=======================
Yayınlanma: 28-Nisan-2025 Pazartesi 14:57
Tarihi günler mi geçiriyoruz.. Yoksa tarih bize mi geçiriyor.. Artık ayırt edemiyorum.
İmamoğlu ve ekibinin başına gelenler, FETÖ ve 17-25 Aralık süreçlerinde nelere nelere tanık olmuş bizler için bile akıl ötesi!
Bakın tek bir örnek bile yetiyor durumu anlamaya:
BİRGÜN’den sevgili İsmail Arı’nın paylaşımına göre, İBB soruşturmasında gizli tanık ÇINAR’a, Yakup Öner sorulmuş.
Gizli tanık, “Boğaziçi İmar’dan sorumludur. Hakkında pek bir şey bilmiyorum” diye yanıtlamış.
Sonrası şöyle: “Tarafınıza okunan şahsın beyanları ile alakalı açıklamalarınızı yapınız.”
Yani, “hakkında bilginiz, suçlamanız yoksa görüşlerinizi anlatın..”
İddia bu.
Esila Ayık’ın durumu ise iddia değil.. Polemik konusu değil..
Düpedüz eziyet.
Yeri gelmişken ünlü paradoks örnekleri arasına girmeye aday ESİLAY PARADOKSU hakkında siyasi bilimler, felsefe öğrencilerine sormak istiyorum:
Bir kişi, bir başkan hakkında “diktatör” dedi, diyelim. Bunun sonucunda da hapse atıldı. Çok ağır kronik rahatsızlıklarına rağmen de tahliye edilmedi.
Bu size neyi gösterir:
A) Başkan’a ne yaparsa yapsın diktatör denemez.
B) Diktatör tanımı nedeniyle muhatabını hapse atmak, bizatihi o tanımı doğrulamaktır.
C) Fikrim yok. Olsa da söyleyemem!
Berkay’ın başına gelenler hepimizin kulağında küpe, çünkü.
Okumuşsunuzdur.. “Her şey çok güzel olacak” sözleriyle tanıdığımız Berkay o sözlerin ve CHP Parti Meclisi’ne seçilmenin bedelini ağır ödedi.
Tutuklanıp cezaevine gönderildi. Televizyonlarda da linç edildi.
Gazeteci olduğunu iddia eden Cem KÜÇÜK, TV’de bir “ AÇIKLAMA ” yaptı.
MASAK raporuna göre Berkay’ın İBB’den 1 milyon lira aldığını söyledi. İtiraz edilince, “yanlış söylemişim, 42 bin 500 liraymış” dedi. “Hani raporun neresinde göster” denince de “elden verilmiştir” diye kıvırdı.
İnanın İBB iddiaları işte bu kadar ciddi (!)
Dosyanın her tarafından kumpas dökülüyor.
Aslında kaç kumpas devri görmüş geçirmiş biri olarak, en kısa zamanda doğruların ortaya çıkacağını biliyorum.
Biliyorum da, sonra memleketi nasıl temizleyip paklayacağız, işte onu kestiremiyorum.
Zira…
Aşağıda, bundan 4 yıl önce yazdığım bir yazı var. Okuyunca, dört yıl öncesini hatırlayacak.. “Başımıza neler gelmiş”… Ya da “Bu kadar kısa sürede bunları nasıl yaşamışız” diyeceksiniz..
* . *
İtiraf edeyim! Başlığı, dikkatinizi çekmek için attım! Yoksa, yazıya konu "karakterlerin" başlıkla, yani "delilikle" hiçbir ilgisi yok. Olsa olsa tarihin en ünlü "deli kralı" 3. George’u hatırlatacaktır.
Bilenler bilir, İngiltere tahtında neredeyse 40 yıl hüküm süren 3. George tarihe de sanata da adını böyle yazdırdı. Birdenbire delirmedi elbette. Belirtiler yavaş yavaş ortaya çıktı. Saray hekimleri, kimi zaman birbirine zıt teşhis ve tedavilerle, o zamanın "sağlık modasına" uygun yöntemler uyguladı. Örneğin, bir süre ilaç niyetine arsenik verildi.
Bugünün tıp dünyası, dönemin kayıtlarına baktığında 3. George’a şizofreni ya da bipolar bozukluk teşhisi koyuyor. 1700’lerin son çeyreğinde böyle bir teşhis koymak söz konusu değildi elbette. Hele bir krala!
Nitekim uzun süre, kralın rahatsızlığı halktan gizlendi, Saray’da da görmezden gelindi. Günün birinde Hyde Park’tan geçerken arabadan inip, Prusya Kralı olduğunu zannettiği bir ağaçla uzun uzadıya sohbet edinceye kadar..
O gün, tahttan indirildi. Belki kendisinin de hala kral olduğunu zannettiği bir "dünyada" unutulmaya terk edldi.
* *
Kral 3. George, tarihçiler ve sanatçılar için çok "cazip bir malzeme" idi kuşkusuz. En çok da şu soru nedeniyle:
Deliren ya bir kralsa….
Öyle ya! Sıradan bir insana bu teşhisi koymak kolay da.. Gücünü tanrıdan aldığı düşünülen birine teşhis nasıl konulur? Konulursa ne yapılabilir? Tahttan / koltuktan indirmenin yolları nasıl bulunur?
* *
Bir itiraf daha: Elbette anlamışsınızdır! Yazıya ilham kaynağı olan, Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasındaki ilginç polemik.
Erdoğan, Anayasa’nın ilk 4 maddesinin değiştirilmesini / kaldırılmasını öneren ismin eski yol arkadaşı, bugünün da Saray sakini İsmail Kahraman olduğunu unuttu! CHP lideri Kılıçdaroğlu’na verdi veriştirdi:
"Biz yeni anayasa diyoruz, birileri de çıkıyor gerekirse ilk 4 maddeyi de değiştiririz diyerek PKK güdümündeki siyasi yapıya göz kırpmaya çalışıyor. Anayasa’nın ilk dört maddesini değiştirme fikri CHP’nin ve dolayısıyla tüm CHP’lilerin ifadesi midir yoksa Kılıçdaroğlu’nun kişisel fikri midir? Bu CHP’nin kurumsal iradesi ise ortada ülkemiz açısından çok vahim bir sorun var demektir."
Kılıçdaroğlu, bu tuhaf çıkışa sosyal medyadan yanıt verdi. Ve bir öneride bulundu:
"AK Parti’nin ileri gelenleri “Anayasanın ilk dört maddesinin değişmesini” talep ediyor; Erdoğan, benim söylediğimi zannediyor. Artık sağlık raporu istemek, bir devlet güvenliği meselesi haline gelmiştir. Erdoğan, bağımsız bir kuruluştan, sağlık raporu almalıdır, hem de hemen!"
* *
Kılıçdaroğlu’nun rapor önerisinin ardındaki iddiayı bilmiyorum. Ancak, kimi durumlarda bunun ne kadar önemli olduğunu kendimden biliyorum.
1980‘lerin başı. Oğlum daha bebek. TRT’deki işime dönmüşüm. Ve her zamanki gibi 6 gün artı hafta içi ya sabah ya gece mesaisi ile sonuçta 7 gün çalışıyorum.
O günlerde bardak var. Fırın var. Ankara’da yaşadığım için biliyorum, Esenboğa Havaalanı da var.
Ama otomatik çamaşır makinesi yok. Onsuz, bebekli yaşam ve ağır mesai üzerime resmen çökmüş.
Bir akşam, işten çıkıp eve geldim. Dört katlı apartmanın dördüncü katına çıktım. Ve…. Kalakaldım! Kattaki dört daireden biri benim, ama hangisi? O güne kadar fark etmemişim, kapıların ve zillerin hiçbirinde isim yazmıyor.
"Aşağıya ineyim, kafamı boşaltayım.. Hızla yukarı çıkayım.. Ayaklarım beni doğru yere götürür.."
Öyle de yaptım. Ama nafile! Ayaklarım ve zihnim bana yine yol göstermedi. Belli ki bana bir şeyler oluyordu, ama ne! Aklımdan habire "stopaj oldum" cümlesi geçiyordu. Geçerken, bunun doğru sözcük olmadığını biliyordum aslında. Ancak -zihinsel yorgunluğa işaret eden- "sürmenaj" sözcüğünü bulamıyordum.
