar
13-04-2025
Kudüs
İsrail’in The Times of Israel gazetesi, haberi okuyucularına "kamuya mal olmuş üst düzey bir kadının kızı ebeveynlerini cinsel istismarla suçladı; dava hakkında yayın yasağı kararı" ile duyurdu.
Kızın, ebeveynleri hakkında cinsel istismar suçlamasıyla polise şikayette bulunduğu, medyanın soruşturma hakkında en ufak bilgi dahi yayınlanmasına izin vermeyen bir yayın yasağı kararının alındığı bildirildi.
Şahsın kısa bir süre önce yurtdışında olduğunu ve yakın zamanda ülkeye döndüğünü belirten İsrail medyasına, yabancı basından konuyla ilgili alıntı yapılması ve doğrudan ya da dolaylı olarak olayın ayrıntılarının haberleştirilmesine ilişkin yayın yasağı getirildiği kaydedildi.
Şikayette bulunanın İsrailli kadının Bakan Orit Strock’un kızı Shoshana Strock olduğu ortaya çıktı
Polisin şikayetin kamuoyuna açıklanmasına izin verdiği, ancak soruşturma ve şüphelilerle ilgili bilgileri gizli tuttuğu aktarılmasına rağmen, şikayette bulunanın İsrailli kadın Bakan Orit Strock’un kızı Shoshana Strock olduğu anlaşıldı.
Aşırı sağcı bakanın kızı Shoshana Strock’un şikayette bulunmadan bir kaç gün önce sosyal medya hesabından bir video yayınlayarak ailesine yönelik cinsel istismar suçlamasında bulunduğu ve şikayette bulunacağını söylediği ortaya çıktı.
Shoshana Strock sosyal medyada yayınladığı videoda, bakan olan annesi, babası ve bir erkek kardeşinin kendisine cinsel saldırıda bulunduğunu söyledi.
İtalya’da yaşayan Shoshana, ayrıca küçük erkek kardeşlerinin de anne ve babaları tarafından fiziksel tacize maruz kaldığını söyleyerek polise şikayette bulundu.
=======================