Neyse ki, şu kadarını hatırlıyordum. Evim arka bahçeye bakıyordu. Dolayısıyla seçenekler ikiye iniyordu. Aradan geçen onca zamana rağmen iki seçeneği bire indiremeyince şansımı denemeye karar verdim. Kapılardan birinin zilini çaldım.
Yanıt gelmedi.
Oysa, evde oğlumla babaannesi vardı. Dolayısıyla zil yanıtsız kalamazdı. Demek ki… Doğru kapı, en sona bıraktığım kapıydı!
* *
Zihinsel yorgunluğun / tükenmişliğin ne demek olduğunu bu kadar "net" yaşadığım için bilirim…
Beyninizde kapılar kapanır. Ne demek istediğinizi bilirsiniz ama uygun sözcükleri bulamazsınız. Nereye gitmek istediğinizi bilirsiniz ama doğru rotayı tutturamazsınız.
Sürmenaj olmuşsunuzdur. Ama soranlara "stopaj oldum" dersiniz.
https://halktv.com.tr/ makale/ya-kral-delirirse-1-933634
=======================
Yandaş medyanın İBB operasyonu ile ilgili para dolu dediği bavullardan sinyal kesici (jammer) çıkınca bu defa İmamoğlu’nun sinyal kesici kullanması hedef alınmıştı. Çok sayıda kamu kuruluşunun sinyal kesici aldığı ortaya çıktı.
28-04-2025
CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, Saraçhane’deki İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) binasında, İBB Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na ait, iktidara yakın medya tarafından servis edilen “bavul ve kamera kapatma” görüntülerine ilişkin açıklamalarda bulunarak içinde para olduğu iddia edilen bavullardaki jammerları göstermişti.
Özgür Çelik’in bavullardaki jammerları göstermesi sonrası yandaş medya bu defa İmamoğlu’nun jammerla dolaşmasını hedef göstermişti. Fakat çok sayıda kamu kuruluşunda jammer kullanıldığı Elektronik Kamu Alımları Platformu’ndaki (EKAP) ihalelerde görüldü.
=======================
28-Nisan-2025
metekaankaynar@gmail.com metekaan_kaynar
Halk yönetmiyorsa, cumhuriyet içi boş yönetimden başka nedir ki?
Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı… demokratik, laik ve sosyal bir hukuk” devleti mi? Elhak doğrudur; yemin, kasem etseniz başınız ağrımaz. E, demokrasi desen demokrasi, seçim desen seçim, parti desen parti, hukuk desen hukuk… Acep masal kahramanımız Alice, Beyaz Tavşan’ın deliğinden geçip bu garabetler ülkesine, bu Harikalar Diyarı’na girseydi bizimle aynı şeyleri mi görürdü. Yoksa, Çukurovalı Yaşar Kemal’in hısımı Karacoğlan gibi bizim Harikalar Diyarı’na bir bakıp da “İlleri var bizim ile benzemez… Beyleri var bizim beye benzemez” diye serzeniş mi ederdi?
Bu dizeler, tam da benim reistokrasi dediğim demokraturu (demokratik diktatörlüğü), kişiye özel, ona göre dikilmiş demokrasiyi bir haute couture politik yapıyı tanımlamak için biçilmiş kaftan: Ne diktatörlük ne demokrasi -aksine- hem diktatörlük hem demokrasi; sürreal, mantıksızlıklarla dolu bir Harikalar Diyarı. Ve biz, ucu bu ‘mantıksızlıklar diyarı’na varan tavşan deliğinden bir günde geçmedik. İlk kıpırdanmalar 2007 referandumu ile başladı. Bu yılın ekim ayında yapılan referandumla cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesine (5678 Sayılı Kanun) karar verildi; parlamenter sistemin reistokrasiye kalıcı dönüşümü için çizilen yolun parke taşları da -böylece- döşenmeye başlanmış oldu. 2008’de başlayan Ergenekon, müesses rejimin hamisi askeri devreden çıkardı. Cumhurbaşkanlarının seçimlerini düzenleyen Kanun 2012 yılının ilk günlerinde kabul edildi. 10 Ağustos’ 2014’te yapılan seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi.
Gezi (2013), gittikçe belirginleşen otoriterleşmeye bir tepki oldu. 17-25 Aralık sonrası, Gülenciler ile başlayan didişme, 2016’daki darbe girişimi sonrası Gülencileri de devreden çıkarmaya yetti. Bu arada, 2015 haziran seçimleriyle AKP, iktidarı kaybetti; bir koalisyon iktidarının önü de bu tarihlerde açıldı.
Temelleri yine 2007-8’de atılmaya başlanıp, 2012-13’te gözle görünür hale gelmeye başlayan ilk çözüm süreci de bu seçimden sonra rafa kaldırıldı -ki, çözüm sürecinin akıbeti, 17 Mart’ta Selahattin Demirtaş’ın üç kelimelik (Seni başkan yaptırmayacağız!) HDP grup toplantısında zaten belli olmuştu.
Hazirandan kasıma yaşanan iç savaşın yarattığı travma ve yeni AKP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun başını çektiği nafile koalisyon görüşmelerinin yarattığı çözümsüzlük, yeni Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa’nın 114 ve 116. maddelerindeki yetkisini kullanarak seçimlerin yenilenmesine karar vermesinin yolunu açtı. AKP kasım-2015’te iktidarını tahkim etti. 2016’da akademisyenlerin yaşanan iç savaşa gösterdikleri tepki, üniversitelerin de devreden çıkarılmasına zemin hazırladı. Seçimlerden sonra -2016’da- Barış Akademisyenleri tasfiye, akademi tesviye edildi; üniversiteler de devreden çıkarıldı.
Erdoğan’ın gücü 2017’deki ‘mühürsüz referandum’ sonrası daha da pekişti. MHP’nin de desteği ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen yapı, parlamenter sistem yerine ikame edildi; reistokrasi bir kavram olmaktan çıktı, kurumsallaştı, ete kemiğe büründü, bir devlet mekanizması haline geldi: Ve “Atı alan Üsküdar’ı geçti. Hanlar Hanı Kısıl Han’ın MHP’sini de yanına alarak Cumhur İttifakını ( 20-Şubat-2018 ) kuran AKP -böylece- yeni kankitellasını da bulmuş oldu: Ülke, 3 Kasım 2002’de girdiği ’dördüncü merkez sağ dönemi’nden çıkarak dördüncü [bu kez fiili] koalisyon dönemine ( 21-Şubat-2018 +) girdi.
Ve geldik bugüne. İstanbul B. Belediye Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanmasından sonra üniversite ayağa kalktı; İmamoğlu’nun tutuklanması bu kıpırdanışın, kıpranışın nedeni değil bahanesi oldu. Üniversite, 2007’den sonra adım adım döşenen reistokrasiye tepki gösterdi; bu demokraturun tezahürlerine Selahattin Demirtaş’ın, Can Atalay’ın, Ümit Özdağ’ın ve son olarak Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmalarına tepki gösterdi; yaşanan ekonomik krizlere, kadına yönelik artan şiddete tepki gösterdi; eğitim, sağlık, adalet… kurumlarının tarikat folluklarına döndürülmelerine, yolsuzluk ve rüşvet iddialarına, kamu kaynaklarının fütursuzca satılmalarına, sağlığın ve eğitimin özelleştirilmesine tepki gösterdi; geleceksizleştirilmelerine ve, ve, ve belki de en önemlisi demokratik siyasi kurum ve mekanizmaların herkesin üzerine göre (prêt-à-porter) değil, sadece ve sadece kişiye özel, adrese teslim (haute couture) dikilmesine tepki gösterdi.
Unutmadan, “Üniversite tepki gösterdi” dedimse yanlış anlaşılmasın; bilimsel tarafsızlığı kurtla kuzu arasındaki tarafsızlık sanan akademisyenlerden; varlığını, uzmanlık bilgisine ve bu bilgiyi dolaşıma sokabilmek için egemenle (piyasa/devlet) aynı yatağa giren sinik, uzmanlardan, hocalardan değil; haute couture işleyişi etinde, teninde hisseden, onu kendi geleceğinin önünde engel gören, kanayıp toprak, çekilip bayrak, dökülüp yaprak olan gençlerden bahsettiğimi de not edeyim.
Dayanışmayla, dostça ve hoşça kalın.
https://www.evrensel.net/ yazi/96831/bir-haute-couture-demokrasiye-dogru
=======================
Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla birlikte başlayan protestoları takip etmek için geldiği Türkiye’de tutuklanan Dagens ETC muhabiri Joakim Medin, Cumhurbaşkanına hakaret, örgüt üyeliği ve örgüt propagandası yapmakla suçlanıyor.
Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan protestoları takip etmek için geldiği Türkiye’de tutuklanan İsveç gazetesi Dagens ETC’nin dış haber muhabiri Joakim Medin hakkında iki dava açıldı.
Medin’e hazırlanan ilk iddianamede Cumhurbaşkanına hakaret (TCK 299), diğer iddianamede ise örgüt üyeliği (TCK 314/2) ve propagandayla (TMK 7/2-2) suçlaması yöneltildi.
Medin, Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla hazırlanan iddianamede İsveç’in NATO’ya katılım süreci ve buna bağlık olarak hazırlanan yeni göçmen yasasına ilişkin tartışmalar sırasında Stockholm’de Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan karşıtı bir protestoya katılmak ve haber yapmakla suçlandı.
Medin’in haberin sosyal medya paylaşımında kullandığı “Bugün hükümet, Lagradet’in (İsveç Yasama Konseyi) eleştirilerine rağmen yeni terör yasasını sundu. Hükümet, yasayı Türkiye’nin NATO sürecindeki talepleriyle ilişkilendirdi ve artık birçok Kürt örgütü yasanın gerektireceğinden korkuyor.” ifadeleri suçlamaya gerekçe yapıldı.
Yine aynı iddianamede Medin, 8 Ağustos 2023’te yaptığı bir başka haberde Erdoğan’ın maketinin LGBTİ+ bayrağı tuttuğu görseli kullanmakla suçlandı. Medin habere “Cumartesi günü Stockholm’de on binlerce kişinin katıldığı onur yürüyüşü sırasında kalabalığın arasında iki hükümet başkanı da görülüyordu. Başbakan Ulf Kristersson ve Dışişleri Bakanı Tobias Billström katıldı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da törene katıldı, ancak yalnızca lateks maske takmış kostümlü bir manken şeklinde temsili olarak” diye yazmıştı.
Savcılık iki haberin “Erdoğan’ın şeref, onur ve saygınlığını rencide ettiğini” savundu. Bu iddianamede Medin’in 1 yıldan 4 yıla kadar hapsi istendi.
Medin ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ iddiasıyla 30 Nisan Çarşamba günü Ankara’da hakim karşısına çıkacak.
Örgüt üyeliği ve propaganda iddiasıyla hazırlanan iddianamede ise Medin, yine paylaştığı haber ve paylaşımlarda yer alan örgüt bayrakları, örgüt liderlerine ait fotoğraflar ve örgüt üyelerinin silahlı görüntüleriyle suçlandı.
Örgütle ilişkili olduğu iddia edilen kurumlar hakkında övücü haberler yaptığı, örgütün sözde yöneticileriyle röportajlar gerçekleştirdiği ve bu içerikleri hem haber sitesinde hem sosyal medya hesaplarında paylaştığı iddia edildi.
Faaliyetlerin “gazetecilik sınırlarını aştığını” savunan savcılık Medin’in yalnızca Ortadoğu’daki belli bir bölgeye, özellikle de Suriye’nin kuzeyine yoğunlaştığı, diğer çatışma bölgelerine dair herhangi bir haber ya da yazısına rastlanmadığı belirtti. Bu durum, savcılığa göre “örgütsel bağlılık ve süreklilik” göstergesi olarak değerlendirildi.
İddianamede, Medin’in çalıştığı Dagens ETC adlı İsveç merkezli haber sitesinde yayımlanan bazı içeriklere dikkat çekildi. 22- Ocak-2023 , 9 Mart 2023 ve 2 Kasım 2023 tarihlerinde yayımlanan yazılarda örgüt bayraklarının, liderlerinin ve propaganda içeriklerinin yer aldığı öne sürüldü. Bu içeriklerin “örgütün legal bir yapıya sahip olduğu izlenimini vermeyi amaçladığı” ifade edildi.
Medin’in, “Kürt Devrimi ve IŞİD ’e Karşı Mücadele” başlıklı kitabı da iddianamede yer aldı. Savcılık, bu kitabın hem içeriği hem de sosyal medyada tanıtımıyla birlikte “örgüt propagandasının bir parçası haline geldiğini” savundu. Kitabın tanıtımının yapıldığı kitabevindeki görseller, paylaşılan ifadeler ve okur yorumları da delil olarak gösterildi.
Ayrıca Medin’in, rojnama.wordpress.com gibi platformlarda, örgüt liderleriyle yaptığı röportajlar ve bu röportajlarda yer verilen ifadeler de örgütsel faaliyet kapsamında değerlendirildi.
İddianamede, Medin’in savunmasında sıkça vurgu yaptığı “savaş muhabirliği” ifadesine karşılık olarak, PKK/YPG gibi yapılarla Türkiye arasında “iki devlet arası savaş” değil, “terör eylemleri” olduğu belirtildi. Savcılık, Medin’in yalnızca PKK ve bağlantılı yapılarla ilgilendiğini, dünyanın diğer çatışma bölgelerine dair hiçbir haber içeriği sunmadığını vurguladı.
İddianamede Medin’in “gazetecilik” kisvesi altında örgüt adına hareket ettiğinin öne sürülerek “Sadece tek bir yapıya odaklanılması, tarafsızlık ve nesnellikten uzak yayınlar yapılması, uzun süreli saha faaliyetleri ve örgütle doğrudan temas, gazetecilik faaliyeti değil, örgütsel bağlılık izlenimi uyandırmaktadır” ifadesi kullanıldı.
Medin’in savunmanlığını üstlenen Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Eş Direktörü Avıkat Veysel Ok, iddianameye ilişkin şunları söyledi:
“ Joakim Medin hakkında yürütülen soruşturma iki ayrı davaya dönüştü; ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ iddiasına ilişkin dava 30 Nisan’da Ankara’da görülecek, ’terör örgütü üyeliği’ davasında ise duruşma günü henüz belirlenmedi. Her iki dosyada da gazetecilik faaliyeti dışında hiçbir somut delil yok.
Suçlamalar, Joakim’in haber amaçlı sosyal medya paylaşımları, röportajları ve seyahatlerine dayanıyor. Oysa bunlar hem Türkiye’de hem de İsveç’te suç değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararları açıktır: Gazetecilik faaliyetleri terör suçu olarak değerlendirilemez. Joakim derhal beraat etmeli ve özgürlüğüne kavuşmalıdır.”
Joakim Medin, İsveç’in günlük gazetelerinden Dagens ETC’nin yazarı ve İsveç Gazeteciler Sendikası (SJF) üyesi. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınıp tutuklanmasına karşı düzenlenen protestoları takip etmek için 27 Mart Perşembe günü Türkiye’ye geldi.
İstanbul‘a iniş yaptıktan kısa bir süre sonra havalimanında gözaltına alındı. 28 Mart’ta ’örgüt üyeliği’ ve 'Cumhurbaşkanına hakaret' iddiasıyla tutuklandı. Suçlama, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2023’te başlattığı ve Medin’in Stockholm’de düzenlenen bir protestoya katıldığı iddiasına dayanan bir soruşturmaya dayanıyordu. Söz konusu protestoda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kuklası ayaklarından asılmıştı. Ancak protestoyu düzenleyenler, Medin’in bu eyleme katıldığı iddiasını yalanladı.
Medin, önce Maltepe‘ye ardından da Marmara (Silivri) Cezaevine gönderildi. MLSA’ya göre gazetecinin polis sorgususu sırasında yanında ne tercüman ne de avukat bulunuyordu. Polis, çeviri için Google Translate kullandı. Medin’e imzalatılmak istenen belgeyi çevirmeyi reddeden polis, belgeyi onun adına imzaladı ve bir nüshasını da vermedi.
Mahkemeye çıkartılan Medin’i yaklaşık üç dakika süren duruşmada tutuklandı.
=======================
28-Nisan-2025
Silah bırakma ve fesih çağrısının ardından sürecin ne zaman somut adımlara döküleceği merakla bekleniyor. Örgütün fesih kararını alması beklenirken, yapılan yeni açıklamada kararın neden gelmediği ortaya çıktı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de Meclis’ten Öcalan’a yapılan çağrı ile başlayan yeni süreç, DEM Parti heyetinin İmralı ziyaretlerinin ardından terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın örgüte silah bırakma ve fesih çağrısı ile devam etmişti.
Süreç boyunca İmralı heyetinin çeşitli temasları sürerken iktidar kanadı da silah bırakma kararının uygulanmasını bekliyor. Aktarılan kulis haberler, DEM Parti heyetinin Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinin ardından Nisan sonunda PKK’nın kongresini toplayacağı, kongrenin ardından Öcalan için “umut hakkı” düzenlemesinin gündeme gelmesi yönündeydi.
İkitdar medyası da geçtiğimiz hafta sonu fesih kararının gelmesini beklediklerini yazmıştı. Ancak örgütten hiçbir hareket gelmedi. Silah bırakma ve fesih sürecine ilişkin ne bir takvim ne de ayrıntılar belli. Konuya dair kulis haberler dışında resmi bir açıklama süreç boyunca yapılmadı.
Fesih kararının neden gelmediği ise örgütün yaptığı açıklama ile ortaya çıktı. PKK Yürütme Komitesi tarafından yayınlanan açıklamada Öcalan’ın 27 Şubat’ta gerçekleştirdiği silah bırakma ve fesih çağrısının gerçekleştirilmesi için “İmralı’daki durumun değişmesinin beklendiği” ifade edildi.
Açıklamada “Öcalan’ın özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşarak parti kongresini yönetir hale gelmesini diledikleri” kaydedildi.
Örgütün yaklaşan 1 Mayıs’a ilişkin açıklamasında yeni sürece dair de önemli ayrıntılar paylaşıldı.
DEM Parti İmralı heyetinin sürece ilişkin iyimse açıklamalarına vurgu yapılan metinde, “Fakat 27 Şubat tarihli çağrıda belirtilenlerin yapılabilmesi için bize ulaşan somut bir şey henüz yok. Bu durumun değişmesini, Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşarak herkesin dört gözle beklediği parti kongresini yönetir hale gelmesini diliyoruz” denildi.
https://acikgazete.com/ pkkdan-beklenen-fesih-karari-gelmedi-cunku/
=======================
Avrupa Birliği (AB) pazarlarında Çin’in Alman ihracatçılarının pazar payını ele geçirdiği bildirildi.
28-04-2025
Alman Kamu Kalkınma Bankası (KfW), AB pazarlarında Çin ve Almanya arasındaki rekabete yönelik raporunu yayınladı.
Raporda, Çinli üreticilerin son 12 yılda Avrupa’da Alman ihracatçılardan pazar payını artırmaya devam ettiği belirtilerek, AB pazarlarında Almanya ve Çin arasındaki ekonomik rekabetin giderek arttığı kaydedildi. Söz konusu ülkelerde Almanya ihracat payını kaybederken, Çin’in kazandığı ifade edilen raporda, ABD ve Çin arasındaki ticarete yönelik gerginliklerin iki ülke arasındaki AB pazarlarındaki ticari rekabeti daha da yoğunlaştıracağı aktarıldı.
İsrail’in Gazze’de yerinden edilenlerin sığındığı okula yönelik saldırısında 10 kişi öldü İsrail’in Gazze’de yerinden edilenlerin sığındığı okula yönelik saldırısında 10 kişi öldü
KfW'nin raporunda, Almanya ve Çin‘in ihracat profillerinin yıllardır daha benzer hale geldiği ve iki ülkenin otomotiv, makine mühendisliği ve kimya sektörlerinde giderek artan sayıda ürün kategorisinde rekabet ettiği belirtilerek, “Her ne kadar Almanya bu ürün kategorilerinde diğer AB ülkelerinden yapılan ithalatta Çin’den daha yüksek bir paya sahip olsa da aradaki fark giderek azalıyor.” ifadeleri yer aldı. Raporda, 2012-2024 döneminde Almanya’nın AB üyesi ülkelerde otomotiv imalatındaki ithalat değeri yüzde 33’ten yüzde 29’a düşerken, aynı dönemde Çin’den yapılan ithalat yüzde 1’den yüzde 4’e çıktığı vurgulandı. Yine AB ülkelerinde makine mühendisliğinde Çinli tedarikçiler paylarını yüzde 7’den yüzde 10’a çıkarırken, Almanya’nın AB’ye ihracatı yüzde 22’den yüzde 18’e geriledi. Kimyasal ürünlerde ise Almanya’nın payı yüzde 22’den yüzde 18’e düşerken, Çin’in payı yüzde 2’den yaklaşık yüzde 6’ya yükseldi. Almanya’nın ihracatının yüzde 54’ü AB ülkelerine Raporda ayrıca Almanya’nın geçen yıl ihracatın yaklaşık yüzde 54’ü AB ülkelerine yaptığı ve Çin’in ise dış satımının sadece yüzde 11’ini Birlik ülkelerine yaptığı belirtildi. KfW Bank’ın Baş Ekonomisti Dirk Schumacher, Çin’in kendi fazla kapasitesini ihraç etmeye çalıştığını belirterek, "ABD’deki satış koşulları hızla kötüleştiğinden, Avrupa artık Çin için daha da önemli bir odak noktası haline geliyor.” ifadelerini kullandı. Schumacher, “Almanya’nın Çin ve diğer ülkelerin artan rekabet baskısına dayanabilmesi için şirketler için elverişli koşullar oluşturması ve ekonomiyi rekabetçi hale getirmesi büyük önem taşıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
=======================
Fetullah Gülen’in, kamuoyuna açıklanan dışında ABD makamlarına sunulan İngilizce resmi vasiyeti ortaya çıktı. Vasiyette Gülen’in mal varlığını ve gelirlerini müze yapılmak üzere Pensilvanya’daki kampı yöneten vakfa bırakması cemaatte krize neden oldu. Fetullah Gülen’in kardeşi Mesih Gülen, vasiyete “sahte” diyerek ABD mahkemelerinde dava açtı. Mesih Gülen, vasiyeti hazırlayan Gülen’in sağ kolu Cevdet Türkyolu için “50 yıldır saltanat sürenler çekilsin” dedi. Tepkilerin hedefinde olan Cevdet Türkyolu, yanlış yaptığını kabul ederek özür diledi ve vakıf yönetiminden istifa etti.
Serbestiyet
28-Nisan-2025
Fetullah Gülen’in Ekim ayındaki ölümünün ardından kamuoyuyla paylaşılan vasiyeti ile ABD makamlarınca geçen ay kabul edilen resmi vasiyetinin farklı olduğunun ortaya çıkması üzerine taraftarları bölündü.
Gülen’in ölümünün hemen ardından paylaşılan vasiyetnameden farklı olarak, 13 Mart’ta resmi olarak ABD sistemine giren vasiyetnamede; “Gülen’in sağ kolu” olarak bilinen ve aynı zamanda yeğeninin eşi olan FETÖ firarisi Cevdet Türkyolu, mirasın yürütücüsü olarak tayin edilirken, Gülen’in kitaplarından elde edilecek gelir ve telif hakları da Türkyolu’nun idaresindeki Golden Generation Foundation’a (Altın Nesil Vakfı) bırakılıyor.
Ayrıca Gülen tarafından, ölümünden üç ay önce 24- Temmuz-2024 ’te imzalanan bu ikinci vasiyetnamesinde malvarlığının 200 bin dolar olarak gösteriliyor. Kamuoyuyla paylaşılan vasiyetnamede ise malvarlığı 20 bin dolar idi.
Yeni vasiyetnamenin ortaya çıkması Gülenciler içinde bir süredir bilinen kavgaları sertleştirdi.
Gülen “cemaat”inde etkili isimler Türkyolu ile beraber hareket ettiği ekibi, Gülen’in ve “cemaat”in malvarlığına çökmekle suçladı.
Vasiyetin imzalandığı 24-Temmuz-2024 tarihinde Gülen’in akıl sağlığının yerinde olmadığını iddia edenler ile Türkyolu grubundan isimler arasında sosyal medyada hakaretlere varan tartışmalar çıktı.
Fetullah Gülen’in yine ABD’de yaşayan kardeşi Mesih Gülen de sosyal medyadan, ikinci vasiyetnamenin sahte olduğu iddiasıyla Pensilvanya eyaletindeki Monroe mahkemesinde dava açtıklarını duyurdu.
ABD makamlarına sunulan vasiyetnamede İngilizce olarak yer alan “Bu vasiyeti beyan eder, yazar ve imzalarım” ifadelerinin, yabancı dil bilmeyen ağabeyi Fetullah Gülen’e ait olamayacağını savunan Mesih Gülen, Türkyolu ve ekibini kast ederek “50 yıldır saltanat sürenler çekilsin” dedi.
“ Hocaefendinin yeni olarak ortaya konan bir vasiyeti gündeme getirilmiştir. Dini kıstaslar, hukuki normlar, hizmet ölçüleri ve etik değerler açısından problemli böylesi bir durumda, şeffaf davranılmamış ve Hizmet kamuoyunun doğru bilgilendirilmemiş olması çok üzücüdür.
Bu duruma müdahale etmek ve Hak adına doğru adımların atılması için kanunların zorunlu kılmasından dolayı aile yakınları olarak müdahil olma zorunluluğu doğmuştur. Bahse konu olan vasiyetin durdurulması, ilgili işlemlerin iptali için mahkemeye başvurulmuş, gerekli işlemler başlatılmıştır.”
Türkyolu: “Büyük hata olduğunu kabul ediyorum”
Cevdet Türkyolu, vasiyetnamenin ortaya çıkmasının üzerinden iki hafta geçtikten sonra ilk kez dün (27 Nisan) açıklama yaptı:
“ Vasiyetin iptaliyle ilgili bir hukuki süreç başladığını öğrendim. İçiniz rahat olsun, belgenin gerçekliğiyle ilgili en ufak bir tereddüdünüz olmasın. Bu belge resmi işlemler bitince zaten açıklanacaktı. Açıklanmamasıyla ilgili kesinlikle kasıt söz konusu değil. Keşke vasiyetinin açıklandığı gün, oradaki herkesle paylaşsa idik ve Hocamızın açılan çantaları ile ilgili açıklamaya bu bilgi de eklenmiş olsa idi, bu kadar istifhama neden olunmazdı. Şimdi düşününce, bunun büyük bir hata olduğunu ben de kabul ediyorum.”
► Zaruri bir açıklama pic.twitter.com/1lIcA5iDGc
https://t.co/1lIcA5iDGc
— Cevdet Turkyolu (@C_turkyolu) 27-April-2025
https://twitter.com/ C_turkyolu/status/1916303191500640313
Türkyolu, resmi vasiyetnamede Gülen’in kitaplarından elde edilecek gelir ve telif haklarının bırakıldığı Golden Generation Foundation’daki resmi yöneticilik görevinden istifa ettiğini duyurdu:
“ Yönetiminde bulunduğum tek Hizmet kurumu Golden Generation Vakfı’dır. Buraya da Hocamızın tensipleriyle girmiştim.
Fakat bu kutsi Hizmetin, ismim üzerinden yıpratılmasına ve Hocamızın mübarek ruhunun incitilmesine gönlüm razı olmadığı için bu vakfın yönetiminden de ayrılıyorum.”
Ancak Türkyolu’na muhalif olan Fetullahçılar, açıklamayla ilgili yaptıkları paylaşımlarda, resmi yöneticilikten istifa etse de Golden Generation Foundation’ın Türkyolu’nun yönlendirmesi altındaki ekip tarafından yönetildiğini ve paranın kontrolünün yine Türkyolu’nda olacağını yazdı.
https://serbestiyet.com/ haberler/fethullah-gulenin-ingilizce-mirasi-cemaati- boldu-205714/
=======================
Türkiye söylediklerinin aksini yapmakta istikrar gösteriyor. Faiz uygulamasında NAS esastır dedikten sonra faizleri yükseltti. Ne zaman? Ekonomi çökünce akıllar başa geldi. Rusya ve Çin’in başını çektiği Nato karşıtı Şangay Örgütüne üye olmak istedik; vazgeçtik. BRICS adı ile bilinen ve Batı’nın yarattığı G-7 lere rakip kuruluşa üyelik başvurusunda bulunduğumuz yolundaki haberlere rağmen belki de vazgeçtik.
28-Nisan-2025
Birçok yabancı siyasetçi ve yorumcu Türkiye’nin yaptıklarını istikrarlı bulmuyor. Pek doğru değil.
Türkiye, Avrupa Birliği’nin istediği yasaları çıkardı. Ama hiç uygulamadı. Zaten Avrupa Birliği bizi iyi bildiklerinden kanun çıkarmak yetmez, uygulama önemli demişlerdi. Türkiye kurallara uymama konusunda istikrarlıdır!
Cumhurbaşkanı’nın her konuşmasında “stratejik hedefimiz Avrupa Birliği’ne girmektir” demesine rağmen adeta girmemek için hukuk ve demokrasiden ve Kıbrıs sorununu çözmekten uzaklaştık.
Türkiye söylediklerinin aksini yapmakta istikrar gösteriyor. Faiz uygulamasında “Nas esastır” dedikten sonra faizleri yükseltti. Ne zaman? Ekonomi çökünce akıllar başa geldi.
Rusya ve Çin’in başını çektiği NATO karşıtı Şangay Örgütü’ne üye olmak istedik; vazgeçtik. BRICS adı ile bilinen ve Batı’nın yarattığı G-7 lere rakip kuruluşa üyelik başvurusunda bulunduğumuz yolundaki haberlere rağmen belki de vazgeçtik.
Türkiye haklı olarak İsrail’i kınadı ve ticareti durdurdu. Gönderilen malların Filistin’e yollandığını açıkladı. Ancak, Filistin’in kendine ait gümrük kapısı yok. İsrail gümrüğünden geçiyor mallar.
Suriye’de Esad ile barışma çabalarımız devam ederken Esad devrildi. Anlaşılan istihbaratımız yeterli değilmiş. Kimsenin de yeterli olmadığı anlaşılıyor. Ancak, biz komşuyuz.
En büyük çelişkiler: Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi konsolosluğunda öldürülmesini defaatle en yüksek düzeyde ilan edip adamları rezil ettikten sonra ilişkilerde daha sonra U dönüşü yaptık. Benzer bir olay: FETÖ kalkışmasının arkasında olduğunu ilan ettiğimiz Birleşik Arap Emirliği ile sarmaş dolaş olup sonra bu iki ülkeden para dilendik.
Mısır farklı mı? Sisi’nin iktidara getirilişini kınadıktan sonra Mısır liderini kırmızı halı ile karşıladık.
Tutuklanan Amerikalı rahibi iade etmeyeceğimizi ilan edip Trump tehdidi sonunda iade ettik.
Bir ara NATO askeri gemilerini Karadeniz’e davet ettikten sonra vazgeçtik.
Yunanistan ile ilişkiler ise gel-gitler! Bir ara bir “gece” ansızın geliriz dedikten sonra “gündüz” gittik.
İçeride ise fazla söylemeye gerek yok. En yüksek düzeyde çok geçmişte değil. Kürt meselesi yoktur dedikten sonra var olduğunu anladık.
Amma, bu konularda kimse yani tutarlılık konusunda Trump’ın eline su dökemez!
https://serbestiyet.com/ gunun-yazilari/turkiye-istikrar-kalesi-mi- tersten-205646/
=======================
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’den sokak röportajlarına ilişkin açıklama geldi. Şahin, "Toplumu kin ve düşmanlığa sevk eden, ayrımcılığı körükleyen bu tür içeriklere asla müsamaha gösterilmeyecek, sokak röportajlarına yönelik denetimlerimiz daha da sıkılaştırılarak kararlılıkla sürdürülecektir" dedi.
28-Nisan-2025
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin, farklı mecralarda yayımlanan sokak röportajlarına yönelik denetimleri daha da sıkılaştıracaklarını söyledi.
Şahin, sosyal medya hesabındaki paylaşımında, çeşitli mecralarda “sokak röportajları” adı altındaki içeriklerin toplumda ayrışmaya, manipülasyona ve yanlış bilgilendirmeye yol açtığını iddia ederek bu tür yayınların takipçisi olacaklarını söyledi.
Şahin, şu ifadeleri kullandı:
“ Daha önce yaptığımız açıklamalarda çeşitli mecralarda yayınlanan “sokak röportajları” adı altında yapılan içeriklerin toplumda ayrışmaya, manipülasyona ve yanlış bilgilendirmeye yol açtığını belirtmiş ve bu tür yayınların takipçisi olacağımızı ifade etmiştik.
Ancak üzülerek görüyoruz ki, bazı çevreler toplumumuzun hassasiyetlerini hiçe saymakta, insan onurunu ayaklar altına alan, belirli kesimleri hedef gösteren ve nefret söylemini körükleyen yayınlarına ısrarla devam etmektedir. Son olarak, bir vatandaşımıza yönelik gerçekleştirilen, ahlaki ve hukuki sınırları aşan, ağır hakaret ve saygısızlık içeren sokak röportajı, basın meslek ilkeleri ve ifade özgürlüğü kapsamı dışında kalan açık bir hak ihlali niteliği taşımaktadır.
Sokak röportajı adı altında vatandaşımızın eğitimini, kültürünü, kişiliğini bilmeden, tahkir ve aşağılamalarda bulunarak hakaret eden bu kişi hakkında gerekli hukuki süreç başlatılmış olup, Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulacaktır. Ayrıca, toplumu kin ve düşmanlığa sevk eden, ayrımcılığı körükleyen bu tür içeriklere asla müsamaha gösterilmeyecek, sokak röportajlarına yönelik denetimlerimiz daha da sıkılaştırılarak kararlılıkla sürdürülecektir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu olarak, vatandaşlarımızın onuruna, itibarına ve kişilik haklarına yönelik her türlü ihlale karşı hassasiyetle yaklaşmaya ve görsel-işitsel medya alanında hukukun ve etik ilkelerin korunması için gereken adımları atmaya devam edeceğiz.”
► Kamuoyunun Dikkatine!
► Daha önce yaptığımız açıklamalarda çeşitli mecralarda yayınlanan “sokak röportajları” adı altında yapılan içeriklerin toplumda ayrışmaya, manipülasyona ve yanlış bilgilendirmeye yol açtığını belirtmiş ve bu tür yayınların takipçisi olacağımızı ifade… https://t.co/3v9hQRoxJ5
— Ebubekir Şahin (@ebekirsahin) 27-April-2025
https://twitter.com/ ebekirsahin/status/1916592579107234058
=======================
Vatandaş kara kara faturaları nasıl ödeyeceğini düşünürken iktidar elektrik dağıtım işini Amerikalılara verdi. 4 milyon abone, fatura öderken ABD’li şirkete para kazandırıyor.
27-Nisan-2025
Vatandaşlar yüksek elektrik faturaları altında ezilirken bu faturalarda ödenen paraların Amerikalılara gittiği ortaya çıktı. Elektrik dağıtım işleminin özelleştirilmesiyle önce yandaş şirketler zengin edildi. Bu şirketler, daha sonra bu işi yabancı şirketlere sattı. Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş’nin (TEDAŞ) Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova’daki 4 milyon elektrik abonesi ile ilgili Uludağ elektrik dağıtım ihalesini önce Limak-Kolin-Cengiz ortaklığı aldı. Sonra iki şirket çekildi ve sadece Nihat Özdemir’in sahibi olduğu Limak kaldı. Limak da bir süre sonra şirketi İngiliz yatırım fonu Actis’e sattı. Ardından Actis de bu şirketi Amerikan General Atlantic’e sattı.
Böylece 4 milyon elektrik abonesinin, önce yandaş şirketlerin, ardından İngiltere’nin ve son olarak da Amerika’nın müşterisi yapıldığını söyleyen CHP Zonguldak Milletvekili ve TBMM KİT Komisyonu Üyesi Deniz Yavuzyılmaz Sözcü’ye yaptığı açıklamada, “İktidar, özelleştirmeler kapsamında kamuya ait Uludağ Elektrik Dağıtım Şirketi’nin ihalesini 2010 yılında Limak kazandı. Aynı yıl içinde Limak, Kolin, Cengiz ortaklığına devir yapıldı. 7 yıl sonra Kolin ve Cengiz’in hisselerinin tümü Limak’a satıldı. Böylelikle Limak, 4 milyon aboneyi kendine bağladı. Limak, 5 yıl sonra da dağıtım şirketini İngiliz yatırım fonu Actis’e sattı. İngiliz Actis de dağıtım şirketini 2024 yılında Amerikan General Atlantic şirketine sattı. Bu satış 6 Şubat 2025 günü Rekabet Kurulu tarafından onaylandı. Böylelikle 4 milyon abone Amerikalı şirkete para ödemeye başladı” diye konuştu.
CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz sözlerini şöyle devam etti:
“ Özelleştirmede 4 milyon abone önce yandaş şirketlere, sonra İngiltere’ye ve ardından da ABD’ye gitti. Vatandaşımız böylelikle topluca yabancı ülkelerin müşterisi, abonesi ve borçlusu hâline getirildi. Milli varlığımız, yabancı şirketlere satıldı. Limak bu şirketi İngiliz yatırım fonu Actis’e hangi bedelle sattı? Bu şirket de Amerikan General Atlantic şirketine hangi tutarla satıldı? Şimdi bu şirketi nasıl denetliyorsunuz, daha doğrusu denetleyebiliyor musunuz?”
=======================
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik operasyonları önceden duyum aldığını söyleyerek açıklayan Cem Küçük’ten itiraf gibi bir açıklama geldi.
27-Nisan-2025
TGRT Haber canlı yayınında konuşan Cem Küçük, “Savcının gönderdiği yazılarda var bu” dedi. Küçük hemen sonra “sızdığı” diyerek kendisini düzeltmeye çalıştı. O anlar sosyal medyada gündem oldu.
Cem Küçük daha önceki bir açıklamasında da İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’le yakın arkadaş olduklarını söylemişti.
https:// www.veryansintv.com/cem-kucukten-itiraf-gibi-sozler- savcinin-gonderdigi-yazilarda-var
=======================
İstanbul’da "diplomasız Erdoğan" sloganı nedeniyle dün “ev hapsi ve yurt dışı çıkış yasağı” şartıyla adli kontrolle serbest bırakılan 20 yaşındaki genç, yeniden gözaltına alındı ve bugün kaçma şüphesi gerekçesiyle tutuklandı.
26-Nisan-2025
İstanbul’da sokakta yürürken “diplomasız Erdoğan” şeklinde slogan atan bir grup genç ve videoyu paylaşan kişi hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla işlem başlatılmıştı.
24 Nisan’da gözaltına alınan gençler, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde ifadeleri alındıktan sonra adliyeye sevk edilmiş; savcılık, gençler hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “suç işlemeye alenen tahrik” suçlamasıyla tutuklama talebinde bulunmuştu. İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği, dün gençleri “ev hapsi ve yurt dışı çıkış yasağı” şartıyla adli kontrolle serbest bırakmıştı.
ANKA’nın haberine göre, serbest bırakılan 20 yaşındaki genç dün akşam yeniden gözaltına alınarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Buradaki işlemlerinin ardından İstanbul Adliyesi’ne sevk edilen genç, savcılık tarafından “suç işlemeye alenen tahrik etme” suçlamasıyla tutuklama talebiyle İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi
Hakimlikteki savunmasında genç, bu konuda daha önce savcılıkta ifade verdiğini ve üzerine atılı suçu kabul etmediğini belirterek serbest bırakılmasını talep etti.
Müşteki avukatları da Anayasa’nın 38’inci maddesi ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 206’ıncı maddelerine atıf yaparak, şunları kaydetti:
“ Hukuka aykırı deliller esas alınamaz. Zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur. Müvekkil hakkında dün İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliğince hem ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ hem de ’suç işlemeye alenen tahrik etme’ suçundan adli kontrol verildi. Bugün de yeni deliller bulunduğu iddiasıyla müvekkil hakkında gözaltı kararı verildi ve müvekkil tutuklamaya sevk edildi. Katıl butonuna tıklayarak insanlar o gruba üye olabiliyorlar, insanların yaptığı paylaşımlardan müvekkil sorumlu tutulamaz. Paylaşımları başkaları yapıyor, o paylaşımların tarihi de dünkü gözaltından da eski, kendisi göz altındayken yapılan paylaşımlar da var. Dün kendisinin ‘……….’ hesabının yöneticisi olduğu isnat edildi, şimdi de başka bir hesabın yöneticisi olduğu iddia ediliyor. Kolluk hesabı kurtar sekmesini kullanarak mail adresinin başı veya sonundaki harflerden hesabın müvekkile ait olduğunu iddia etmektedir. Bu iddiadan öte değildir, hesabın müvekkile ait olduğuna dair kesin delil yoktur ki müvekkil de bu hesabın kendisine ait olmadığını söylemektedir. 23 Nisan günü İstanbul’da şiddetli bir deprem oldu, poşet dağıtımıyla ilgili mesaj insanları herhangi bir suça sevk etmek için yapılmış bir paylaşım değildir. Önceki karara bile itiraz edilmeden yeni delil var diye dosyanın yeniden sulh ceza hakimliğine getirilmesi hukuku dolanmaktır. Tutuklama orantısız olacaktır, bu aşamada serbest bırakılmasını hakimliğiniz aksi kanaatte ise adli kontrol altına alınmasını talep ederiz.”
Hakimlik, genç şüphelinin kaçma ihtimali bulunduğunu belirterek tutuklanmasına hükmetti. Kararda, şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin bulunduğu ifade edildi.
Ayrıca, İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği tarafından daha önce verilen adli kontrol kararının, UYAP üzerinden yapılan inceleme sonucu kaldırıldığı belirtildi. Şüpheli hakkında öngörülen ceza miktarı dikkate alındığında, kaçma ihtimalinin bulunduğu ve bu nedenle tutuklama tedbirinin yerinde ve ölçülü olacağı belirtildi.
Kararda, adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı ve şüpheli hakkında herhangi bir tutuklama engelinin bulunmadığı da kaydedildi. Tüm bu gerekçelerle, şüphelinin Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. ve devamı maddeleri uyarınca tutuklanmasına karar verildi.
https:// www.veryansintv.com/diplomasiz-erdogan-slogani-atan- genc-suc-islemeye-tahrikten-tutuklandi
=======================
Yıllar sonra, bugün, Türk lobisince başlatılan saldırı kampanyası karşısında başta Sosyalist Parti olmak üzere diğer Belçika partilerinin ne tavır alacağı merakla bekleniyor.
Doğan Özgüden
dogan@ozguden.be
27-Nisan-2025
1915 Ermeni Soykırımı’nın 110. yıl dönümü dolayısıyla dünyanın birçok yerinde anma törenleri düzenlenirken, bu yıl Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Platformu’nun İstanbul’da düzenlediği anma törenine izin verilmedi. Sadece 24 Nisan akşamı DEM Parti tarafından İstanbul’daki Pangaltı metro çıkışında bir etkinlik düzenlenerek 24-Nisan-1915 ’te hayatını kaybedenlere, 2007 yılında katledilen Ermeni gazeteci Hrant Dink’e ve 2011 yılında askerlik görevi sırasında katledilen genç Ermeni Sevag Balıkçı’ya saygı duruşunda bulunuldu.
Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Platformu "24 Nisan anmaları yasaklanamaz" başlığıyla yayınladığı bildiride yasaklamayı şöyle protesto ediyordu: "2010 yılından itibaren on yıl boyunca düzenlediğimiz 24 Nisan anmaları önce pandemi öne sürülerek izin verilmedi, daha sonra ise yasakçı bir zihniyetle anmalar engellendi. 1915’te kaybettiklerimizin anısını yaşatmaya, yüzleşme ve hesaplaşma mücadelesini sürdürmeye devam edeceğiz."
Buna karşılık, Belçika’nın başkenti Brüksel’de, her yıl olduğu gibi, bu sene de Ixelles semtindeki Ermeni Soykırımı Anıtı önünde büyük bir tören düzenlendi. Bu yıldönümü dolayısıyla Belçika Sosyalist Partisi sosyal medyada "Ermeni Soykırımı’nın üzerinden 110 yıl geçmiş olsa da asla unutulmayacağını açıklayan bir afiş paylaştı.
Bu afişin yayımlanması üzerine de, son seçimlerde sağ partilerin ilerleme kaydetmesi nedeniyle federal planda ve Valon bölgesinde muhalefete düşen, ancak Türk seçmenlerin desteğiyle başkentin birçok belediyesinde iktidar olduğu gibi, Brüksel bölge hükümetine de ortak olması beklenen Sosyalist Parti’ye Türk lobisinden büyük saldırı başladı.
Türk medyasında Sosyalist Parti’den seçilmiş Federal Meclis, Bölge Meclisi ve Belediye Meclisi üyesi Türk siyasetçiler parti yönetiminin bu açıklaması karşısında derhal tavır koymaya, verdikleri tercihli oylarla kendilerinin bu meclislere girmelerini sağlayan Türk seçmenlere hesap vermeye davet ediliyor.
Özellikle de, yerel seçimlerin üzerinden altı ay geçtikten sonra Sosyalist Parti’nin sağ partilerle yaptığı pazarlıklar sonucu Schaerbeek Belediye Meclisi başkanı, üc yıl sonra da Schaerbeek Belediye Başkanı olması sağlanan Brüksel milletvekili Hasan Koyuncu tartışmaların ana konusu durumunda.
Hasan Koyuncu’nun adı Belçika siyaset dünyasında ilk kez polemik konusu olmuyor. Geçen yasama döneminde Brüksel Bölge Meclisi’nin başkan yardımcısı olan Hasan Koyuncu, 13-Ocak-2024 ’te parlamento binasında Brüksel’in Dostları Derneği ile birlikte düzenlediği bir ödül törenine özel olarak davet ettiği Muhammed Ensar Butt adındaki Pakistanlı imamın, bir madalya ile taltif edildikten sonra, kürsüye çıkarak Kuran’dan ayetler okumasına da izin vermişti.
Partili başkan yardımcısının bu tavrı üzerine Federal Parlamento‘daki N-VA milletvekili Theo Francken Sosyalist Parti’yi "İslamcıların isteklerine her zamankinden daha fazla boyun eğmekle" eleştirmiş, MR’in genel başkanı Georges-Louis Bouchez de bu gelişmeyi "solun cemaatçiliği bir seçim silahı olarak kullanmasının sonucu" olarak nitelemişti.
Dahası, Belçika seçimlerinde Türk seçmenlerin tercih oylarını alabilmek için başta Sosyalist Parti olmak üzere tüm siyasal partilerin Türk milletvekilleri 1915 Ermeni Soykırımı’nın tanınması için daha önce başlatılan tüm girişimlere de karşı çıkmışlar, Ixellles Semti’ndeki Ermeni Soykırımı Anıtı’nın yıkılması için açılan kampanyaları desteklemişlerdi.
Yıllar sonra, bugün, Türk lobisince başlatılan saldırı kampanyası karşısında başta Sosyalist Parti olmak üzere diğer Belçika partilerinin ne tavır alacağı merakla bekleniyor.
Soykırımın yıldönümünde Belçika’daki etkinliğe mesaj
Bu gelişmeler olurken, Brüksel’deki Ermeni Soykırımı Anıtı önünde 24 Nisan günü Ermenistan Büyükelçisi ile çok sayıda Belçikalı şahsiyetin katılımıyla yapılan anma törenine Info-Türk Vakfı ve Güneş Atölyeleri adına katılarak anıta çelenkler bıraktık.
24 Nisan Soykırımı’nın yıldönümü dolayısıyla ben de etkinliği düzenleyen Belçika Ermeniler Komitesi ile Avrupa Ermeni Federasyonu başkanlarına şu mesajı ilettim:
“ Sevgili dostlarım,
“ Siz Ermeni dostlarımla 20 yıldan beri bu meydanda ve bu tarihi anıtın önünde 1915 Ermeni Soykırımı’nı anmak üzere bir araya geliyoruz. Ermeni, Asuri, Kürt ve Türk demokratik örgütleri olarak ilk kez 2005’te, Ermeni Soykırımı’nın 90. yıl dönümünde bir dizi ortak etkinlik düzenlemiştik.
“ Üzerinden iki yıl geçmeden, Ocak 2007’de, soykırımcılar sevgili dostumuz, Ermeni gazeteci Hrant Dink’i İstanbul’un orta yerinde katlettiler. O tarihten beri, soykırımın acısını paylaşmak ve mücadele kararlılığımızı vurgulamak için yılda iki kez bu meydanda toplanmaya başladık.
“ Balkan Savaşı sırasında Makedonya’dan gelen bir göçmen ailenin çocuğu olarak ben Ermeni Soykırımı’nın 21. yıldönümü olan 1936 yılında dünyaya gelmişim… İlkokulu iki yıl boyunca Kayseri’nin Muncusun köyünde okudum… Muncusun’un aslında bir Ermeni köyü olduğunu ve Ermeni nüfusunun 1915 Soykırımı sırasında yok edildiğini bilmeden…
“ Daha acısı… Türkiye’de mücadelelerle geçen yaşamım boyunca Anadolu’nun en eski ve büyük uygarlıklarından birini kuran Ermeni Ulusu’nun 1915’te nasıl katledildiğini veya sürgüne zorlandığını hiç duymadım…
“ Ancak 1971 yılında başlayan sürgün sayesinde bu büyük insanlık trajedisini tanıyabildim, Ermeni, Asuri, Rum ve Kürt diasporalarının ortak mücadelesine ortak olabildim…
“ Bu süreçte, Türk devletinin emrindeki diplomatik misyonların, medya kuruluşlarının, derneklerin, bu haklı mücadeleyi paylaşanlara nasıl saldırdıklarının defalarca tanığı oldum…
“ Bugün önünde bir araya geldiğimiz bu anıtı yıkmak için nasıl kampanyalar düzenlediklerini asla unutamam…
“ Bu kampanyaları yürütenlerin, 1915 Soykırımı’nın Belçika parlamentoları tarafından tanınmasına karşı oy kullananların, bugün de aynı parlamentolarda söz ve karar sahibi olmaya devam etmeleri utanç vericidir.
"Tüm bunlara rağmen insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden birinin tanınması mücadelesi asla durdurulamayacaktır.
“ Erdoğan’ın baskıcı rejimine karşı şu anda tüm Türkiye kentlerinde yaşanan halk direnişi, aynı zamanda 1915 Soykırımı’nın tanınması mücadelesini de başarıya götürmelidir.
“ İnanıyorum ki, Ermeni, Asuri, Rum, Kürt diasporaları gibi sürgündeki Türk demokratik örgütleri de bu haklı mücadeleyi aynı kararlılıkla sürdüreceklerdir.
“ Bu kararlılıkla sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.”
=======================
3. Dünya Savaşı endişeleri artarken, ABD füze savunması için casus uçaklarını füze savar lazer silahlarıyla donatmaya başladı. Bunun ilk örneği ise, keşif amaçlı insansız hava aracı MQ-9B SkyGuardian oldu.
Cem Şancı
27-Nisan-2025
ABD'li bir silah şirketi, casus insansız hava araçlarına monte edilebilen ve füzeleri havada eritmelerine olanak tanıyan, türünün ilk örneği bir lazeri tanıttı.
General Atomics, bu ay Maryland’deki National Harbor’da düzenlenen Sea Air Space 2025 etkinliğinde yeni savunma teknolojisini tanıttı. Şirket, otonom istihbarat, gözetleme ve keşif amaçlı insansız hava aracı MQ-9B SkyGuardian’ı işte bu lazerle donattı.
Yeni lazer şu anda yaklaşık 25 kilovat enerji yayıyor, bu da küçük hedefleri etkisiz hale getirmeye veya yok etmeye yetiyor. Bu sistem, ABD ordusunun düşük maliyetli, tek kullanımlık dronların büyük gruplarını düşürmesine yardımcı olabilir.
Ancak General Atomics, bunun 300 kilovata kadar çıkarılabileceğini ve kritik altyapılarını eriterek veya yakarak büyük uçakları ve füzeleri düşürebileceğini iddia ediyor.
Üstelik lazer, hem darbeli hem de sürekli enerji patlamaları yayabiliyor ve her türlü ortamda çalışabiliyor. Etkinlikte, MQ-9B'nin gösteri amacıyla bir donanma gemisine doğru ilerleyen İran‘ın Şahid ’kamikaze’ İHA'larına benzer saldırı İHA'larını lazer kullanarak düşürdüğü video görüntüleri yer aldı.
Lazerle donatılmış bir insansız hava aracının küçük saldırı uçaklarını veya seyir füzelerini yok etmek için kullanılması, ABD ordusuna binlerce dolar tasarruf sağlayabilir. Çünkü bu tür bir savunmayı gerçekleştirmek için şu anda pahalı ve yeniden kullanılamayan füzeler fırlatılıyor.
=======================
Dünyada artan jeopolitik gerilimler ve güvenlik endişeleri, ülkelerin askeri harcamalarını rekor seviyelere taşıdı. SIPRI verilerine göre, en fazla askeri harcama yapan ülkeler belli olurken, Türkiye’nin sıralamadaki yeri dikkat çekti.
İsveç merkezli Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI), 2024 yılına ilişkin küresel askeri harcamaların şimdiye kadarki en yüksek seviyeye ulaştığını açıkladı. Küresel savunma bütçeleri önceki yıllara göre önemli ölçüde artış gösterirken, birçok ülke savunma yatırımlarını iki haneli oranlarda yükseltti.
Savaşlar, bölgesel çatışmalar ve savunma modernizasyonu gibi faktörler, askeri harcamaların hızla tırmanmasına neden oldu. Bu yükseliş, barış ve güvenlik arayışının maliyetini gözler önüne sererken, savunma alanındaki büyüme ülkelerin ekonomik dengelerini de doğrudan etkiliyor
İşte dünyada en fazla askeri harcama yapan ülkeler…
1. ABD: 997.0 milyar dolar
10. JAPONYA: 55.3 milyar dolar
11. GÜNEY KORE: 47.6 milyar dolar
12. İSRAİL: 46.5 milyar dolar
13. POLONYA: 40.5 milyar dolar
14. İTALYA: 38.0 milyar dolar
15. AVUSTRALYA: 33.8 milyar dolar
16. KANADA: 29.3 milyar dolar
17. TÜRKİYE: 25.0 milyar dolar
18. İSPANYA: 24.6 milyar dolar
19. HOLLANDA: 23.2 milyar dolar
2. ÇİN: 314.0 milyar dolar
20. CEZAYİR: 21.8 milyar dolar
21. BREZİLYA: 20.9 milyar dolar
22. MEKSİKA: 16.7 milyar dolar
23. TAYVAN: 16.5 milyar dolar
24. KOLOMBİYA: 15.1 milyar dolar
25. SİNGAPUR: 15.1 milyar dolar
26. İSVEÇ: 12.0 milyar dolar
27. ENDONEZYA: 11.0 milyar dolar
28. NORVEÇ: 10.4 milyar dolar
29. PAKİSTAN: 10.2 milyar dolar
3. RUSYA: 149.0 milyar dolar
30. DANİMARKA: 10.0 milyar dolar
31. ROMANYA: 8.7 milyar dolar
32. BELÇİKA: 8.6 milyar dolar
33. YUNANİSTAN: 8.0 milyar dolar
34. İRAN: 7.9 milyar dolar
35. KUVEYT: 7.8 milyar dolar
36. FİNLANDİYA: 7.0 milyar dolar
37. İSVİÇRE: 6.7 milyar dolar
38. ÇEKYA: 6.5 milyar dolar
39. IRAK: 6.2 milyar dolar
4. ALMANYA: 88.5 milyar dolar
40. FİLİPİNLER: 6.1 milyar dolar
5. HİNDİSTAN: 86.1 milyar dolar
6. BİRLEŞİK KRALLIK: 81.8 milyar dolar
7. SUUDİ ARABİSTAN: 80.3 milyar dolar
8. UKRAYNA: 64.7 milyar dolar
9. FRANSA: 64.7 milyar dolar
=======================
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kanal İstanbul güzergahındaki helikopter turu ve sunum görüntülerini paylaşarak "Hükümet Kanal İstanbul’dan vazgeçti” ifadeleri tamamen aldanmadır, aldatmacadır." dedi.
28-Nisan-2025
Özgür Özel’den videolu paylaşım: Tüm Türkiye’ye ilan ve ifşa ederiz ki…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 27 Şubat günü Kanal İstanbul güzergahında yaptığı helikopter turu ve Erdoğan’a yapılan Kanal İstanbul sunumunun görüntülerinin sosyal medyada yayımlanmasının ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den tepki geldi.
"Tüm Türkiye’ye ilan ve ifşa ederiz ki:
“ Kanal İstanbul gündemimizde yok” açıklamaları yalandır.
“ Hükümet Kanal İstanbul’dan vazgeçti” ifadeleri tamamen aldanmadır, aldatmacadır.
19 Mart darbe girişiminin siyasi hedefi İMAMOĞLU
Maddi hedefi KANAL İSTANBUL’dur.
Tarih 27-Şubat-2025 .
İşte Erdoğan, işte kayıt, işte kanıt!"
https://v.ekonomim.com/ storage/files/videos/2025/04/28/tum-turkiyeye-ilan-ve- ifsa-ederiz-nyte.mp4
=======================